MAHİR ÇOLAK’IN ARDINDAN

“Ölmek üzere doğduk”
Geborn Sterben


Gümüşhane’de 2017 yılının ilk kayıplarından biri oldu Mahir Çolak. Gümüşhane’nin sevilen siması, çok iyi bir aile reisi, candan bir dost, sağlam bir arkadaş ve her şeyden önemlisi has bir Gümüşhaneliydi o. Bundan bir ay kadar önce Trabzon’da tıkalı üç damarından ameliyat olmuş ve ayağa kalkmıştı. Ama Rabbimizden verilen icazet bu kadardı şüphesiz. Ne bir dakika az, ne bir saniye fazla. Yazılan bu, verilen bu, müsaadesi bu kadar şüphesiz. 

Ameliyat öncesi arayıp şifa dilediğimiz, dualar ettiğimiz ancak nekahet döneminde görme ve görüşme fırsatı bulamadığımız değerli ağabeyimizi 02 Ocak 2017 tarihinde maalesef kaybettik. Kemaliye Camii’nden Bağlarbaşı Mezarlığına asıl hakiki yurduna defnettik. 

Can suskun, can muzdarip ve şairin dediği gibi can paramparça. Ardında üç yiğit delikanlı, üç yiğit hatırasını yaşatacak bundan sonra. Ve bizler onunla kısa zaman içinde pekişen dostluğumuzun güzel hatıralarıyla teselli bulacağız. 15 Şubat Çayevi’nde sensiz içeceğiz çaylarımızı artık ama sen varmışsın gibi. Can arkadaşın Sefa Eleman’la, bacanağın Lokman Eren ve sağlam dostun Hüseyin Doğan’la, Mikdat Başer ve Halil İbrahim Ateş ile hep güzel şeyler diyeceğiz ardından. O güzel fıkralarını çok özleyeceğiz be güzel ağabeyim. BİM’den aldığın kumanya poşetleri gelecek hep gözümüzün önüne. Bulmaca çözerken bilmediğimiz şeyleri google sorardık ya yanındakiler müdahale eder ve;

“İnternete ne gerek var. Mahir’e sorsanız ya o bilir” derlerdi. 

Hani Mavrengelli Anbaroğlu Pala İzzet’e takıldığımda derdin ya;

“Bak bu adam bir gün seni epey hırpalayacak” sözün takılıyor aklımın ucuna. Hani Mavrengel’e makarna yapmaya giderken ardımızdan seslenirdin ya;

“Bak bakayım ha bu adamı bir gün makarna ile öldürebilecek misin” diye. Ah Mahir Ağabeyim seninle bir tabak makarna bile yiyemediğimize yanıyorum şimdi.

Hani tatlı sert şakalarımız vardı. Boks ringinde Ertuğrul ile maceralarınız vardı ya. Bende kızdırırdım seni ve sen sol yanıma yapıştırırdın bir tane. Ah şimdi hayatta olsan da sol yanıma vursan ne olurdu. Sol ve sağ yanım, her yanım ağrıyor be güzel ağabeyim. 


 

“Canını yakan şeylerin ne olduğunu ararsan,
  Bil ki insanlar ölmek için doğdu”
der şair.

 

Hayatın tek gerçeği ölüm muhakkak. Ve ben her ölü(n)mün ardından gözyaşlarımı sebil yaparak duygularımı dökmeye çalışırım satır aralarına. Keşkeler, pişmanlıklar, kendimizi boşa teselliler alır sırayı ardı ardına. Ve dilimde Üstat Necip Fazıl’ın;
 

“Ölüm güzel şey budur perde ardından haber,
              Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber..?”
dizeleri emanet kalıyor hep bizim payımıza.   

 

Her ölüm erkendir diyoruz ya. Seninki erkenden daha erken oldu be güzel dostum. Yokluğuna nasıl alışacağız diyoruz ya maalesef alışıyoruz bir süre sonra. Rabbim o acıyı bir nebze hafifletiyor besbelli. Yoksa yaşam hayli zor olurdu bizler için. En güzel ölüm şiirlerini yazan Cahit Sıtkı Tarancı diyor ya;
 

N’eylersin ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanamadın olacak
Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak.
Taht misali o musalla taşında.

 

Güle güle değerli ağabeyim. Hakkımız sana sonuna kadar helal olsun. Biz senden ebeden razıydık. Rabbim’de razı olur inşallah. Sağlam bir mümin, hayırlı bir arkadaş, değerli bir dost ve mükemmel bir baba olduğuna şahidiz, şahidiz, şahidiz.

YORUM EKLE