YAMYAMİSTAN ve ÜRKİYE’NİN EĞİTİM SORUNLARI

Bu yaz tatilinde herkes haklı olarak denize girmek, yorgunluğunu atmak için dünyanın çeşitli ülkelerine gitti. Bir kısım vatandaş da köyünde sakin bir hayatı özlemenin etkisiyle ilk fırsatta kendini köyüne, yaylasına attı. Ben ise bu yaz tatilinde 1 aylığına Yamyamistan’a gittim. Bir eğitimci olarak alanımda yaptığım mastırın, fakülte yıllarımda okuduğum binlerce kitabın ve evimdeki 30 yıllık birikimlerimin sonucu oluşturduğum kişisel kütüphanemdeki 2.412 seçkin eserin yok hükmünde olduğunu gördüm. Çünkü sahaya inmiştim. Eğitimin gerçek yüzüyle tanışmıştım. Yamyamistan kıyılarında gezinirken aldığım her nefes ciğerlerimi bayram ettiriyordu. Nefis bir hava… Araç yok, alet yok, tren yok, otobüs yok, fabrika yok… Anlayacağınız burada ne Reform’un ne Rönesans’ın ne de Sanayi Devrimi’nin izleri var. Tamamen doğal bir âlem… Yamyamistan’a gidiş öyküm çok ilginç olmuştu. Kısaca anlatmak gerekirse şöyle gittim diyebilirim:

Ankara
’dan uçakla Erzincan’a gittim. Erzincan’dan Kelkit’e Öz Kelkit Seyahat’in bir dolmuşuyla saat 17:35’te ulaştım. Bir saat araç bekledim. Sonunda bir taksi tuttum ve Kelkit’in Söğütlü Beldesi’ne intikal ettim. Yolda ilerlerken aracımızın önüne bir ayı çıkmasın mı? Nihayet sağ selim köyüme ulaştım. İner inmez basiretsiz ve meymenetsiz bir adam gördüm. Meğer ayı nelerin habercisi imiş? Kara kuru bu adam dik dik bana baktı. Sonra Hayırdır inşallah deyip oradan uzaklaştım. Bir arkadaşa rica ettim beni Söğütlü Ernek Yaylası’na bıraktı. Gece geç saatlere kadar annem ve babamla hasret giderdim. Yorgunluktan ağrıyan başım izin alıp yatmaya gitmenin zamanı geldiğini anlatır gibi zonk zonk sızlamaya başladı. Ben de öyle yaptım. Müsaade isteyip yattım. Sabah kalktığımda evde kimseler yoktu. Dışarı çıktım. Etrafta bir Allah’ın kulu görünmüyordu. Çeşmenin başına gitmeye ve yüzümü yıkamaya karar verdim. Henüz kendime gelmek üzereyken etrafımda büyük bir gürültü kopmuştu. Başımı çevirip baktığımda dört bir yanımın yamyamlarla çevrildiğini gördüm. Ellerinde baltalar, ok ve gergin yaylarıyla adeta bana yiyecek gibi bakıyorlardı. Korkuyla bağırmaya başladım. Bir yamyam korkmamam gerektiğini söyleyerek bana teselli verdi. Meğer bu yamyam Türkiye’de Üniversite okumuş. Babası da büyük bir bürokratmış meğer… Bu kadar olumsuzluk içinde gülmeye başlamıştım. Sevincimden ağlıyordum. Yamyamistanlı bir genç olan HAM-HAM, ne kadar korktuğumu anlamıştı. Yüzündeki boyalar ve kafasındaki hindi tüyleriyle kendisi de pek sevecen gelmiyordu bana. Ancak yapacak bir şey yoktu. Onu dinlemek zorundaydım. Ani ve son derece çevik bir zıplamayla yanıma geldi. İki defa etrafımda dolandı. Onlarca yamyam çığlık attı. Tekrar korkuya kapılmıştım. Hamham, elini bana uzattı ve “Korkma! Arkadaşlarım seni sevdiler. Onun için sevinç narası atıyorlar.” Dedi. Hamham elinde bir ağaç kovuğunu sımsıkı tutarken birden bana doğru uzattı. Meraktan bayılmak üzereydim. Bana “oku” dedi. Okumaya başladım. Arapça “Yamyamistan Başbakan’ı olan babam ZAM-ZOM tarafından Yamyamistan’ın Zillî Eğitim Sistemi’ni tanıtmakla görevlendirildin. Ülkemize hoş geldin. Stop…  Gözlemlediğin bütün sorunları bize rapor etmeni istiyoruz. Stop… Böylelikle eğitim sorunumuzu çözmek amacındayız. Stop… Şimdiden yardımların için teşekkür ederiz. Stop… ” Yazıyordu.

