Vuslat'a Giden Yol

Birkaç yıl önce İzmir Kitap Fuarı'nda Satranc-ı Urefa( Ariflerin Satrancı) ile tanıştım. Oldukça dikkatimi çekti, satrancı ve açıklama kitabını aldım, inceledim. Satranç , iki kişi ve bir zar ile oynanıyor. Necip Fazıl gibi birçok arifin oynadığı bu tasavvuf oyununda maksat 101. kelime olan Visal(vuslat)'e ulaşmak, oyun 101 kare ve her birinde bir kelime var. Kelimelerden bazıları; Kavga, adavet(düşmanlık, kin), gurbet, karar, rıza, mihnet(dert, bela), zeval, kin, tecrübe, hasret, sadakat, şüphe, vefa, şefkat, muhabbet, gurur...  Bu kelimeler arasında yılanlar ve oklar bulunuyor. Karelerde ilerlerken içinde yılanın başının olduğu kareye denk gelindiğinde yılan yolcuyu sokuyor ve yolcu yılanın kuyruğunun bulunduğu kareye düşerek vuslattan uzaklaşıyor. Okun ucunun olduğu kareye denk gelindiğinde ise okun başındaki kareye ilerleniyor ve vuslata yaklaşılıyor.

Visal ve Zillet(alçalma, hakirlik) arasındaki yolu aslında biz yönlendiriyoruz, nefsimiz ve 'ben' duygumuzla.

91. karede bulunan Gurur(kibir)'a yakalananlar, yılanın sokmasıyla kuyruğuna denk gelen 1. kareye, Zillet'e düşerek, her şeye yeniden başlıyorlar. Gurur ve Kaza dairelerine hiç uğramadan Vuslat'a ulaştıran tek hamle ise 87. karedeki 'Muhabbet'. Muhabbet, yolcusunu direkt Visal'e doğru yükseltiyor ve Ariflerin Satrancı'nda yolculuk sona eriyor.

100 kelime, 100 davranış şekli, içinde bulunulan 100 ruh hali. Hepsi insanı, insanın hallerini tanımlayan kelimeler. Hepsi biziz. Her gün haline büründüğümüz, içinden geçtiğimiz kelimeler hepsi. İki adım ileri götüren üç adım geri getiren, ilişkilerimizi bitiren, yıpratan, yücelten, öyle ya da böyle hepsi kader çizgimizde rol alan kelimeler. 

Ve bir de en başa dönerek, aynı hataları tekrar etmemeye çalışarak, hep bir adım daha fazla ileriye gitmeye, yenilenmeye 'vuslat'a bir adım daha yaklaşmaya çalışırken her şeyi tepetaklak eden bir kelime, 'gurur'.Satranc-ı urefa'yı öğrendiğimden beri 'gurur' kelimesini çok sık sorguladım, hala sorguluyorum. Neden bu kadar insanı dibe çektiğini anlamaya çalışıyorum. Sebebini anlamadığım şeyi ne öğrenebilirim ne de uygulayabilirim çünkü. (Çarkında bilfiil döndüğüm ezberci eğitim sistemine rağmen, evet.) Gurur kelimesinin kibir ile eş anlamlı olduğunu öğrendim mesela bu süreçte. Oysa sorsalar kendimi gururlu ama kibirli olmayan biri olarak tanımlardım. İyi ki sormamışlar!

Konuyu dağıtmayayım, bu yazıyı yazmak bir yakınımın cenazesinde geldi aklıma. Gururları yüzünden birbiriyle vedalaşamadan ebediyen ayrılan birbirine küs iki insan vardı orada. Biri tabutun içinde selasını bekliyor, diğeri başucunda feryat figan ağlıyor. İşte orada duyuyorum ki o bağıran onun değil vicdanın sesi ve gurur muhabbeti durdurduğu gibi kati bir şekilde durduramıyor vicdanın sesini.  O gün orada gururun muhabbeti nasıl öldürdüğünü gözlemliyorum ve işte o an tam olarak anlıyorum ariflerin ne demek istediğini.

Sela okunuyor...Cenaze defnediliyor, namazı kılınıyor. 

Muhabbeti ebediyete uğurluyor gurur, kırılsa da ölmüyor, kendine yeni maktuller arıyor.

Eve döndüğümde, vefat eten yakınımın gazetede yazımı ilk gördüğünde mutluluktan ağladığını, o gazete sayfasını çantasında taşımak üzere aldığını hatırlıyorum ve gözyaşlarıma hakim olamıyorum. "Seni de yazacağım bir gün."  dediğim geliyor aklıma. Evet, yazdım ama bunu o hayattayken yapmadığım için pişman oluyorum ve satrancı açıp 'nedamet:pişmanlık'  kelimesinin hangi hamleye karşılık geldiğini okuyorum:  "Zillet, Teessüf(tasalanma), Rica, Kavga, Adavet(düşmanlık) gibi hallerden geçip pişman olarak oyuna başlamaya hak kazandınız."

Söylemeyi unuttum, oyuna başlayabilmek için 'nedamet:pişmanlık' kelimesinin olduğu 6. kareye gelene dek zar atmaya devam ediyorsunuz.

Vuslat'a giden yolda ilk kural bu.
YORUM EKLE