ONLAR OKUYOR , BİZ AZ OKUYORUZ

Bir insanın sahip olduğu görüş ve düşünceler o insanın bilgi ve kültür düzeyi kadardır. İnsanın davranışlarındaki olgunlaşma, düşüncelerindeki güzellik, kültürel birikim ve bilgiyi yerli yerinde kullanma becerisi, sürekli ve düzenli kitap okuması ile gelişir.

Kitap aynı zamanda toplumların düşünsel ve bilinçsel düzeylerini de geliştirir. Okumayı seven insanların oluşturduğu toplumlarda, karşılıklı saygı ve güvenin yanında ahlak ve sosyal adalet ilkeleri, gerçek kurallarıyla işler.


 

Küçük yaştan itibaren kitap okumaya başlayan insanlar, etraflarını daha güzel ve objektif görürler. Giderek düşünme ve ufukları genişler. Bu parayla ve servetle edinilecek bir kazanım değildir. E.Gilhen ‘okumayı hiç bir servetle değişmem’ derken bunu anlatmak istemiştir.


 

İbn-i Sina ‘Gecelerimi hep okumakla geçirdim’ der. Yine Katip Çelebi ‘Mumlar tükenir güneş doğar ve hala okurdum’ diyerek okumanın ne kadar gerekli olduğunu bizlere anlatmaktadır. Ünlü kimyacı Madam Curri de ailesi yoksul olduğundan sokak lambaları altında okuyarak eğitimini tamamladığını söyler.


 

Kitap okumayan insanlarsa kelime haznesi zayıf olduğundan doğru dürüst düşünemezler. Konuştuğu günlük kelime sayısı sınırlıdır. Anlatmak istediklerini anlatmada zorlanırlar. Özellikle öğrencilerin çok kitap okuması derslerde iyi olmalarını sağlar. Okudukları eserin paragraflarını daha hızlı okur ve ana fikri hemen ortaya çıkarırlar.


 

Medeniyetin de kitapla kopmaz bir bağı vardır. “Dünyayı yöneten, kalem, mürekkep ve kâğıttır.” Sözü kitaba hâkim olan ve okuyan bir toplumun dünyaya nasıl egemen olabileceğini göstermesi açısından önemlidir.

Gerçekten de, medeni ülkelerde kitap okuma, bir yaşam biçimidir. Buradaki insanlar boş buldukları her anda ellerine kitaplarını almakta ve okumaktadırlar. Araçlarda, metrolarda, parklarda, duraklarda, deniz kenarlarında her yerde kitap okumaktalar. Tatil valizlerini hazırlarken bile önce okuyacakları kitapları yerleştirmektedirler.

Mitterand, Paris’e kentin tarihi dokusunu bozmayacak şekilde dört tane gökdelen yavrusu bina yaptırmıştır. Dört bina da kütüphanedir ve açık sayfaları birbirine bakan dört kitap şeklindedir. Ülkemizde bırakın gökdelenli kütüphane yaptırmayı, bir mimar arkadaşım, insanlarımızın çizdirdiği ev planlarında kitaplık odası yapılması yönünde bugüne kadar hiçbir teklif almadığını söylemektedir.

Japonya’da yılda 4 milyar 200 milyon kitap basılıyor. Türkiye’de ise sadece 23 milyon. Büyük yıkımlardan sonra büyük toparlanmalar gösteren Japonların bu performansı tesadüf olmasa gerek. Yine Japonya’nın %14 ü sürekli kitap okuyor. ABD’nin %12 si , Almanya’nın %11 i, İngiltere’nin %11 i , Türkiye’nin ise sadece %0.01’i (binde bir kişi) kitap okuyor.

Günde 6 saat televizyon izleyen, 3 saat internete giren vatandaşımız, kitap okumaya sadece 1 dakika ayırıyor. Kitap okuma faaliyeti Türk insanının ihtiyaç listesinde 235 inci sırada yer alıyor. Görülüyor ki, medeni ülkeler kitap ve okuma konusunda hayli mesafe almışken, ülkemiz de giderek artan bir cehalet istatistiğimiz bulunmakta.

Makalemizi ‘Payot’’un şu ilginç tespitiyle bitirelim.’ Okumak, kurtulma, özgür olma gücü kazandırır. Okumayanlar, dar çevrelerinin kısır düşünceleri, gelenek ve göreneklerin yetersizlikleri içinde kalırlar. Okumayı sevenler, yerlerde sürünmezler, bir kanat vuruşuyla evrensel düşüncelerin mutlu iklimine yükselirler. İnsanların en yüce kişilerinden meydana gelmiş bir toplum içinde yaşarlar.’ Selam ve Sevgiler.

YORUM EKLE