Hemen işe başladım. 2 ay gerekli bütün gözlemlerimi yaptım. Okunacak bütün kaynakları okudum. Alan taraması yaptım. Sahaya indim ve aşağıdaki tespitlerde bulundum. Muzaffer ARSLAN’ın kaleme aldığı Yamyamistan raporu adı altında ZAM-ZOM Bey’e sunulan metin aşağıda verilmiştir. İyi okumalar.

Yamyamistan’da eğitimin içinde bulunduğu sıkıntılar, sağlıklı ve nitelikli bir eğitimin de önüne geçmektedir. Küreselleşmenin kıskacında büyük sancılar yaşayan eğitim sistemi, her geçen gün bir hak olmaktan uzaklaşıyor. Bu gidişattan son derece memnun olan varsıl (zengin) çevreler, fırsat ve güç sahibi odaklar tarafından kullanılan taşeron kafalar, eğitimi hak olmaktan çıkarmış durumdadır. Kamu kaynaklarının toplum için kullanılması yerine kaynakların diğer alanlara kaydırılması, küresel güçlerin yönlendirmeleri ne yazık ki eğitimi bu gün bir hak olmaktan çıkarmıştır.

Parası olanın en iyi eğitimi aldığı bir dünyada ve özellikle ÜRKİYE (Her hangi bir yazım yanlışı yoktur. Ürkiye bir ülke adıdır.) özelinde “Hak” kavramından söz etmek tabi ki olanaksızdır. Eğitim sisteminin kemikleşmiş sorunlarından birisi de bu olsa gerek. Her geçen gün çağın gerekleri adı altında eğitim, küreselleşme kıskacına sokulmaktadır. Müşteri memnuniyeti uğruna eğitim, harcanmaktadır. Bütün fabrikalar bir bir kapatılarak balon fabrikasına dönüştürülüyor. Halk bol bol balon şişirip çocuklar gibi şen bir hayat yaşıyor. Limanlar parka dönüştürülüyor, Sevgililer için yeni mekanlar yapılmak amaçlanıyor. Hava alanları ABD (Büyük şeytan, Basiretsiz ülke liderlerinin Destekçisi) çıkarları için yeniden restorasyona tabi tutuluyor. Boğazlardan haram lokma geçerken Rus gemilerinin güvertelerinden el sallayan nataşalar etrafa gülücükler saçıyor. Her şey yerli yerinde, kıskananlar çatlasın naraları arşı inletiyor. TKY adı altında insanlar kandırılıyor. Müşteri hizmetleri mantığının kaçınılmaz sonucu olarak eğitimde reform adı altında çıkışlar yapılıyor ve eğitimin bir hak olduğu gerçeği ne yazık ki ustaca gizleniyor. Neo liberal politikalarla ülke yönetecek partiler üretiliyor. Bu partilerin her biri birer kurtarıcı ilan ediliyor. YAMYAMİSTAN ve ÜRKİYE (Her hangi bir yazım yanlışı yoktur. Ürkiye bir ülke adıdır) Böylece her geçen gün büyüyor, büyüyor, büyüyor. Hakikatte pire hükmünde olan bu ülkeler dev firmaların kabaran balonu olarak göz doldurmaya devam ediyor. Bu bağlamda eğitim ve reklam ana unsur olmayı sürdürüyor. İşler TIK’ırında ilerliyor.

