Şimal Yıldızı

Dünya yeni bir kutuplaşmanın eşiğindeydi. Bir yandan ABD’nin diğer yanda Rusya’nın başı çektiği gizli savaş Kore’de açığa çıkmıştı. Yıl 1950… Türkiye Kore Savaşı’nda bir tavır takındı. NATO’ya girmek dönemin koşullarında Türkiye’nin lehineydi.



Komutan askerlerini topladı. Savaşa gitmek isteyen gönüllülere seslendi. Henüz 20’lerinde olan gençler, ülke menfaatlerini ilgilendiren bu konuda birer adım öne çıktılar.  Onlar Türk askeriydiler. Onlara karşılarındaki askerlerin düşman olduğu söylenmişti. Çok uzaklarda ve çoğunun ismini dahi belki de ilk defa duydukları bir ülkedeydiler. Öyle de olsa, ülkenin menfaati için, düşman olarak gösterilen askerlerle çarpışacaklardı.



Birleşmiş milletlerin çağrısına uyularak, Güney Kore'ye silahlı kuvvetler gönderme teklifini ilk kabul eden ülkelerden birisi de Türkiye'dir. Türk hükümetinin aldığı karar ve Genelkurmay Başkanlığı'nın 3 Ağustos 1950 tarihli emri ile Kore Türk Silahlı Kuvvetleri adıyla Ankara'da bir tugay kurulur ve 4500 kişiden oluşan takviyeli Tugayın Komutanlığına 10 Ağustos 1950'de 2'nci Zırhlı Tugay Komutanı Süvari Tuğgeneral Tahsin Yazıcı atanır. Birlik, 25 Eylül 1950 tarihinden itibaren, birkaç gün ara ile ve üç kafile halinde ABD tarafından gönderilen gemilerle İskenderun'dan Kore'ye hareket eder. Yirmi günlük yolculuktan sonra Kore'nin Pusan limanına ulaşılır.



Yolluk ve aylıkları Türk Hükümeti tarafından karşılanan, ABD silah ve araç gereçleriyle donatılan Türk Kore Birliği, 20 Ekimde, 9'uncu Amerikan Kolordusunun emrine verilir. Birliğimiz, Kore'ye varışından kısa bir süre sonra, daha savaş hazırlığını tamamlayamadan ve çevreyi hiç tanımadan kendisini sıcak savaşın içerisinde bulur .

26 Kasım 1950'de, komünist Çin orduları taarruza geçerek Güney Kore ordusunu dağıtır; Birleşmiş Milletler cephesini yarar; Kunuri civarında konuşlanan 8'inci Kolorduyu kuşatır. İşte bu Çin saldırısını durdurma ve 8'inci Kolordu'yu kurtarma görevi, hiç beklenmedik bir anda Türk Tugayına verilir. Savaş hazırlığı dahi yapamadan kendisini savaşın içerisinde bulan Türk Tugayı, Kunuri'de yalnız başına, yanları ve arka cephesi açık, tepelerindeki gördükleri uçaklar hariç düşman hakkında hiçbir bilgisi olmadan, büyük kayıplar pahasına Birleşmiş Milletler ordu sunu kuşatılmaktan kurtarmak için büyük bir cesaret örneği göstererek ateşin içerisine girer .



Türk Tugayı, 27-30 Kasım 1950'de girdiği ve dört gün süreyle gece gündüz tam manasıyla boğaz boğaza devam eden kanlı Kunuri savaşlarında 8’inci Amerikan Kolordusunu kuşatılmaktan ve yok edilmekten kurtarır. Türk askerinin cephedeki bu kahramanlığı ve üstün başarısı, bütün dünyada ve Türkiye'de büyük yankı uyandırır.
 
Üç yıl süren Kore Savaşı'na, her yıl değiştirilmek suretiyle ve tam mevcutla katılan Türk Birliği, ateş hattındaki bütün çarpışmalarda yer alır. Savaş, 27 Temmuz 1953 tarihinde sona erer. Türk Birliği, 1960'ta 200 kişilik bölük, 1965'te sembolik bir manga asker düzeyine indirilir ve 27 Haziran 1971'de bu manga da Güney Kore'den geri çekilir.

Kore Gazileri bu gün hala Güney Kore Devletinden ilgi görüyor, 63 yılın şükran borcu ödenmeye devam ediliyor. Türk birlikleri, üç yıl süren savaş boyunca resmi rakamlara göre 721 askerini Kore topraklarında bıraktı. Kore’de hayatını kaybeden Türk askerleri Pusan’daki şehitlikte yatıyor. Ancak cenazesi bulunamayan askerlerde var. Savaş alanlarının büyük bir kısmı Kuzey Kore toprakları içerisinde ve o topraklardaki meçhul mezarlardan bazıları Türk askerlere ait. Üç yıl süren savaşta 2147 Türk askeri girdikleri muharebelerde yaralandı, 234’ü esir düştü. Onlar memleketlerinden 9 bin kilometre uzakta savaştılar savaşa giderken niye gidiyoruz diye sormadılar ve gittiler 63 yıl sonra bu gün hala yine aynı fedakârlığı yapacak kadar yüreğe ve onura sahipler.

