Şiddet

“Şiddet, güç ve baskı uygulayarak insanların bedensel veya ruhsal açıdan zarar görmesine neden olan bireysel veya toplu hareketlerin tümüdür.” (1) Demek ki şiddet ne sadece bireyle ilgili ne de sadece toplumla ilgilidir. Şiddet hayatımızın bir parçası olduğuna göre onunla nasıl baş etmeli onu nasıl yönetmeliyiz? Mevcut uygulamalar şiddet olgusuyla baş etme üzerine kurulu olduğu için çözüm noktasında aciz kalınmaktadır. Şiddet ancak yönetildiği zaman çözülebilecek bir olgudur. Burada toplum hareketlerini sosyoloji biliminin verilerinden, bireysel davranışları da psikoloji biliminin verilerinden yararlanmak suretiyle yönetebiliriz. Gelecek odaklı şiddet yönetiminde olay olmadan önce önlemlerin alınması zorunluluğu vardır. Tabi bu sadece önlem almakla çözümlenebilecek bir sorun değildir. Bütün kültürel, sosyal, ekonomik, siyasi ve askeri yönden incelenmesi gereken bir konudur. Üstelik bu konunun sadece ulusal boyutu da yoktur. Küresel ölçekte incelenmesi gereken boyutları da vardır.

Şiddet hem toplumsal hem de yasal yönden suç olarak görülmelidir. Toplum davranışı şiddet olarak görmüyorsa yasal olarak suç saymanızın bir anlamı olmaz. Yasaların suç saymadığı bir davranışı toplum suç olarak görüyorsa burada da sorun çözümsüz kalır. Yasaların toplum gerçekliğiyle örtüşmesi  gerekmektedir. Mevcut yasalarımızın milletimizin gerçekleriyle örtüştüğünü söyleyemeyiz.

    Ülkemizdeki kamu kurum ve kuruluşları, sivil toplum örgütleri sosyal sorumluluk projelerinde şiddeti ve özellikle aile içi şiddeti konu edinmelidir. Çünkü “Dünya üzerinde her ırk ve ülkeden dört aileden birinde aile içi şiddet görülür. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumunun yaptırdığı bir araştırma sonucuna göre ülkemizde ailelerin %34'ünde fiziksel şiddet, %53'ünde sözlü şiddet uygulanmakta ve ev içi şiddet yoğun olarak yaşanmaktadır. (2) Toplumun en küçük çekirdeği aile olduğuna göre işe aileden başlamakta yarar vardır. Öncelikle aile modern toplumlarda anne, baba ve çocuklardan oluşmaktadır. Geleneksel geniş aile tipinden –dede ve torunların olduğu- vazgeçilmelidir. Baba oğluyla aynı evi değil yakınındaki evde ya da karşısındaki dairede durmalıdır. Çünkü ailedeki huzursuzlukların büyük kısmı eşlerin aile bireylerinin aile içine karışmasıyla ilişkiler bozulmaktadır. Bizdeki “Çocuk, ölene kadar benim çocuğumdur” anlayışından vazgeçilerek ona yetişkin muamelesi yapılmalı ve kararlarının kendisinin almasına izin verilmelidir.  Rızaları olmadan evlendirilen kızların büyük bir kısmının mutlu  olmadığı ve bu ailelerde daha çok şiddetli geçimsizlik yüzünden boşanmaların görüldüğü bilinmektedir.

    Sokaklarımızda güvenle yürüyebiliyor muyuz? Bence hayır. Sokaklarımız vahşi hayatı andırmaktadır. Güçlünün güçsüzü ezdiği, mazlum insanların acizlikten isyan ettikleri bir yaşam alanına dönüşmüş durumundadır. Can güvenliğinin olmadığı bir ülkede kim yaşamak ister. O yüzden güvenli yaşam alanları oluşturmalıyız. Kentsel dönüşüm projeleri şehirleri daha güvenli hale getirecektir.  Kentlerin varoşlarında yaşayan insanların şiddete daha meyilli oldukları görülmektedir. Dolayısıyla bu alanların dönüştürülmesinin sokaklardaki şiddetin azaltılmasına katkı sağlayacağını düşünüyorum. Sokakları güvenli hale getirmek için spordaki şiddet terörüne de dikkat çekmek gerekir. İnsanlar normal zamanlarda yapamadıkları davranışları kitle psikolojisiyle spor alanlarında özgürce yapabilmekte küfür, kavga ile muhataplarına ve çevreye zarar vermektedir. Bu durum toplumumuzdaki şiddet algısını  olumsuz etkilemektedir. Sadece cezalarla bu durumun çözülemeyeceği toplumsal bir hoşgörüyü topluma yayarak sorunun çözülebileceğini düşünüyorum.
   