Küresel güçlerin zihninde şekillenen ve bizzat destekleriyle ortaya çıkan rakipsiz, tartışmasız liderler yaratılıyor. Bu liderler, cahil insanlar tarafından kutsallaştırılıyor. Peygamber, kurtarıcı, mübarek lider, büyük lider, gelmiş geçmiş en iyi lider… Türünden daha pek çok sapıkça ve safça sıfatlar verilen ekâbir birden bire kendini Âlemlerin tek ve en iyi lideri görmeye başlıyor. Deli saçması yakıştırmalar (Son kurtarıcı, peygamber…) gibi sıfatlara bile tebessümle yanıt vermeye başlıyorlar. Yamyamistan’da halk bu kurtarıcılara ümit bağlıyor. İktisadî ve idarî anlamda sömürülmüş bu ülkeler ve doğal mensupları olan vatandaşlar, var gücüyle bu seçilmiş kuklalara hizmet etmek için kenetlenir. Muhtaç ve bezgin olan insanlar, artık kiraya verilmiş akıllarını kullanmaktan vazgeçirilmiştir. At gözlüğü takılmış olan bu vatandaşlardan beklenen, yalnızca oyunu vermesi ve sabırlı bir şekilde beklemesidir. Hiçbir konuda ve hiçbir olayda tepki göstermemesi onun iyi vatandaş olması anlamına gelmektedir. Bireyler düşünmez, yorumlamaz ve tepki göstermez. Tepki gösterenler toplum düzenini bozmakla suçlanır. Dövülür, hatta yıllarca gerekli birimlerin derlediği belge ve bilgilerle bir gece ansızın evinden alınır. Bir daha da güneş yüzü göremez. Hak arama yolları ustaca ve sinsice kapatılır. Böylece anarşist kılıklı bu kişilerden kurtarılmış olunur. Baş belası hükmündeki bu yamyam vatandaşlar mağaraya tıkılır. Onların yerine seçilmiş asîl insanlar düşünür, yorumlar ve harekete geçer. Önemli olan Zam-Zam, Ham-Ham, kızları, yeğenleri, damatları, hısım akrabalar ve bir de yalaka yamyamlar… Bu sağlandığı takdirde her şey emin ellerdedir. Seçimler yapılır en çok oyu alan, her türlü gücü kendinde gören idareciler, artık tek hâkimdir. Onlar hata yapmaz; her şeyi onlar bilir. Onlar ne derse odur. O kadar… Anadınız mı? Yalan konuşmaz. Onlar lüks içinde yaşar, paralarının yetmediğinden yakınırlar. Onlara her kapı ardına kadar açıktır. Kılıçları keskin, sözleri fermandır. Her yamyam yalın ayakken onların yedikleri önlerinde yemedikleri ise yamyam meclislerinin yemekhanesinin depolarındadır. Eğitim başta olmak üzere her alanda Allah onları donanımlı kılmıştır. Her yıl eğitimde çığır açacak yenilikler yaparlar. Yeni yeni kurum ve birim açar, bir sonraki yıl bu birimi ya da kurumu kapatırlar. Karış karış Üniversite kurarlar. Profesör yerine derslere PİREfesör girer. YAT İLAHİ diplomalı HOR-HOR adı verilen din dersi öğretmenleri diğer bütün kurumlarda yönetici yapıldığından okullarda din dersleri LAYLAYLOM GALİBA ile geçer.  Her atama dönemi boşalan HOR-HOR kadrosuna 4-5 bin öğretmen atanır. Sınava sokulan pek çok branştan 0 (Sıfır) atama yapılır. Atanamayan öğretmenler sendika bile kurar. Fransızca’dan Fakülteler açılır, sınavlar düzenlenir ancak atama zamanı bu öğrencilerin her biri avucunu yalar. Atamaya yetkili Yamyam MALI-YE Bakanı öğretmenlerine haftalık üç söğüt yaprağı, iki keçiboynuzu, bir de katırtırnağı ödeyebileceğini aksi takdirde ekonominin yıkılacağını söyleyerek bir gerçeği itiraf eder. Eğitimde çığır açar, öğretmeni aşağılar, eleştirilince de idarî dava açarak eğitimcinin anasından emdiğini burnundan getirirler. Onlara dokunulmaz, onlar vatanın en güzide insanlarıdır. Onlar aldıkları telkinle devleti küçültmenin peşindedirler. Devlet küçülürken kendileri hızla büyümüştür. Parası olanın düdük çaldığı bir ülke onların tek amacıdır.