Gaziler artık sadece milli bayramlarda düzenlenen törenlerde akıllara geliyor. Resmi geçitlerde gururla yerlerini alıyor, tören bittiğindeyse tekrar kaderleriyle baş başa kalıyorlar. Onlarla konuşmak, anılarını dinlemek, bilgilerine başvurmak bizim için büyük onurdur. Savaşa giden, can veren, can alan onlardı, biz ise sadece soru sorduk. Arada bir hatırlarını sormak, dertlerine derman olmak, bir teşekkürle onları onurlandırmak acaba çok mu zor? Sonuçta, onlar kahramanca mücadele ettiler, Kore’de savaştılar, öldüler. Ve başardılar.



Bugün merkez Yeşildere köyünde yaşamakta olan Gazi Hasan Hilmi Korkut ile yapılan röportaj aşağıda sunuyorum.

RÖPORTAJ; KORE GAZİSİ HASAN HİLMİ KORKUT

E: Askere hangi tarihte  gittiniz ?

-    Aşağı yukarı 1949’de gittim askere.
-    Hangi ilde başladınız askerliğe ?
-    Askere bizi yolladılar  ilkin Erzincan’a. Erzincan’dan da Malatya’ya gittim. O kışı Malatya’da geçirdik. Malatya’dan birliğimiz uçaksavar topçusu bu sefer Erzurum’a Kiremitliye geldik. Oradan da şoför kursu açıldı. Üç alay vardı Türkiye’de zaten. Üç taburu vardı. O zaman eğitim yalnız İzmir Gaziemir’deydi. Bende şoför olarak ayrıldım. Gittim Gaziemir’e. Gaziemir’de askerliğimiz bitti. Bu Kore meselesi de o zaman çıktı. Ben diyorum ki kendi kendime: ”Erzurum’dan alırlar mı, yollarlar mı Kore’ye. Kötü yer. Alaylar hep orada. Şoförlük imtihanı yaptılar bizi. Dediler ki size sivil ehliyet vereceğiz.  Biz de gayret ettik, sivil ehliyeti almak için. İyi oldu, şöyle oldu, böyle oldu. Arabayı rampada durdurduk, kaldırdık. Ondan sonra haydi Kore’ye gideceksiniz, ayırdılar bizi 7. Bölüğe. Orada birlikte birleştik, oradan Ankara Etimesgut’a gitti bütün birlik. İzmir’den 28. Tümen komple piyade tümeni bizi de şoför olarak oto bölüğü olarak dahil ettiler. Kore’ye gitmek için yola çıktık.

- İzmir’den Kore’ye mi gittiniz
- Önce trenlerle beraber İskenderun’a gittik. Ankara’dan sabahleyin çıktık. O millet doldu yolların sağına soluna yolculamak için . Gittik İskenderun’a. Tüm asker oraya geldi. O akşam oradan çıktık. Bindirdiler bizi vapura. 36 tane de araba var. Vapur İskenderundan ayrıldı  gitti Yunanistan’dan 300 kişi aldı. Onlar da Kore’ye gidiyorlar. Yunanistan dan kalktı vapur, gittik Aden’e. Süveyş Kanalı’nda vapur var. O çıkacak. Biz gireceğiz.  İkmal yaptı gemimiz, 4-5 gün  kaldık orada. Bize dediler ki: “Memlekete mektup yazan varsa getirsin.  Oradan 20 günde Kore’nin Pusan şehrine gittik. Oradan da götürdüler Taego şehrine.

