TAHAMMÜL EDEMEMEK

Hoşgörü konusunda en sevdiğim yaklaşım Mevlana’ya ait olandır. Şöyle der: Ben insanların ayıplarını gören gözlerimi kör ettim. Sen de onlara benim gibi iyi gözle bak.” Ne kadar ustaca bir ifade, değil mi?  Bir büyüklük, bir bilgelik ifadesi.Bana karşı anlayışlı davranan tek kişi terzimdir. Her gördüğünde, yeniden alırdı ölçülerimi. Ondan başka herkes, önceki ölçülerin bana uyacağını sandı. Diyen Bernard Shaw’ın bilgeliğinde olduğu gibi.

Toplum hayatımızda en çok kaybettiğimiz değerlerden birisidir  hoşgörü. Bir  çok kişide , tahammülsüzlük, sertlik, kavga, kutuplaşma, kin ve intikam, başkasına  saygısızlık, “yalnız ve hep ben” duyguları egemen olmuş durumdadır. Öyle ki, siyasetçisinden bilim adamına, iş adamına, esnafına, gencine, ihtiyarına varıncaya kadar neredeyse bütün topluma bulaşan bir hastalık olmuştur.

Hakikaten, futbol maçlarından başlayın, demokrasi kültürüne doğru devam edin, değişik milletlere, ırklara, dinlere karşı yaklaşımımıza bakın, maalesef çok yüksek hoşgörü düzeyinde olmadığımızı göreceksiniz.
İşte Türkiye değerler araştırması anketi. 

Ülkemizde insanların %68’i nikâhsız yaşayan çiftlerle,

%54’ü şeriat yanlılarıyla,

%48’i Hıristiyanlarla, 

%39’u başka dinlerden olanlarla,

%39’u göçmenler ve yabancı işçilerle,

%20’si oruç tutmayanlarla, 

%17’si de sevmediği partiye oy veren insanlarla komşu olmak istemiyor.   

Dahası küpe takmış erkeklerden rahatsız olanlar %63,

Barlara diskoteğe gidenlerden rahatsız olanlar %56,

Flört eden gençlerden rahatsız olanlar %44 

Boşanmış kadınlardan rahatsız olanlar %17 oranını gösteriyor.

Görülüyor ki birimizin diğerine tahammülü kalmadı. Çabuk sıkılıyoruz, çabuk tüketiyoruz. Heyecanımızda sevgimizde hemen bitiyor. Herkesi eleştiriyoruz. Çok sevdiğimize bile tahammül edemiyoruz.

Oysa toplumsal yaşamda insanlardan davranış ve hareketlerini; doğru, yerinde, kontrollü, kurallara uygun, birbirlerine karşı nezaketli ve ortak insani değerlere saygılı kullanmaları beklenir.

Yeniçerileri bilmeyeniniz yoktur. Kazan kaldırdığı, kendi vezirlerinin, sadrazamlarının, padişahlarının kellelerini aldığı dönemler oldu.  Ama aynı yeniçerinin savaş sırasında, siperde beklerken gül yetiştirdiği, aynı toplumun sevgide, saygıda, hoşgörüde, incelik ve zarafette zirvede olduğu da bilinen gerçeklerdi. Peki ya şimdi? Anlayışlı, hoşgörülü insanı seven bireylere ne oldu?

Asırlarca, “iman etmedikçe cennete giremeyen, birbirini sevmedikçe iman etmiş olmayan”, “yaratılmışı yaratandan ötürü seven ve bunun için insanlık tarihinde seçkin bir yer edinen bu toplum, Hz. Peygamber’in, Mevlana’nın, Yunus Emre’nin yolundan yürümüşken, şimdi ne halde? Nerelerde? Bizi biz yapan, bu milleti yüce kılan inanç ve kültür değerleri nerede?

Bu anlamda Einstein’ın şu güzel tespiti de kayda değerdir; ‘Aptallara göre insanlar; ırk, cinsiyet, milliyet, yaş, statü, renk, din ve dil başta olmak üzere 8’den fazla kategoriye ayrılırlar. Hâlbuki olay bu kadar karmaşık değildir. İnsanlar sadece ikiye ayrılırlar; İyiler ve Kötüler.’ Hoşgörü ve sevgi iyi insanların özelliğidir ve bu insanlar azalırsa, dünyada her şey biter. Sadece maymunların dansı kalır! Onlar varsa hayat  vardır. Tıpkı  msu gibi. Suyun olduğu yerde hayat vardır. Yoksa yoktur. Sevgi ve hoşgörüde böyledir. Selam ve Sevgiler…

YORUM EKLE