    Yazılı ve görsel medyadaki haberlerin sunuluş biçimi şiddete davetiye çıkarmaktadır. Gazetelerde boy boy  şiddet fotoğrafları yayınlanmakta, televizyonda şiddet sahneleri dakikalarca insanların beyinlerine kazınmaktadır. Elbetteki haber değeri taşıyanlar sunulmalı ancak bin bir yaygarayla  sunulan şiddet haberleri işi daha da çıkmaza sokmaktadır. Yasal merciler denetimlerini yaparken şiddet haberlerinin sunuluş biçimlerine de dikkat etmelidir.  Bu konu basın özgürlüğüyle açıklanabilecek bir konu değildir. Basın özgürlüğü size her şeyi yapabilme olanağı vermiyor aksine toplumun  temel değerleri ölçüsünde yayın yapma sorumluluğu veriyor. Televizyonda ve sanal ortamdaki şiddet içerikli oyun ve yayınlar körpe dimağlara onarılmaz yaralar açmaktadır. Maalesef iyi bir bilgisayar okur yazarı olmadığımız için internet üzerinden gelebilecek zararlı içerikleri de engelleyemiyoruz. Güvenli internete geçerek bu işi çözebilirsiniz. Televizyondaki çizgi film kanallarını izleyip zararlı içeriklere sahip olanları programlardan silmelisiniz. Bu arada TRT Çocuk kanalının kültürel değerlerimizi ön plana çıkaran yayınlarını da takip ediyor ve bu yayınların arttırılmasını bekliyoruz. Keloğlan, Dede Korkut Hikâyeleri, Ömer Seyfettin Hikâyeleri, Küçük Hezarfen, Pepe gibi çizgi karakterlerin kültürel değerlerimizi yansıtması açısından önemli bir görevi üstlendiğini ifade etmek istiyorum. Çocuklarımızın izlediği çizgi filmleri beraber izleyerek şiddete eğiliminin olup olmadığını test edebiliriz. Ve şiddet sahnelerindeki yanlışları göstererek doğru davranışla yer değiştirmeliyiz.

Kamu kurum ve kuruluş niteliği taşıyan kurumlarda ve her türlü sivil toplum örgütlerinde  şiddetin ne olduğu ve örgüt içerisinde bu şiddet unsurunun nasıl çözülmesi gerektiği noktasında herhangi bir uygulamanın olduğu –gerçek anlamda- görülmemektedir. Öncelikle örgütlerin şiddetle ilgili stratejik planları olmalı ve bu planlar hayata geçirilmelidir. İş yerinde uygulanan ruhsal ve duygusal baskı sonucunda şiddetin en kötüsü yaşanabilir. Dolayısıyla sadece fiziksel şiddet değil ruhsal ve duygusal şiddetin de önlenmesi gerekmektedir.

Topluma yön veren eğitim kurumlarımız olduğu için okul sıralarında öğrenilen şiddet çocuğun hayatı boyunca aynı kalıplar arasında kalmasına neden olmaktadır. Genellikle çocuğun yaptığı şiddet içerikli davranış affedilmekte ve bu durum da çocuğun o davranışını sürdürmesine neden olmaktadır. Çocuk ailesinden getirdiği şiddet eğilimlerini hayatının her alanına yansıtmaktadır. Okul sosyal yaşam alanı olduğuna göre sosyal kuralların burada da uygulanması elzemdir.

Siyasal alandaki şiddet hareketleri hiçbir kimse tarafından sorgulanmamaktadır. Toplumu yönetme iddiasındaki güçlerin davranışları dokunulmazlık zırhıyla  koruma altına alınmıştır. Onların söyledikleri sözlerin ve ortaya koydukları eylemlerin hesabı sorulmamaktadır. Dünyada bir çok mecliste milletvekilleri kavga etmekte hiçbir beis görmemektedir. Siyasilerin ortaya koydukları olumsuz söz ve davranışlar ibret vericidir. Toplum siyasi liderleri izlediği için liderlerin sözlerine çok dikkat etmeleri ve halkı kin ve düşmanlığa sevk edecek fikir ve eylemlerden uzak durmaları gerekmektedir. Saygı ve hoşgörü çerçevesinde hareket edilmesi toplumsal barışa katkı sağlayacaktır.
   