- Taego Cephesinde muharebe varmıydı.?
- Cepheye gittiğimiz zaman bizim birliklere dediler ki: Tahsin Yazıcı ,Celal Doru
- Komutanlarımız. Buralarda dediler daha bir şey kalmadı size. Biraz sizde bu (taego’da oluyor bu) tepelerdekini temizleyin.  Ben durmadan kamyonumla mühimmat ve malzeme çekiyorum birliklerimize sağa sola erzak taşıdım. Bir zaman sonra bu sefer verdiler bizi Kuzey’e. Kuzeyden ta Mançurya hududuna. Gecenin birisinde gittik yer bilmeyiz . Üç piyade taburumuz var . Bir top taburu. Topçumuz gitti. İlkin cepheyi o almış, topçumuz. Öyle ateş ediyorlardı ki Amerikalılar “Number One Türkler” diyorlar sürekli. Öyle ateş ediyorlar ki nokta ateşi yapıyorlar. Her yer ormanlık O gece  düşman ormanlık alanda gizlice ilerleyerek taaruzla bizim cepheyi bozdu . Millet karıştı. Cephe bozuldu. Cephe farz edelim.  Pirahmet gibi bir yerde. İşte oradan bozulduk, dağıldık. Yabancı memleket. Sağını solunu bilemedik. Her biri bir tarafa gidiyor. O gece sabaha kadar onlar bize, biz onlara ateş ediyoruz. Derelerin içinde mevzilerden ateş ediyoruz. Sabah oldu. Sağımıza solumuza işaret bezlerini açtık. Uçaklar kavuştu. Amerikan uçakları. İşaret bezlerini açtık. Bombalamaya başladılar. Vadi gibi yer  iki tarafı da ormandı. Öyle ateş ediyorlar ki yer alev alev  yanıyor, o gidiyor öbürü bombalıyor peşine. Dağ-taş alev parlıyor mermi ateşinden. Biz de altından yürüyoruz. Arabaları bıraktık yürüyerek gidiyoruz. Arabalar orada kaldı. Sabahtan akşam karanlığına kadar  sağa-sola, sağa-sola hışır olduk. Öyle hışır oldum ki, bir araba buldum, ayağımdan hafif yaralıyım bu arabaya çalıştıracağım dedim 300 metre dik bir yol kaldı tepeye, tepeyi aşsak tamam. Daha ilerisi zaten bir taraf onların bir taraf bizim. Araba soğukta kaldı için  çalışmadı. Mendilimi  cebimden çıkarttım. Depodan benzin çıkarttım. Karbüratöre sıktım. Bastım marşına çalıştı. Arkasında römork var. Bir tonluk, içinde eşya var. Kayserili Mustafa kaldı yanımda. Mustafa’ya dedim “Buraya gel, araba çalıştı.” Arkadan römorku çıkarttık. Verdik dağdan aşağı, 25. Levazım tümeninin arabaları geliyor. Yalnız biz değiliz o cephede kalan. Onların arasına girdik dağın bu yanına aştık. Geldik birliğe ki, kimi sağdan geliyor, kimi soldan. Canımızı kurtardık işte. Ama 400 kişi gitti, şehit oldu. Harp bu

- Hasan amca Kore’de ne kadar kaldın ?
- 11 ay kaldım Kore’de. Kore’ye giden İlk kafiledeydim, dönen ilk kafile de geldim İstanbul’a. Kore’den Vapura binerken bizim köyle birisine rastladım. Kadir Yalçınkaya. Topçu olarak geldi. Tam vapurda karşılaştık. Rahmetlik oldu o şimdi. Vapura biniyoruz, dönüyoruz. İnşon şehrindeydi, güzel bir liman, güzel bir şehir. Orada karşılaştık. O da topçu taburuna gitti.

- Savaş alanında düşman daha çok gecemi taarruz ederdi.  
- Düşman devamlı baskın yapardı, askerleri esir almak için. Biz de karşılık verip savaşıyoruz. Yaralananlar, şehit olanlar oldu. Düşman savunmaya çekildiğinde, gözetleme olarak etrafa bakıyorduk. Görünüşte bir şey yok ama yer altına düşman saklanmıştı. Askerlerimiz bütün gün dağda. Dağ sık çalılık. Çalıların aralarından kimin çıkacağını bilemezsin. Ben her  sabahleyin ikmal başçavuşumuz var, onunla erzak götürüp dağıtırdık askeriyeye, tepelerdeki siperlere .  23 Nisan gecesi. 9. Bölük bulunduğumuz yerde büyük tepede sarıldı büyük çatışma oldu, onları kurtardık. Şehitlerimiz yaralılarımız oldu. Kore’nin  kışı çok soğuk geçerdi.
  
- Kore’de bayram kutladınız mı?
Kore’de Türk askerleri Cumhuriyetin 27. yıldönümünü Taegu şehrinde kutladı. Türk Tugayı, Amerikan Kolordusunun emrindeydi. Birleşmiş Milletler gücünün içinde yer alan her birliğe muhaberelerde kullanmak üzere şifreli isim verilmişti. Ortak askeri gücün komutanı General MacArthur, Türk birliği için, “ North Star “  yani  “ Şimal Yıldızı “ ismini vermişti. Kore’de Ramazan Bayramı yaptık, kurban bayramı yapmadık. Gemiyle gelirken bir ayda İstanbul’a çıktık.  

