YAĞSA DERT, YAĞMASA DERT

Ülke gündemimiz malumumuz… Bir yanda Güney Doğuda yaşanan artık insanların bilinçaltında normal gelen tepkisiz kalma psikolojine bürünmüş olaylar, diğer yanda sessiz sedasız devam eden Cumhurbaşkanlığı süreci, öbür yanda Haziran ayında yağan yoğun yağmur ve seller…

İlk iki gündemi bir yana bırakıp yurdun dört bir yanından gelen sel olaylarına bir pencere açalım:

Toplum olarak çok tuhaf bir yapımız var. Yağmur yağmasa söyleniriz, öldük bittik, kıtlık olacak aç kaldık diye. Yağınca da bu mevsimde olur mu baharda yağsa ne olurdu, ortalık sele suya kapıldı, perişan olduk türünden tavırlar… Havadaki nemi bile ganimet bilip değerlendiren ülkelere baktığımızda bizimkisi nankörlükten başka bir şey değil… Bir türlü memnun olmayı beceremiyoruz. Bir kez daha görmüş olduk ki ülkemizdeki belediyecilik anlayışı, idare anlayışı medeni ülkeler seviyesinden çok çok uzakta. Bize göre beceremediğimiz, tedbirini alamadığımız işin adı doğal afet oluyor. Doğal afetler her ne kadar insanoğlunun iradesi dışında tecelli etmiş olsa da tedbir ile pekâlâ minimize edilebilir. Japonya kadar biz her gün sallanmıyoruz, onlar kadar tusunami riski altında değiliz, Muson iklimindekiler kadar yağmur yemiyoruz ama bir yedik mi tarumar oluyoruz. Zamanında gerekli çalışmaları yapıp tedbirlerimizi almıyoruz sonra sel bastı diyoruz. Kapalı dolmuş, bakımı ve temizliği yapılmamış mazgallara suç buluyoruz. Önümüze gelen fırsatları risk olarak görüyoruz. Ne nur alemdir yağmur yağmış, al tedbirini barajlar dolsun, çiftçi biraz tedbirli olsa daha az kaybı olacak gök yüzüne söz geçmez ya… Şehirler çamur deryasına dönmüş durumda, zamanında önlem almışsan döner tabi. Daha geçtiğimiz hafta çevre haftasıydı, erozyonla mücadele ağaçlandırma nutukları hep sözlerde kalırsa o toprak çamur olur gelir dolar caddelere, buna şaşırmamak gerekir. Bizimkisi kader değil sen kendin ettin şarkı sözü türünden…

Bizim toplum olarak temel sorunumuz tedbirimizi almıyoruz, bize düşenleri yapmıyoruz sonra takdir böyleymiş deyip kenara çekiliyoruz. Sonrada Amerika ile Avrupa ile kendimizi kıyaslamaya çalışıyoruz. Hazır Amerika demişken en güncel bilgilerle yaşanan bu durumları sıcağı sıcağına bir karşılaştıralım. Geçen günlerde komşu büyüklerimizden bir amcamızın Oğlunun Amerika Harvard Üniversitesinde mezuniyet töreni vardı kendisi de törene katıldı ve 15 gün Amerika da kaldı. Hatta Cumhurbaşkanımızın da katılmış olduğu o törende de oradaymış. Kendisi güngörmüş geçirmiş tahsilli bir insan. Kendi gözünden Amerika’yı sorduğumuzda Türkiye ile karşılaştırılamayacak kadar fark olduğunu belirtti. Ankara’ya gelip ortalığı seli suyu görünce şaştı kaldı. Amerika’da yağmur yemişler ama orda böyle bir tablo ile karşılaşmak neredeyse mümkün değil gibi… Olmaz diye bir şey yok olur ama insan tedbirini alır.

Biz denizleri doldurduk adam gibi yol yapmadık, ağaçları kestik alan açtık, alt yapı göze çarpmıyor insanlar ne yaptığını bilmiyor sonra oy vermiyor diye alt yapıyı bırakıp üst yapıya çalıştık, dereleri ıslah etmedik, dere yataklarına evler yaptık sonra sel çamur geldi evlerimizi bastı ve buz buna masum bir şekilde yüzümüz sızlamadan doğal afet dedik. Çok değişik toplumuz ve gittikçe de değiştiriliyoruz…

Sevgi ve saygılar.
YORUM EKLE