PEYGAMBERİ SEVMEK

Ayrılık içinde vuslat, vuslat içinde ayrılık gibi birbiri içine girmiş nice duyguların yaşandığı “Kutlu Doğum” haftasına girmiş bulunuyoruz. Peygamberimizin 1443. doğum yıldönümü. 14–20 Nisan tarihleri arasında kutlanan hafta. Bize sevgi, şefkat ve merhametin san’atını öğreten sevgili Peygamberimizi anıyor dualarla yad ediyoruz.
Bayrak şairi Arif Nihat Asya Âlemlerin efendisi, günlümüzün sultanı, insanlığın kurtarıcısı, peygamberimize olan sevgisini bir şiirinin de şöyle dile getiriyor.

”Gel ey Muhammed Bahardır.
Dudaklarımız ardında saklı Aminlerimiz vardır.
Hacdan döner gibi gel… Mi’racdan iner gibi gel….
Bekliyoruz yıllardır…” 

Hani sevgiliye anlatamasın ya sevgini… Kelimeler düğümlenir, kalbin çarpar, seçilen bütün kelimeler yetersiz kalır…Bu sevgi, bu muhabbet, bu aşk ondanda ötedir. Müminlerin çarpan kalbi, gözündeki yaş, yüreğindeki sevdadır. Kurtuluşun anahtarı, Rabbine yakın olmanın rehberi, huzur ve mutluluğun kaynağıdır onun sevgisi.
Bizler sevgili peygamberimizin sözlerini ve davranışlarını her zaman örnek almışız. O’na duyulan sevgiyi,hürmeti ve saygıyı  hayatımızın her kesitine monte etmişiz,yaşam tarzına dönüştürmüşüz.

Geçmişten günümüze Türk dünyasının her ülkesinde ve her köşesinde Allah Resulünün sevgisinin bir tezahürünü görmek mümkün olmuştur. Türk insanı O’nu kendi hayatlarına, düşüncelerine, kültürlerine, davranışlarına ve çevrelerine adeta motif motif işlemiştir.

Biliyoruz ki Müslüman Türk topluluklarının hepsinde Peygamber’in ismi anıldığında gösterilen saygı, getirilen salavat, “Aleyhisselam”,  “Sallallahü Aleyhi Vesellem”,  kalpten, gönülden gelen bir tezahür olmuştur.

“Gül”ün Anadolu kültüründe müstesna bir yerinin olması nedendir acaba? Gül, peygamberimizin sembolüdür. Yani gül motifi, bizzat Peygamberimizi simgeler.Bu yüzden gülü isimlere ve soy isimlere  eklemişiz.

O’na olan sevginin bir başka nişanesi eşlerinin ve kızlarının isimlerinin, kız çocuklarına verilmesi olmuştur. Amine, Hatice, Ayşe, Fatma, Zeynep, Rukiye, Gülsüm gibi isimler bunlardan bir kaçıdır.

Yüce dinimizin, vatan, hürriyet, cihat ve şehitlik gibi konulara da önem verdiğini biliyoruz. Bunları korumak için çalışan, cihat eden bir milletin ordusunun fertlerine, adeta, Hz. Muhammed (s.a.v) gözüyle bakılmasından dolayı, “küçük ve sevimli Muhammed” manasına gelen “Mehmetçik” ismi verilmiştir. Onun mensup olduğu askerlik mesleği ile icra ettiği görev ve hizmetinin önemini vurgulamak ve o ocağa kutsiyet kazandırmak için de “Peygamber Ocağı” denmiştir.

Bugün Türk-İslam kültüründe yerleşmiş bir Mevlid geleneği vardır. Doğum, ölüm, ölenin 7, 40’ı veya 52. ölüm gecesi, nişan, düğün, sünnet düğünü, mübarek geceler, hacı uğurlama, hacıyı karşılama, öleni ölüm yıldönümlerinde anma v.s. aklınıza gelebilecek tüm törenlerde mevlit okunur ve okutulur dualarla peygamberimiz defalarca yad edilir.

Hz. Peygamber’in mübarek sakallarını ve saçını keserken ashabı onu saklamayı adet etmişlerdi.O’nun vefatından sonra, evinde sakal-ı şerifinden bir parçaya sahip olanlar bunu kutsal bir emanetmiş gibi korumuş, vefat ederlerken de aynı duygularla çocuklarına, torunlarına, ve nesilden nesile intikal ettirilmiştir. Bu şekilde korunarak büyük camilerde, saraylarda, köşklerde ve konaklarda kandil ve bayramlarda ziyaret edilmiştir.

Kurtuluş, müjdeci, uyarıcı ve insanlığa rahmet olarak gelen, Kur’an’ın sırrını açıklayan sevgili peygamberimize selamla bitirelim. Ey sevgililer sevgilisi, ey özlenen peygamber, selam ve salâvatlar hep sana, ehli beytine ve ashabına olsun! Sonsuz selamlarımızı, dualarımızı gönderiyor, bağlılıklarımızı, sevgilerimizi ve saygılarımızı arz ediyoruz.
YORUM EKLE