Türk Dili Türk Milleti İçin Kutsal Bir Hazinedir

Üniversite sınavına gireceğim seneydi. “Baba benim için çok dua et.” Demiştim babama çaresizlik ve ümit karışımı bir hisle. Babamın verdiği cevabı hiç unutmam; “Etmez olur muyum, zaten bir sana bir Türkiye Cumhuriyeti’ne, bir de Galatasaray’a dua ediyorum.” Deyip gülmüştü.

Ben de düşündüm o zaman, o kadar çok şey için dua ediyorum da sıraya koyacak olsam ilk üçte ne olurdu diye. Diğer ikisi bana kalsın, birini paylaşayım sizlerle; Türkçe. Babamın direkt Türkiye için etmiş olduğu duayla aynı kapıya çıkıyor aslında. Çünkü dil bir ülkeyi ileriye taşıyabilecek, uluslararası güçlülüğünü artırabilecek en önemli araçtır. Türkçe’nin gelişmesini, Türkçe eğitim kalitesinin arttırılmasını, Türkçe’nin düzgün kullanılmasını bu anlamda çok önemli buluyorum.

Son yıllarda sosyal medya hayatımızın bir parçası haline geldi. Sosyal medya demek insanların yazılı ve görsel etkileşimde bulundukları yer demek. Doğal olarak dilin gelişmesinde de yozlaşmasında da oldukça etkili. Ancak çoğu insan bunu idrak edebilmiş değil. Diğerlerini geçtim de üniversite sınavına hazırlanan bir gencin, bir üniversite öğrencisinin ya da üniversite bitirmiş; kültürlü(olması gereken) bir gencin, Türkçe kullanımından bihaber olması beni ciddi manada üzüyor. Çünkü çok zor değil öğrenilmesi gerekenler ve öğrencilik hayatımızın tüm süreçlerinde Türkçe dersi görüyoruz.

 ‘–de, –da’ bağlaçsa ayrı, bulunma ekiyse bitişik. Bitti.‘–ki’ yine aynı şekilde. Birkaç tane istisnası var sadece; oysaki, hâlbuki, mademki gibi. Gerçi bağlaç nedir, bulunma eki nedir, bunların biliniyor olması lazım önce. Soru eki olmayan -mi’yi ayrı yazanlar var ki görünce kalbim sıkışıyor! Sonra “Herkez” değil “Herkes”, “yanlız” değil “yalnız”, “yalnış” değil “yanlış” diye diye dilimizde tüy bitti! Bunlar en basitleri, en bilinmesi gerekenler. Yüzeysel birkaç örnek. Dikkat edin, ne kadar çok yanlış yapılıyor yazı dilinde. Ne kadar çok yazım yanlışı yaparsak, o kadar yanlış anlıyoruz okuduklarımızı.

Tabii ki her şeyi bilemeyebilirsiniz. Ben de bilmiyorum ama sürekli bir sorgulama halindeyim, yanlış yaptığımı fark ettiğimde doğrusunu öğrenmeye çalışıyorum. Bknz. TDK(Türk Dil Kurumu). Akıllı telefonlarınıza uygulamasını da indirebiliyorsunuz, bilgisayarınıza sık kullanılan da yapabiliyorsunuz. Yani elinizin altında her an bulabilmeniz öyle mümkün ki.

Bir de İngilizce kelime kullanma çılgınlığı var. Türkçe öyle zengin bir dil ki bir terim ifade etmediği sürece bütün kelimelerin karşılıklarını bulmak mümkün. Öyleyse neden “beğenmek, indirmek, geri bildirim, yasadışı, rahatlamak, çevrimiçi…” demek yerine “Like’lamak, dowland, feedback, illegal, relaks olmak, online…” diyoruz. Bunlar sadece birkaçı. Bunun yanında Türkçedeki bazı kelimelerin ise diğer dillerde tam karşılığı yok. Mesela bir ‘gönül’ kelimesinin başka hiçbir dilde tam karşılığı yok. O kelime ki bizim şairlerimizin olmazsa olmazı. Bununla da ilgili örnekler çoğaltılabilir fakat ben konuyu daha fazla dağıtmadan asıl meseleye gelmek istiyorum; Osmanlıca’ nın liselerde zorunlu ders haline getirilmesi.

