KONUŞMA

Başlık hem “konuşmak” anlamında “masdar” olarak kullanılabiliyor hem de “konuşmak” fiilini yasaklamayı ifade edebiliyor. Peki, bu başlıkla neyi kastediyoruz? İki anlamı da kastettiğimizi söyleyebiliriz.


İnsanoğlu tarih boyunca sözün ve konuşmanın üzerine çok söz söylemiş, belki ciltlerce kitap yazmıştır. Sözün önemi günümüzde de yerini muhafaza etmektedir. Kime sorsanız “konuşma” ile ilgili pek çok ayet, hadis, atasözü vs. söyleyebilir; öğrencilerimiz bunun üzerine derli toplu kompozisyonlar yazabilir. Peki, konunun geçmişteki durumundan farkı nedir?


Önceden söz sorumluktu, ağızdan çıkan her kelimenin hesabı sorulacaktı. Büyüklerimiz şöyle demişti: Allah dili üç hapse mahkûm etmiştir: Akıl, dişler ve dudaklar; fakat o yine bu üç engeli de aşar yapacağını yapar. Şimdi; sorumluk bilincinin bu diyarı terk etmesiyle beraber akıl rafa kalktı, dişler döküldü, dudaklar tarumar edildi.


Allah insana iki kulak, bir ağız vermişti; büyüklerimiz bunu “çok dinle, az konuş” diye anlamıştı. Şimdi, ağızlar çok, kulaklar neredeyse yok oldu.


Önceden söz gümüşse, sükût altındı. Şimdilerde, söz artan dolar gibi, sükût ise hiç para etmediği gibi, susup asıl vazifesini yapanlar borçlu çıkarılır hale geldi; vazife şuuruyla çalışanlarımız yok denecek kadar az olsa da.


İmam Gazali (rh.a) asırlar öncesinden uyarıyordu: “Konuştuğu için pişman olan çoktur, fakat sustuğu için pişman olan azdır.” Şimdilerde moda, senin olmayan bilgiyi, hatta hiç olmayan bilgiyi, biliyormuşsun gibi, seninmiş gibi satmak oldu.


Yine o büyük alim, “Cahile yakışan susmaktır; susmayı bilen zaten cahil değildir.” diyerek hassas ve önemli bir noktaya dikkat çekmişken, zamanın sonuna geldiğimiz bu vakitlerde, insanlar ucunda prestij ve maddi “çıkar” gördükleri her şeyi kendilerine yakıştırıyorlar. Oysa bunların “çıkar” değil, “çıkmaz” olduğunu da göremez olduk.


Oysaki çocuklar konuşmaya başlayınca onlara ilk olarak kelime-i tevhidi (La ilahe illallah) öğretmemizi emir buyuran bir Peygamberimiz (sas) var. O (sas) bu direktifiyle hayat boyu ne konuşacağımızın da çerçevesi çizmiş, dilimizin istikametini belirlemiştir. “Kim Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsa, ya hayır konuşsun ya da sussun!” buyurmuştur. Bu mübarek kelamıyla da konuşacaklarımız içeriğini talim etmiştir.


Peki ya bugün? Nerede hesabını veremeyeceğimiz söz varsa, hayrımıza olmayan lüzumsuz laf varsa, azıcık süslü olsun, iyi para ediyor. Yok yok, aslında boş konuşmak günümüz insanı için kötü değil. Nasıl yani? İnsanları küfre götüren, dinden çıkaran, günaha sokan, amel defterini kapkara kesen iğrenç sözlerdense, boş konuşmak tercihe şayandır. En azından adı üstünde “boş”; günahla, haramla, gıybetle, kul hakkıyla dolu lakırdılara göre hiç de fena değil. Hani zalim bir sultan, bir âlime en faziletli amelin ne olduğu sorar. Cevap harikadır: “Senin için en faziletli amel uyumaktır; uyuduğun sürece halka zulmetmezsin!” Onun için bırakalım, insanlar boş konuşsunlar, yeter ki harama girecek sözlerden uzak dursunlar.
Konuşmakla ilgili sıkıntılarımız adına çok şey söylemek, yazmak mümkün. Maalesef artık bize nerede, neyi, nasıl konuşacağımızı öğretecek ağırbaşlı, takva sahibi âlimlerimiz yok gibi. Onların yerini, her konuda ahkâm kesme hakkını elinde bulunduran, ne âlim, ne kitap, ne edep, ne peygamber tanıyan din bezirgânları aldı. Önceden, bir kişi ilim talebiyle yola çıkınca niyetini Allah rızası istikametinde düzeltir, tevazu ile yol alır, hocanın kapısına edeple varır, sonunda ise lütufla dönerdi. Hoca sadece bilgi vermez, daha önemli bir şeyi, usul ve erkânı, edebi ve hayâyı öğretirdi. Kitaba karşı ayak uzatılmaz, abdestli bir şekilde kıbleye dönerek ders çalışılır, hayırlı ilim için duadan geri durulmazdı... Şimdi; eline nasıl yazıldığı, kimin ne niyetle, hangi ilimle yazdığı belli olmayan bir meal kapan -maşallah!- ne âlim, ne mezhep tanıyor. Bu da iş mi! Peygamberleri eleştiriyor, dünyaya nizam veriyor. Fakat şairin dediği gibi,


Laf ile verirler âleme binlere nizamat;
Bin seyyie (kötülük) bulunur hanelerinde.


Daha hızlıları da var. Piyasa hocalarından birini yarım saat dinleyen, kanatlanıp uçmaya başlıyor…


Başa dönersek; artık konuşmak, ahkâm kesmek yerine, ilmihalimizi öğrenmek, ahlakımızı düzeltmek, salihlerin sohbetinde bulunmak, Müslümanların dertleriyle dertlenmek, işimiz iyi yapmak… hâsılı, çok yakında çıkacağımız ahiret yolculuğu için çalışmaktan başka çıkar yol bulunmamaktadır.

YORUM EKLE