Büyüklerimiz “Söz uçar yazı kalır” demiş. Ne var ki YAMYAMİSTAN ve ÜRKİYE halkını güdenler, her fırsatta TV karşısına çıkarak büyük laflar etmeye bayılıyor. Bir yönetici olarak her türlü değişikliği ya sokakta esnaftan ya da öğrencilerden duyuyoruz. Resmi yazışmaların bu anlamda bir önemi kalmıyor. Çünkü bizler en erken 2-3 hafta sonra değişikliği metinden okuyarak öğreniyoruz. Bunu niçin yaparlar anlamış değilim(!). Aslında çok iyi anlıyorum. Politikleşmiş bir eğitimde asıl unsur politika olduğundan sokaktaki vatandaş yani daha net bir ifadeyle “SEÇMEN KİTLESİ” öncelikle haberdar ediliyor. Vatandaşın yenilik ve değişikliklerden haberdar edilmesi gayet doğru ve doğal bir durumdur. Ancak Teknik anlamda yapılması gereken usulüne uygun davranmaktır. Uygulama mevkiinde bulunan kişilerin gelişmelerden ve değişimlerden öncelikle haberdar edilmesi gerekmez mi? Memur olmuş olmamız insan yerine konmayacağımız anlamına gelmemektedir herhalde? Hiçbir yenilik ve değişiklikte itibar edilmeyen, görüşü alınmayan insanlar olarak artık bu yok saymaların bir an önce bitmesini diliyoruz. Özlük hakları anlamında yeterince dışlandığımız, küçümsendiğimiz, horlandığımız yeter. Unutulmamalıdır ki bizler de birer seçmeniz. Onların diliyle cevap vermek gerekirse siz bizi adam yerine koymazsanız bir gün gelir bizler de sizi adam yerine koymayız. Bu böyle bilene… TV ekranlarından atılan nutuklara karnımızın doyduğunu bilmeniz faydanıza olur. Yatırım amaçlı yapılan bu tür laflar ve düzenlemeler ne yazık ki eğitimi tutarsızlaştırıyor; eğitimcileri de kurumlarına karşı güvensizleştiriyor.

En yüksek dağ tepelerindeki kovuklarda, mağaralarda onlar yaşar. Fildişi kulelerde, sırça saraylarda yaşarlar halkı küçümser yer yer fırça atarlar. Esnaf arkadaş CART-CURT Bey’e soruyorum: ”Ne düşünüyorsun devlet adamlarının halkı küçümsemesi ve ara sıra, bazı bazı, genellikle, sık sık halka fırça atmaları, hakaret etmeleri hakkında? Cart-Curt Bey birkaç saniye duraksıyor ve kıp kırmızı olan yüzünü yere eğerek: “Deveye diken gerekir… ” diyor. Bu halk deyişinin devamını bildiğim için “Hop hop lütfen edebimizden ayrılmayalım.” Diyorum. Sana hiç yakıştıramadım diyerek başka bir cevap vermesini rica ediyorum. Bu defa: “MUZA77ER, (Bir yazım yanlışlığı yok. Yamyamistan’da F sesi olmadığından onun yerine 7 sayısı kullanılıyor.) Cevabımı beğenmedin ama ben başka cevap veremem ki. Stop… Sen de biliyorsun ki sorun büyük. Stop… Çözüm makamındakiler bir o kadar küçük. Stop… Biz ne bilek gardaş! Böyükler bilür. Stoop…” Diyor. Kısacası onlar (böyükler), demokrasinin yılmaz bekçileridir. Bunca büyük adam ve bu zihniyet ile eğitimin hangi sorunu aşılmaz ki! Varın siz düşünün.