- Toplamda ne kadar askerlik yaptınız ?
- 20-21 ay askerlik yaptım. İstanbul’da Selimiye kışlasında toplandık  (Büyük kışla) oradan trenle Ankara Etimesgut’a geldik. Birkaç gün de burada kaldıktan sonra Ordan trene bindim Aşkale’ye geldim. Geldim ki bizim aile hep orada. Terhis olduk. Terhis kağıdı sonradan geliyor.    

- Çin askerleriyle savaştınızmı ?
- Çin kuvvetleriyle karşılaşmadık. Ocak ayında Kumyangjang bölgesinde Türk askeri önemli bir savaşa girdi. Bu savaş daha sonra Kumyangjangi muharebeleri diye anlatılır.  Kumyangjangi muharebeleri sona erdiğinde Türk Tuğayının gerçekleştirdiği süngü savaşları sonrasında Çinliler büyük zaiyat verdiler. Amerikan ordu komutanının teklifi ve Amerikan başkanının onayıyla Türk Tugayına “ Mümtaz Birlik Nişanı “ verildi.  

- Kore’den dönüşte  gemi yolculuğu nasıl zormuydu?
- Umman denizinde ağzıma Allah’ın çöpünü koymadım. Çok tutardı gemi beni. Karnım sırtıma yapıştı. Sabahları mutfakta ya elma verirdiler ya da portakal. Bir elma alırdım. Onu da çıkarırdım. Çok tuttu beni Umman Denizi’de. Bir batıyor-bir çıkıyor gemi. Bazı arkadaşlara hiçbir şey olmazdı. Umman denizi çok fırtınalıydı. Onda sonra büyük  denizler vardı. Çıkardım güverteye bakardım sağa sola. Her taraf su. Ayağımız bir toprağa  bassa da ne olursa olsun derdim.

- Savaşta cephelerde Kore askeri yokmuydu?
- Kore’den asker yoktu. Varsa da benim bulunduğumu cephede yoktu. Bir tane Koreli çocuk, 10-11 yaşlarında. Ayşe ile Ali koyduk adlarını ben terhis oluncaya kadar arabanın römorkunda yatar kalkarlardı.  Anne-baba yoktu İsimlerini biz koyduk. Arkadaş oldu bizimle. Türkçe öğrendiler sonra.

- Askerde maaş alırmıydınız?
- 10 dolar maaş alırdık. Para orada bir şeye yaramıyordu. Ama Japonya’ya izne  gittiğimizde yarıyordu, para  birkaç kez Japonya’ya izne gittim iki üç günlüğüne, oradan bir  takım inci getirdim. O zaman bekardım.

- Askerden gelince ne iş yaptın?
- Askerden gelince devlet işi alıyordu. Şoför olarak ayrıldık askerden. Trabzon’da karayollarının imtihanına girdik. Beni verdiler Hopa’ya. 10. Bölge’ye. Van’a Hakkari’ye hep 10. Bölge bakardı. Erzurum sonra oldu 11. Bölge. Oralara da gittim. Babam gitti vali muavinine beni aldılar Trabzon’a. Trabzon’dan da buraya. Karayollarını bıraktım bir cip aldım. Onunla çalıştım. Karayolları yevmiye usulü çalıştırırdı. Kaç gün çalışırsan o kadar verirlerdi.
  
- Kore’yi şimdi görmek istermisin?
- Sıhhatin iyi olsa da gidip göresin oraları. Kore’ye gitmek isterdim ama olmadı, gidemedik. Hepsinin köylerine evlerine gidersin hamamları vard ı.    Ekmek bulamazlardı. Ekmek verirdik. Allah yüzlerine baktı. Amerikalılar yardımcı oldular geliştiler, çalıştılar zenginleştiler, şimdi Türkiye’ye araba ve yedek parça teknolojisi sattılar. Demek ki çalışınca oluyor.  
 
- Gümüşhane’ye geldiğinde aileniz ve Gümüşhaneliler sizi nasıl karşıladı?
- Geldiğimde beni omuzlarına aldılar. Gümüşhane’nin girişinden Alibeylerden (Fuadiye Caddesinden) Gümüşhane merkeze (Atatürk Caddesine ) getirdiler. Tek ben geldim. Gümüşhaneliler hep Kale’ye geldiler. Orada karşıladılar beni . Bir kamyonla geldim. Maçka plakalı. Plakalar o zaman öyleydi. Trabzon kafilesi vapurla Trabzon’a geldi. Ben Erzurum Aşkale’ye geldim.

- Bize söylemek istediğiniz başka bir şey varmı?
Bu ülke her şeyini kaybetse de tek bir Mehmetçiği kalsa yine dizlerinin üzerinde doğrulup kükrer. Kalkıp ileri atılır. Bizim geçmişimiz, bunun misalleri ile dolu. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, gazilerimize sağlık diliyorum.

- Hasan amca teşekkür ederim.


İlgili Galeriye Git
YORUM EKLE