TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNİN KÖKÜ: KIZILELMA

Yüz paralık kurşunla gider hayat dediğin; 
Tanrı yolu uzaktır; erken kalk sıkı giyin. 
Yazık, bütün ömrünce o kadar özlediğin 
Güzel Kızılelma'na varmadan öleceksin.

Gümüşhane’nin yetiştirdiği Harşit’in hırçın çocuğu merhum Hüseyin Nihal Atsızın sözleri ile başlamak istedim bu yazıya. Hani unutulan, bazı Gümüşhaneliler için utanç kaynağı olan kitapları makam odalarında yerlere atılırken buna göz yuman hemşerilere sahip Hüseyin Nihal Atsız. Büyük Tarihçi, edebiyatçı ve fikir adamı Hemşerimiz Hüseyin Nihal Atsızı Saygı ile anıyorum.

Kızılelma, Türk milletinin tarihî ülkülerini temsil eden bir kavramdır. Türk ülkücülüğünün Kızılelma’sı, sabit ve belirli bir şey yahut yer değildir; soyut bir ülkü kavramıdır. Her dönemin kültürü, gerilim gücüne göre onu isimlendirir, somut bir hedefle belirler ve anlamlandırır. O zamanın Kızılelma’sı bilinen bir yer olur; ancak, oraya varıldığında Kızılelma ele geçirilmiş olmaz. Kızılelma bu defa, daha ileride ve yine belirli bir yere gider: Ona hiçbir zaman ulaşılamaz. Kültürün Kızılelma hasreti yahut hırsı, her seferinde ülküsünü yenileyerek toplumu ileri sevk eder. Çin hâkimiyetinde yaşadığımız dönemlerde bizim için Kızılelma bağımsız bir Türk devleti kurmaktı. Zayıf düştüğümüz dönemde kudretli olmak, güçlü olduğumuz zamanlarda herkes için adalet deyip Gök altındaki her yeri Tengri buyruğuna sokmak bizim Kızılelma ülkümüzdü. Ufuk çizgisi gibiydi Kızılelma gitgide uzaklaşan ama bizleri de sürekli peşinden sürükleyen bir cazibe. Türk milletinin varoluş ve yaşama sebebiydi. Kızılelma’nın parolasını Oğuz Kağan “Güneş bayrağımız gök çadırımız” diyerek bizlere belirtmiştir…

İslamiyet’in Türkler arasında hızla yayılması sonrasında ise Kızılelma ülküsü hiçbir şekilde zayıflık göstermeyecektir. Aksine daha da kuvvetli bir şekilde devam edecektir. Artık Türklerin Kızılelma’sı Hristiyanlık için kutsal kabul edilen beldeleri islam ile şereflendirmek olacaktı. İznik, İskenderiye, Antakya düşmüştü. Anadolu’da yeni bir devlet kuruluyordu. Daha Osman Bey devrinde bile Türk’ün Kızılelma’sı belliydi. Konstantin. Hristiyanlığın elinde kalan son iki merkezden birisiydi.

Diğeri ise Roma.

Anadolu’da yeniden canlanan Türk fetih ruhu için Ayasofya önünde yahut kubbesindeki altıntop, Türklerin Kızılelma’sıdır. Türk tarihinin akışı, hep bu ülküyü gerçekleştirme yönünde olacaktır. Türk kültüründeki bu ülkü, Hz. Peygamber’in hadisleri ile beslenip, bilenecektir. “İstanbul bir gün mutlaka fethedilecektir; onu fetheden komutan ne büyük komutan, fetheden asker ne güzel askerdir.” hadisi, en sıradan halk kesimlerine kadar yayılacaktır. İstanbul’un fethedilmesinden sonra Türk Kızılelma’sı Papa’ya sıçrar. Papa Roma’dır. Evliya Çelebi’ye göre, Papalık ve Beç (Viyana) Kızılelma’sının Türklere ait olacağı bütün Nemçe, Yunan ve Latin tarihlerinde kayıtlıdır. Bu rivayetler asker ve halk içinde yayılırken Fatih Sultan Mehmed Han’ın, İstanbul’dan sonraki büyük hareketi Roma üzerine olur. Gedik Ahmed Paşa komutasındaki Osmanlı donanması Otranto’ya çıkar. Batı dünyası da bu fethi o kadar kabullenmiştir ki, İtalyan şehirlerinde Sultan Fatih’in resmini taşıyan paralar, altın madalyonlar basılır; Fatih’i karşılamak üzere tören hazırlıklarına girilir. Yahya Kemal, Ahmed Paşa’ya Gazel’inde şöyle söyler:

Çıktı Otranto’ya pür-velvele Ahmed Paşa
Tuğlar varsa gerektir Kızılelma’ya kadar…

Yirminci yüzyılın başlarından itibaren Türkçü aydınlar, bu kavramı yeniden canlandırmaya ve Türk yükselişinin heyecan kaynağı olarak kullanmaya çalıştılar. Türkçülüğün öncülerinden Ziya Gökalp’ın şiir ve yazılarında Kızılelma, Büyük Türk Birliği’ni simgeleyen bir ülküdür; Turan ülküsü. Şöyle yazar: “Türk köylüsü Kızılelma’yı tahayyül ederken, gözünün önüne Türk ilhanlıkları (imparatorluk) gelir. Gerçekten, Turan mefkûresi (ülkü) mâzide bir hayal değil, bir gerçekti.”

Son olarak ilave etmek gerekir ki Kızılelma Türklerin ülküsüdür. Türk milletinin arzu ve gayelerini içerisinde barındıran tam olarak temsili yapılamasa bile fıtrat-ı ilahi nispetince sürekli ileriyi arzulayan büyük bir idealin adıdır. Türk milliyetçiliğe mahsus bir fikri ümmetçilik temelinde düşünürseniz elinizde patlar. O yüzden Türk gibi Türkçe Büyük Türk devleti için bu düşü kurmak gerek…

YORUM EKLE