Şiddetin türü ne olursa olsun her çeşidine karşı olmalıyız. Toplumumuzda söz içerikli şiddet ögelerini pek önemsemeyiz. Bir çocuk küfür ettiği zaman onun bu olumsuz davranışını düzeltecek hiçbir şey yapmadığımız gibi onun o davranışını daha fazla yapması noktasında cesaretlendiriyoruz. Çocuklar çok akıllıdır dolayısıyla o davranışın yanlış olduğu çocuğa öğretilmelidir. Toplumda “Çocuk büyünce öğrenir” düşüncesi hakimdir.  Şiddet eğitimi ana rahminde başlayıp ölene kadar geçen bir süreci kapsamalıdır.  Sözlü şiddete bir tepki gelmeyince çocuk fiziksel şiddete başvurmakta hiçbir beis görmemektedir. Çocukları dövüştürüp de kenarda onları zevkle izleyen büyüklerimizi çok gördük. Şiddet bir zevk aracı olmaktan çıkarılmalıdır. İnsan hemcinsine  ya da karşı cinse duygusal yönden şiddet uygulayabilmektedir. Toplum tarafından pek önemsenmez ancak bu şiddet türünün sonuçları vahim olur. Yıllarca kocası ya da karısı tarafından duygusal şiddete uğrayan eş bir anda patlayabilmekte ve sevdiklerine zarar verebilmektedir. Her türlü yasak zihniyet toplum içerisinde ilişkileri sınırlayan şiddete neden olmaktadır. Kapalı toplumların özelliği olsa gerek  konuşamadığımız ve yazamadığımız cinsel şiddet hiç de yabana atılamayacak derecede önem arz etmektedir. Cinsel işlev bozukluklarını şiddete başvurarak çözmeye çalışan insanlarımızı doğru yönlendirme ile modern tıbbın imkânlarından yararlanmaları sağlanabilir. Ve tedavi sonucunda şiddete başvurma oranında azalmalar olabilir. Ekonomik sıkıntıların insanları şiddete ittiği bir gerçektir. Dünyada gelişmiş, az gelişmiş ve gelişmemiş devletlere bakıldığında en fazla şiddetin gelişmemiş ülkelerde olduğu görülecektir. Dünyada bulunan kaynakların adil dağıtılması insanlardaki şiddeti azaltacaktır. Afrika’daki insanlar açlıkta ölürken dünyanın değişik bölgelerindeki insanlar  zevk ve sefa içerisinde yaşamaktadırlar. İnsanların gelir seviyelerinin artması ile şiddetin azalması arasında doğru bir orantı vardır.

Şiddetin nedenleri üzerinde yeterince durulmadığından doğru bir teşhis konulamamaktadır. Erkek egemen toplumlarda patolojik sorunlar, kendini kaybetme  ve uyuşturucu ve alkol kullanımı biyolojik nedenlerle ortaya çıkan şiddete örnektir. Çocuk aile içinde ve sosyal yaşamda şiddeti öğrenmektedir. Şiddetin bir öğretme tekniği ve terbiye etme aracı olarak görülmesi çocuğun yetişkin olduğu zaman bu tekniği kullanmasına neden olmaktadır. Birtakım toplumsal nedenlerin şiddete eğilimi artırdığı görülmektedir. Toplumda şiddetin hoş görülmesi ve paylaşılan bir değer olması, cinsiyet rolleri ve yaşam sıkıntıları şiddeti tetiklemektedir. İnsanların şiddet sonucunda elde ettikleri kazanç, güç ve kontrol sağlamaları, şiddete uğrayan kişinin özellikle ekonomik açıdan şiddet uygulayana bağımlı olması, ailenin varlığın sürdürme isteği ve hiçbir kimsenin aile içi meseleye müdahale etmek istemeyişi problemin daha da büyümesine neden olmaktadır. İletişim ve çatışma çözme becerisine sahip olmayan bireyler sorunları şiddete başvurarak çözmeye çalışmaktadırlar.