Benim bu uygulamayla ilgili fikrim olumlu değil, bunun iki sebebi var. Birincisi; Anıt mı okuyacağız, arşiv mi karıştıracağız? Atalarımızın mezar taşını okuyamayan tek millet olmamız gerekçe olarak gösterilmiş ancak ben hiç Osmanlıca mezar taşı görmedim, siz gördünüz mü? Arkeolog ya da tarihçi değilseniz muhtemelen siz de görmediniz. Bu açıdan bakınca Osmanlıcanın zorunlu ders olmasını gerekli bulmuyorum.  Mesleği gereği bilmesi gerekenlere öğretiliyor zaten. Osmanlıca kursları var, halk eğitim merkezlerinde bile. Bilmek isteyenler buradan öğrenebilir.

Ben de Osmanlıca merakı olan biriyim, üniversitede ev arkadaşım Edebiyat Öğretmenliği okuyordu, onun Osmanlıca kitaplarını karıştırırdım arada. Osmanlıca-Türkçe sözlük kullanıyorum mesela, kelimeleri merak ediyorum. Sonuçta Osmanlıca, eski Türkçe. Yani bizim atalarımızın dili ve bu yüzden o dilin de zenginliklerinden faydalanalım istiyorum. Ama bu tamamen kişisel bir ilgi ve bu ilgi kişisel imkânlarla giderilebiliyor. Benim Osmanlıcaya olan ilgim yazıyor olmamla alakalı, eski Türkçeyle yeni Türkçe arasındaki etkileşimi seviyorum. Osmanlıcadan günümüz Türkçesine geçen çok güzel kelimeler var ve biz bu kelimelerin hem kendilerini hem Türkçe karşılıklarını kullanıyoruz, dolayısıyla kelime haznemiz genişliyor.  Daha geniş bir ifade alanı buluyoruz kendimize ama Osmanlıcanın dilbilgisini öğrenmek çok başka bir şey. Osmanlıcanın zorunlu ders olmasını gerekli bulmayışımın ikinci sebebi de budur. Osmanlıca zor öğrenilen bir dil ve biz henüz yazının en başında bahsettiğim üzere, Türkçeyi yeterince öğretememişken, kalkıp da Osmanlıca öğretmeye çalışmak ne bileyim, suya yazı yazmak gibi.

Kelimelerden bahsetmişken, ‘kampüs’ yerine ‘külliye’ denebileceği dile getirildi birkaç gün önce Cumhurbaşkanı tarafından. ‘Kampüs’ Fransızcadan dilimize geçmiş bir kelimedir. TDK, bunun Türkçe karşılığı olarak, ‘yerleşke’ kelimesini kabul ediyor. TDK’dan külliye kelimesinin anlamına baktığımızda; “Bir caminin çevresinde cami ile birlikte kurulmuş medrese, imaret, sebil, kitaplık, hastane vb. yapıların bütünü.” açıklamasını görüyoruz. Yani kampüs kelimesinin anlamını tam karşılamıyor. Kampüs kelimesi kullanılmak istenmiyorsa yerine Türkçesi kullanılabilir. Kaldı ki, ‘yerleşke’ kelimesi bile birçok aydın tarafından ve öğrencilerce henüz içselleştirilebilmiş değil. Dolayısıyla dille ilgili kararlar verilirken daha geniş çerçeveden bakılması gerektiğini düşünüyorum. Dilin ileriye gidebilmesini sağlayacak değişiklikler yapalım istiyorum.

Yazımı, büyük çabalarla harf devrimini yaparak, Türkçeyi bize kazandıran M. K. Atatürk’ün birkaç cümlesiyle sonlandırmak istiyorum: “Türk dili, Türk milleti için kutsal bir hazinedir. Çünkü Türk milleti, geçirdiği sayısız felaketler içinde ahlakının, geleneklerinin, hatıralarının, çıkarlarının, kısaca bugün kendi milliyetini yapan her şeyin dili sayesinde korunduğunu görüyor. Türk dili, Türk milletinin kalbidir, zihnidir.”
YORUM EKLE