Küreselleşme kıskacı, okul öncesinden üniversiteye kadar eğitimin bütün kademelerini ticarî bir meta olarak görmüştür. Hızla yayılan bu anlayış her geçen gün gücüne güç katmaktadır. Ne yazık ki küresel güçlerin teşvik ve dayatmalarıyla Yamyamistan’da yüzyıllardır millî bir eğitim sistemi kurulamamıştır. Fransız ihtilalinden, Rönesans, Reform’a, Tanzimat’tan Islahat Fermanı’na ondan da küreselleşme yalanına kadar uzanan bütün dayatmalara karşı gerekli önlemi alamamanın bedellerini ödeyen Yamyam milleti, bu gün tartışmaların odak noktasında bulunmaktadır. Öğretmenlik mesleğinin içinden bir kişi olarak diyebilirim ki bu sorun çözülmeden bir adım ileri gidilemeyecektir. Ancak biz öğretmenler, şikâyet etme konumunda değil; iş yapma mevkiindeyiz. Bu inanç ve bilinçle mesleğimi hakkıyla yapmaya çalıştım. Bir an bile ümitsizliğe düşmedim. Çalıştım, çalışacağım da…

Bir an önce YAMYAMİSTAN ve ÜRKİYE eğitim sistemi millî bir yapıya kavuşturulmalıdır. Bir yamyam için ağaç kabuğu yeme teknikleri seçmeli ders olarak okutulmalıdır örneğin. Kıyafet tamamen SER-BEST olmalıdır. SER-HOŞ bir şekilde EKİTİME devam edilmelidir. Önünde ve arkasında birer kabak yaprağı asılı öğrenciler okula alınmalıdır. Yalnızca üzüm yaprağı takanlar alınmamalıdır. Çünkü üzüm yaprağı yıllanırsa sarhoşluk veren maddeye dönüşebilir. Ayrıca GEZİ adı altında muhabbetler yapılamaz. KAMP şeklinde bu ad değiştirilmelidir. Her türlü birliktelik sakıncalıdır. Tek bir istisnası vardır. O da MAKLUBE davetlerine katılmak serbest ve hatta özendirilmelidir. Dershaneler kaldırılmalı yerlerine TERS-HANE’ler kurulmalıdır. En kısa sürede öğretmenlerin sorunlarına çözüm bulunmalıdır. Özlük hakları en kısa zamanda ele alınmalıdır. ZEN-DİKA hükmündeki “Yandaş sendika” anlayışıyla satın alınan öğretmenler, hür iradelerine dayalı davranış sergileme fırsatına kavuşturulmalıdır. Hararetle savunulan performansa dayılı eğitimin ne demek olduğu açıklığa kavuşturulmalıdır. Eğitim sisteminin millîleştirilmesinin yanında ferdî başarılar yok hükmündedir. Her yamyam çalışkandır. Bu bireysel başarıları hedefe koyup da genellemeler yapıldığı takdirde hiçbir zaman sonuca varılamayacaktır. Asıl ve en önemli başarı millî eğitimdir. Kendi kültüründen beslenmeyen, kendi insanına hizmet etmeyen, özüne yabancı bir sistemin kalıcı ve dünya çapında bir başarı elde etmesi mümkün değildir. Her şeyden önce geldiği her ortamda dillendirilen eğitim, neden yıllardır görmezden gelinir, anlamış değilim(!) Dünyanın hangi ülkesinde bizdeki kadar eğitim sistemiyle oynanıyor? Yamyam halkı artık bu zulmün bir an önce bitmesini istiyor. HAM-HAM, CART-CURT ve HOR-HOR ile yapmış olduğum ikili görüşmeler hep aynı soruna işaret etmektedir. O sorun da şudur: “Eğitimin başına neden bir eğitimci getirilmiyor.” Bu şikayeti ZAM-ZOM’a ilettiğim zaman çok gülünç bir cevapla karşılaştım. Şöyle ki ZAM-ZOM Bey: “Eğitim eğitimcilere bırakılmayacak kadar önemlidir.” Öğretmenler odasına gidip onlara eğitimin en büyük sorunu nedir diye sorduğumda ise aldığım cevap “Eğitim sistemiyle oynanmamalıdır. Eğitim, tek başına ne hükümetlere, ne bakanlara, ne müsteşarlara, ne müdürlere ne de öğretmenlere bırakılmayacak kadar önemlidir. Eğitim bütün milletindir.” Oldu.

Allah, Türkiyemizi bu “Yamyamistan ve Ürkiye’deki gibi politik malzeme yapılan eğitimden korusun!”


Aklınız ve gönlünüzle yolunuz açık; alnınız ak olsun.


Muzaffer ARSLAN

Uzman Eğitim Yöneticisi

YORUM EKLE