Siz Kimsiniz?

Ben hayal kurmasını çok severim. Birazcık da geleceği planlamak değil midir hayal kurmak? Önce hayal edersin, sonra ulaşmaya çalışırsın ve sonra elde edersin. Görüyorum ki sadece ben değil kurumlar ve şirketlerde hayal kurmasını çok seviyor. Ne zaman bir şirkete ya da bir kuruma girsem hemen gözüm misyon ve vizyon yazılarına takılır. Hep en görünür yere asılan bu yazılar genelde afili sözlerden oluşur. Peki bir anlamlarına bakalım:

Türk Dil Kurumu misyon kelimesi için amaç ve görev tanımlamalarını yapmış. Yani misyon herhangi bir kurumun ya da kişinin yüklendiği görevdir diyebiliriz. Yine aynı sözlük vizyon kelimesi için ise sağgörü, görünüm ve ileri görüş tanımlamalarını yapmış. Yani vizyon da gelecek için öngörülerimiz ya da isteklerimiz diyebiliriz.

Tanımlamalarımızı basitleştirerek aslında şöyle de ifade edebiliriz; misyon kim olduğumuz, vizyon ise kim olmak istediğimiz ve aynı zamanda gelecek için kurduğumuz büyük hayalimiz. Bu kelimeleri sadece kurumlar için düşünmeyelim. İnsanlar da kendilerini iyi tanırlarsa kendi misyon ve vizyonlarını planlayabilirler.  

Ancak bir insan ya da bir kurum, misyonunu ve vizyonunu nasıl belirlemeli? Ya da belirlemeli mi? Çünkü bunun bir sınırlama olduğunu düşünüyorum. Ya belirlediğiniz vizyondan daha fazlasına sahipseniz? Ya sahip olduğunuz potansiyelin farkında değilseniz. Kendini tanıyan insanın misyonunun ve vizyonunun olması iyi bir şeydir elbet fakat günümüzde kim kendini bu kadar iyi tanır ki?

Kendimizi tanımaktaki en büyük yanılgımız çevremizdekilerin bizimle ilgili düşüncelerinden oluşuyor. İnsanların bizimle ilgili ön yargıları bazen hayatımızı değiştirebiliyor. En azından hepimizin tanıdığı bilim adamı Thomas Alva Edison için durum böyle olmuş.

Thomas Edison bir gün okuldan eve geldiğinde annesine bir kağıt vermiş ve “Bu kağıdı öğretmenim verdi, sadece sana vermemi tembihledi.” demiştir.

Annesi kağıdı gözyaşları içinde oğluna sesli olarak okur: “Oğlunuz bir dahi. Bu okul onun için çok küçük ve onu eğitecek yeterlilikte öğretmenimiz yok. Lütfen onu kendiniz eğitin.”

Aradan uzun yıllar geçtikten sonra Edison’un annesi vefat ettiğinde, o artık yüzyılın en büyük bilim adamlarından biri olmuştur ve bir gün eski aile eşyalarını karıştırırken birden bir çekmecenin köşesinde katlı halde o gün öğretmeninin annesine yolladığı kağıdı görür.

Kağıtta “Oğlunuz “şaşkın” (akıl hastası) bir çocuktur. Artık kendisinin okulumuza gelmesine izin vermiyoruz…” yazılıdır.

Edison saatlerce ağlar ve sonra günlüğüne şu satırları yazar: Thomas Alva Edison, kahraman bir anne tarafından, yüzyılın dahisi haline getirilmiş, “şaşkın” bir çocuktur.

Ben misyon ve vizyon kelimelerine bu yüzden güvenmiyorum. İnsan ya da şirket ya da kurum hiç fark etmez, kendini sınırlamamalı. En önemlisi de hayal kurmaktan asla vazgeçmemeli. Belki de etrafa kulaklarını tıkayıp kendini her seferinde daha da fazla zorlamalı. Ancak birçok şeyi başardıktan sonra geriye dönüp hangi yollardan geçtiğini ve neler başardığını gördüğünde kim olduğu hakkında bir yorum yapmalı. Kim olabileceğini öğrenmek istiyor ise de hayal etmekten hiç vazgeçmemeli.

YORUM EKLE