PEYGAMBER (s.a.v.) SEVGİSİ

Peygamber sevgisi müminler için hayatın her alanında derin bir ilham kaynağıdır. İslâm tarihi boyunca bu muhabbetle Allah Rasulü s.a.v.’in beşerî ve nebevî yönlerini övmenin, anlatmanın çeşitli yolları bulunmuştur. Siyer-i Nebi dediğimiz kitaplar, O’nun bir özelliğine hasredilmiş risaleler, salâvat-ı şerife mecmuaları, nefis hat ve tezhiplerle bezeli hilye-i şerif  levhaları ve “naat” dediğimiz şiirler…

Diğer taraftan, yine İslâm tarihi içinde Peygamber sevgisi sadece kitaplarda, levhalarda kalmamış, hayatın bütün alanlarında varlığını güçlü bir şekilde hissettirmiştir. Çocuklara konulan isimlerde, eğitimin bütün merhalelerinde, idarî yapıdaki pek çok uygulamada, Ehl-i Beyt kültüründe, sohbetlerde, her vesileyle tertip edilen mevlit merasimlerinde daima Allah Rasulü s.a.v.’e derin bir hürmet ve sevgi görürürüz.

Denilebilir ki “Allah’a yemin ederek söylüyorum, ben bir kimseye ailesinden, çoluk çocuğundan, anne babasından ve bütün insanlardan daha sevgili olmadıkça, o kimse gerçek manada iman etmiş olmaz.”  hadis-i şerifi İslâm medeniyetine nakşolmuştur.

Peygamberi sevmenin bizim kültürümüzde,edebiyatımızda apayrı bir yeri vardır.Özellikle edebiyatımızın ve edebiyatçılarımızın oluşturduğu bir nazım çeşidi vardır ki peygamber sevgisinin ne kadar revaçta olduğunu gösterir bizlere.

Naat Hz. Peygamber'in çeşitli yönleriyle konu edildiği bir edebî eser türü olarak dünya edebiyatları tarihinde farklı bir konuma sahiptir. Zira bir kişiyi anmak/övmek/onun hakkındaki duyguları dile getirmek üzere teşekkül etmiş başka bir nazım türüne rastlamak mümkün değildir. Dünya edebiyatlarında nazım türleri, ya konuları ya da biçimlerine göre sınıflandırılır. Ancak belli bir şahıs için geliştirilmiş olan nazım türü  sadece "naat"tir. Ve şu ana dek bu tarihsel olgunun bir benzeri veyahut eşdeğeri herhangi bir ulus ya da medeniyetin edebiyat tarihinde görülmüş değildir.Naat’larda Peybambere(s.av.) olan sevginin, övgülerin zirvelere çıktığını görürüz.

Cumhuriyet devri Türk şiirinin etkin kalemlerinden olan Arif Nihat Asya  Naat şiiriyle edebiyatımızda kendine özgün bir yer edindi. Cumhuriyet sonrası Türk şiirinde ilk ciddi ve ses getiren naat örneği verenlerden olan yazar bu yönüyle bir geçiş evresinde kurucu rol üstlenmiştir.
Naat
(...)
Konsun yine pervazlara Güvercinler;
"Hû hû" lara karışsın Âminler...
Mübârek akşamdır;Gelin ey Fâtiha'lar, Yâ-sin'ler!
Vicdanlar, sakat çıkmadan,Yâ Muhammed, yarına;
İyiliklerle gel, güzelliklerle gel Âdem oğullarına!
Yüreklerden taşsın Yine, imanlar!
Itrî, bestelesin Tekbîr'ini;Evliya, okusun Kur'an'lar!
Ve Kur'an'ı göz nuruyla çoğaltsın Kayışzade Osman'lar!
Na'tini Gâlip yazsın,Mevlid'ini Süleyman'lar!
Sütunları, kemerleri, kubbeleriyle Geri gelsin Sinan'lar!
Çarpılsın hakikat niyetine Cenaze namazı kıldıranlar!
Gel, ey Muhammed, bahardır...
Dudaklar ardında saklı  Âminlerimiz vardır!...
Hacdan döner gibi gel;Mîrac'tan iner gibi gel;
Bekliyoruz yıllardır!         
Sezai Karakoç
Kendisinden sonraki birçok şair ve yazarda kuvvetli biçimde etkisi görülecek olan Sezai Karakoç modern Türk edebiyatında peygamberlik temasını en çok işleyen şairdir. Genelde peygamberler ve peygamberlik onun satırlarında çokça göze çarparken, özelde Hz. Peygamber çeşitli kadrajlardan Karakoç’un imgelemine kaynaklık eder. Sezai Karakoç’u bu alanda farklı kılan bir özelliği ise, naat başlığını kullanmadan yazmış olduğu naat türü şiirlerin varlığıdır. Bu da naat türünün modern şiire içkin bir kaynak haline gelmesi anlamını kazanır ki, türün tarihsel süreç bağlamında önemli bir dönüm noktasıdır.
Küçük Na't
Göz seni görmeli, ağız seni söylemeli
Hafıza seni anmak ödevinde mi
Bütün deniz kıyılarında seni beklemeli
Sen eskimoların ısınması sevgililer mahşeri
Aklım yeni bir akıldır çiçeklerden
Mantığım mantığın üstünde yeni
İçimde Nuh'un en yeni tufanı
Dünyaya ayak basıyorum yeniden
Göz seni görmeli ağız seni söylemeli
Bütün deniz kıyılarında seni beklemeli
Yüzlerce yıl geçiyor belki bir bulut geçiyor
Ben yeni doğmuş bir çocuk gibi
Herkesin konuştuğu dilden mahrum
Ama yepyeni bir dil konuşmanın sevinci
Bütün deniz kıyılarında seni anmalı
Sen buzulların erimesi eskimoların ısınması
İkinci sokaklarda bandolar mızıkalar
Yaklaşan çok yaklaşan muhteşem bir gün var
Bütün yollarda zafer takı
Eriyen kar derin denizler katafalk.
(...)             
Turgut Uyar
Modern dönem Türk edebiyatının en ilginç naat örneklerinden olan bu şiir ne yazık ki şimdiye dek alanın profesyonel ilgililer tarafından pek göz önünde tutulmamıştır. İkinci Yeni şiirinin kurucu şairlerinden olan ve materyalist bir dünya görüşüne sahip Turgut Uyar’ın bu eseri birçok yönüyle incelenmeye değerdir.
Naat
ipekler tel tel biraraya geldiler dokunmak üzere
lâle nerdeyse menekşeye, gül suya dokunmak üzere
kılıç kesti kan koktu bir atlı dörtnala uzaktan
günbatımının büyük eşitsizliğinden yakınmak üzere
bütün dertler söylendi çareleri bir bir yazıldı
son büyük toplantıda bir bir okunmak üzere
kimseye başvurulmadı herkes bir başına kaldı, evet
sonradan hep birlikte kurtulunmak üzere
oysa bir çiçek vardı bahçelerde kendini dererdi sevinçle.
Kendini tek haklıya bir gün sunmak üzere.
                     
