ORTADOĞU’YU ANLAMAK

Orta Doğu, sahip olduğu kültürel derinlik ve tarihsel hafızasıyla insanlık tarihinin en önemli medeniyet havzasının içinde yer alır. En köklü ve derin din-kültür geleneklerinin farklı coğrafyalara aktarıldığı yerdir. Yerleşik hayata geçişin, ticaretin ve tek Tanrılı dinlerin çıkış noktasıdır. Göçler, savaşlar ve ticari ilişkilerin en önemli kavşak noktası, kimi zaman kültürel akrabalıklara kimi zaman da Moğol istilasında olduğu gibi topyekûn yıkılmalara maruz kalmış bir coğrafyadır. Günümüzde de ‘Arap Baharı’ denilen sivil halk hareketlerinin merkez üssü konumundadır.

Ekonomik açıdan da bakıldığında, dünya petrolünün % 70’i, doğalgaz’ın da %35’i bu bölgeden çıkarılmaktadır. Süveyş, boğazlar, Basra körfezi gibi önemli geçiş yolları, bölgenin diğer dinamiklerindendir. Semavi dinlerin doğup yayıldığı, İslamiyet, Hıristiyanlık ve Yahudilik nezdinde kutsal bilinen  Kudüs’ün de bu coğrafyada bulunması bölgeyi öteden beri ilgi odağı haline getiren diğer önemli sebepler olmuştur.

Tarih boyunca bu bölgeyi, Hıristiyan medeniyeti kendi düşünce ve kültür öğelerine göre biçimlendirmeye çalışmış, İslam Medeniyeti de kendi zihniyet ve parametrelerine göre dizayn etmeye çalışmıştır. Hangi örtü ve elbise olursa olsun, ister Hıristiyan Batı, ister Doğu-İslam Medeniyeti, o elbisenin boyunu, biçimini, rengini ve nakışını o kıyafeti giydirdiği halka,  uygun olarak tasarlanmadığı dönemlerde ortaya hep kaos, hep gözyaşı çıkmıştır.

İngiltere, Fransa, ABD ve İsrail bölgeye kaos ve gözyaşı getiren ülkelerin başında gelmiştir.Özellikle sanayi inkılabı sonrasında bölgeye gelen İngiliz ve Fransızların çıkarları uğruna yok saydığı  bölge insanı derin travmalar yaşamıştır.İkinci dünya savaşından sonra bu misyonu ABD üstlenmiştir. Savaş sonunda İsrail isminde Yahudi bir milletin de bölgeye yerleştirilmesi yaşanan travmaları daha da derinleştirmiştir.

Gerçektende asırlardan beri yurtsuz yaşama zilletiyle uğraşmış Yahudi milleti, Osmanlının hasta adam olarak anılmaya başlandığı on dokuzuncu asrın sonlarında Filistin’de kendilerine bir yurt edinmek için Siyonist planlarını devreye sokmuşlardı. Özellikle İngiltere, Yahudilerin ulusal yurt projesini onaylayan ilk ülke olmuştur. ABD’de bu durumu desteklemiştir. Zira Ortadoğu’da var olacak bir Musevi devleti, onlar için Ortadoğu politikalarını sağlam bir zemine oturtma anlamına geliyordu.

Neticede II. Dünya savaşının gayrimeşru  çocuğu olarak doğan İsrail, bölgedeki  bitmeyen yangının sebebi ve egemen güçlerin yaramaz çocuğu olma pozisyonunu almıştır. Bu yaramaz çocuğun ahlaksızlıklarını örtbas etmek adına bütün dünya devletlerinin gözü önünde hakkaniyetten uzak birçok karara imza atılmıştır. İsrail’in mazlum Filistin halkına yaptığı kimyasal saldırılar bile “İsrail kendini savunma hakkını kullanmıştır” gibi saçma açıklamalarla geçiştirilmiştir.

Bugün, Ortadoğu’yu anlamak için bölgeyi yöneten güçlerin söylemlerini ve faaliyetlerini iyi sentez etmek gerekir. Zira, Irak, Afganistan, Pakistan, Suriye, Mısır, Yemen, Libya ve son olarak Türkiye’de olup bitenler, Siyonist güç emellerinin sahadaki yansımalarından başka bir şey değildir. Amaç başkadır,demokrasi,özgürlük, bağımsızlık söylemleri hikayedir.

Sorunlar yumağı haline getirilen bu coğrafyada yaşamak zorunda olan Türkiye de kendi bekası için sağlam bir ekonomi, sağlam bir askeri güç ve sağlam bir millet iradesiyle yönetilmeye mecburdur. Ayrıca bölge istikrarına katkı sunacak her türlü oluşumu da desteklemelidir. Selam ve Sevgiler…
YORUM EKLE