Şiddete başvurmadan çatışmayı çözmek mümkün müdür? Elbetteki birtakım yöntemleri   kullanmak şiddeti azaltacaktır.  Duygularımızı öfkeye dönüşmeden ifade etmeliyiz. “Bir sorunun olduğu zaman bunu benimle paylaşman hoşuma gidiyor” gibi cümleler etkili olabilir. Olumsuz bir durumla karşılaşıldığında nabzımız artar daha hızlı nefes alıp veririz. Önce bedenimizi kontrol altına alıp sonra şiddete  başvurmadan bu durumun üstesinden gelebileceğimizi kendi kendimize telkin edebiliriz. Durumu sakinlikle atlattıktan sonra kendimizi takdir etmeliyiz. Çünkü övgüler her zaman işe yarar. Hayatta öyle olaylar olur ki kızmamak elde değildir. Öyleyse bu duyguyu kontrol altına alırsak zararlarını asgariye indirebiliriz. Bir olay olduğu zaman o anda konuşmak çok kere yıkıcı olabiliyor ancak daha sonra konuşulduğu zaman daha olumlu atmosfer oluşabiliyor. Kişi “Evi erkek geçindirir” düşüncesine sahip ise kadın da çalışmak istiyorsa kişi düşüncesini “Eve herkes katkıda bulunabilir” ile yer değiştirirse sorun çözülür. İyi bir problem çözücü daha sosyal, daha sakin ve daha temkinlidir. Belli aşamaları takip ederek çözüme odaklanır. Bu da düşünmeden, ani sonuçlara gitmeyi engellemiş olur. Şiddetten sonra özür dilenirse her şey unutulur tezi gibi yanlış inanışlar vardır. Önemli olan  şiddetin olmaması, olduktan sonra olayın unutulması çok zor ve yaraların sarılması çok zaman alabilmektedir.
   
Toplumda şiddet varsa birtakım haklarınızın olduğunu bilmelisiniz. Aile içinde şiddet gören kişiler yasalar tarafından korunmaktadır. Şiddete uğrayanlar, kendi güçlerini fark ettiklerinde toplumda ve çevrelerinde var olan kaynaklardan destek alabilirler. 14 Ocak 1998 yılında kabul edilen 4320 Sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun; aile üyelerine ailenin diğer bir üyesi tarafından şiddet uygulanması halinde bir takım özel tedbirler alınmasını içerir. Bazen can güvenliğinin olmadığı durumlarda 155 Polis İmdat hattını arayabilirsiniz. Evliliğinizi sürdürmek istiyorsanız kendinizi koruyacak tedbirleri almanız acil bir durumda sığınabileceğiniz bir yakınınızın olması önemlidir. Eşinizden ayrılmayı düşünüyorsanız eşinizin geçici bir süreliğine evden uzaklaşmasını sağlamalısınız. Ve bu sürede sağlıklı bir karar verebilirsiniz. Eşinizle ayrıldıysanız güvenliğinize dikkat etmelisiniz. Şiddetten en fazla etkilenenler çocuklardır. Dolayısıyla onlar da şiddetin ne olduğunu ve nasıl baş etmeleri gerektiği konusunda eğitilmeleri gerekir. 

Şiddet toplumun tüm katmanlarını ilgilendiren çok yönlü bir konudur. Tüm yönleriyle irdelenmesi ve çözümlerin de bu doğrultuda üretilmesi gerekmektedir. Şiddet olgusunda özellikle çocukların korunması önemlidir. Çünkü şiddeti yaşamın bir parçası olarak gören çocuk ilerde aynı yöntemleri uygulamakta bir beis görmeyecektir. “Dayak cennetten çıkmıştır, yılanın başını küçükken ezeceksin.” gibi yanlış inanışlar vardır. Bu düşünceleri olumlu yaparak insanların zihinlerindeki şiddet algısını değiştirebiliriz. Şiddeti tamamen hayatımızdan çıkarmamız imkânsızdır. Öyleyse şiddetin azaltılması yönünde ciddi projeler üretilmelidir. Şiddet konusunda toplumun eğitilmesi, insanlar arasında sevgi ve saygıya dayalı iletişime önem verilmesi,  kültürel değerlerimizi yansıtacak - saygı eğitimi gibi – derslerin eğitim sistemimizde yer alması, şiddetin hiçbir türüne tolerans gösterilmemesi, yazılı ve görsel medyanın şiddet ile ilgili politikası olmalısı sorunun çözümüne katkı sağlayacaktır. Etik değerleri yaşamın her alanına yayarak şiddet algısında ciddi değişikliklerin olmasını sağlayabiliriz.

Kaynaklar:
1.    http://dosyalar.hurriyet.com.tr/aileici/aileicisiddet.asp
2.    http://dosyalar.hurriyet.com.tr/aileici/aileicisiddet2.asp
YORUM EKLE