Ziya Paşa
İmparatorluğun en uzun yüzyılının en renkli ve çok yönlü simalarından biridir Ziya Paşa Türk edebiyatının kabuk değiştirdiği 19. yüzyılda bu dönüşümün öncüleri arasında yer alan şair dönemin gür sesli naatlerinden birini kaleme almıştır.

Naat
Belâ-yı mâsivâya mübtelâyım, yâ Resûlallah,
Zebûn-ı pençe-i nefs ü hevâyım, yâ Resûlallah.
Kerem kıl ben esîm'e, el-aman ey rahmet-i âlem,
Serâpâ mahz-ı isyân ü hatâyım, yâ Resûlallah.
Sen evreng-i şefaât şâhısın, sultân-ı rahmetsin,
Kapunda ben de bir kemter gedâyım, yâ Resûlallah.
Şefaât kıl, meded, yoksa o rütbe çok günâhım kim,
Ne rütbe yansam ol rütbe sezâyım, yâ Resûlallah.
Tabîb-i derd-i isyâna tabîb-i mihribân sensin,
Alîlim ben de muhtâc-ı devâyım, yâ Resûlallah.
Dü-âlemde Ziyâ-yı mücrimin ümmîdi sendedir,
Şefâat yâ Resulallâh; şefâat yâ Resulallâh.                     
Yaman Dede
Mevlevî şiir geleneğinin son temsilcilerinden Yaman Dede’nin naati bu alanda en çok bestelenen eserlerden biri olma niteliğine sahip. Hem lirizmi hem de yapısal ahengi ile ender rastlanan örneklerden biri.
Naat
Gönül hun oldu şevkinden boyandım ya Resulallah,
Nasıl bilmem bu nirana dayandım ya Resulallah,
Ezel bezminde bir dinmez figandım ya Resulallah,
Cemalinle ferahnak et ki yandım ya Resulallah....
(...)                     
Nâbi
Osmanlı şiiri naat türünün sayısı net olarak belirlenemeyecek kadar çok örneğini ihtiva eder. 17. yüzyılın hikmetli şairi Nâbi’nin bu eserinin ilham kaynağı ise mukaddes beldelere yaptığı bir yolculuktur.
Na't
Sakın terk-i edebden kûy-ı mahbûb-ı Huda'dır bu
Nazargâh-ı ilâhîdir makâm-ı Mustafa'dır bu
Felekde mâh-ı nev Bâbu's-selâm'ın sîne-çâkidir
Bunun kandîli cevzâ, matla'-ı nûr-i ziyadır bu.
Habîb-i Kibriya'nın hâb-gâhıdır fazîletde
Tefevvuk-kerde-i Arş-ı Cenâb-ı Kibriya'dır bu.
Bu hâkin pertevinden oldu deycûr-ı Adem zail
Âmâdan açdı mevcudat dü-çeşmin tûtîyâdır bu.
Mürâât-i edeb şartıyla gir Nâbî bu dergâha
Metaf-ı kudsiyândır cilve-gâh-ı enbiyâdır bu.                      
Şeyh Galip
Osmanlı şiirinin son büyük atılımını kendisiyle yaptığı Şeyh Galip, sadece yazdığı bu muhteşem naatiyle değil aynı zamanda gündelik hayatında Hz. Peygamber’e olan bağlılık duygularıyla tanınan bir mevlevî şairi ve şeyhi. Şeyh Galip’in kaleme aldığı bu eser Fuzulî’nin Su Kasidesi ile birlikte en iyi naatler arasında gösterilmekte.
Müseddes-i Na't-i Şerîf-i Nebevî
Sultân-ı rusül şâh-ı mümeccedsin efendim
Bîçârelere devlet-i sermedsin efendim.
Dîvân-ı İlâhî'de serâmedsin efendim.
Menşûr-u "le amrük"le müeyyedsin efendim
Sen Ahmed ü Mahmûd ü Muhammedsin efendim,
Hak'dan bize Sultân-ı müeyyedsin efendim
YORUM EKLE