YÖNETEN VE YÖNETİLENLER...

Bilindiği gibi bütün toplumlarda bir yönetici birde yönetilen sınıf her zaman vardır. Toplumların içinde bulunduğu durumda yönetici ve yönetilen oluşuyor. Alt yöneticiler daha alt yöneticiler gibi teşkilatlanma genişliyor.

Güçlü duruma erişen yönetici artık kendi rahatını ve gelirini arttırmayı düşünmeye başlıyor ki tehlikeli bir dönemece giriyor. Hırs ve ben bilirim ben güçlüyüm egosu tavan yaparak yönetilenin ezilmesine kadar ilerliyor. İnsani ve ahlaki değerlerini göz ardı ederek sömürü duygusunu geliştiriyor.

Kimdir yöneten? Yönetme gücünü, yetkisini ve kaynağını nereden alıyor. Kuralları nasıl belirliyor gibi soru sorulabilir.

Yöneticinin davranışları felsefi ve sosyoloji olarak incelenmesi gereken toplumsal sorundur. Ben sosyolog değilim ancak yaşadığım ve gördüğüm içinde bulunduğum yönetici ortamından notlarımı paylaşmak istiyorum. Maalesef günümüzde bazı yönetici konumda bulunanlar inanılmaz baskıcı, zorlayıcı, ahlaki ve etik değerleri hiçe sayarak yönetme egosu içindeler. Astlarını ve yönetimi altında bulunan insanların duygu ve düşüncelerinin bir önemi yok onlar için. Hele de arkasında siyaseten destek buluyorsa değme keyfine deyim yerinde ise  “alikıran baş kesen” olabiliyorlar. 

Zorba bir yönetim anlayışı altında bulunan sesi kısılan yönetilenler ( kişi, kurum, halk, çocuk, yaşlı) güç zayıflığı yaşayarak kendi öz güvenlerini zaman içerisinde kaybetmeye başlıyorlar. Yazılı ve görsel basında takip ettiğimiz kadarıyla, astların ve yönetilenlerin kişiliğini karakterini ve onurunu hiçe sayan yönetim kademesine karşı birçok tepki gösterilmesine rağmen sorunun devam etmesi, çözüme duyarsız kalınmasındandır. 

Birçok meslekte, kamuda, özel sektörde çeşitli kurum ve kuruluşlarda çalışan üst-ast ilişkiler ne yazık ki aynı sorunla karşı karşıyadır. Sorumluluk bilincinden uzak, bir noktadan sonra hırsına yenik, tamamen kendi ölçüsüz ve yönetim kabiliyeti düşük davranışlarda bulunarak insan onuruna yakışmayan hadiseler meydana gelmektedir. Karşılıklı ilişkiler sağlıklı ise toplumda sağlıklıdır, değilse toplumda hastalıklı olur.

Biz hep beraber aynı gemideyiz, kavga ile kin ile nefret ile bu geminin sağlıklı yol alması mümkün mü? Bir birimizi anlayarak, ortak paydalar oluşturarak, sivriliklerimizi törpüleyerek ve karşılıklı fedakârlıklar yaparak ve birbirimizi dinleyerek birliktelik oluşturabiliriz.

Yaptığı iş de ehil olanlar, bir diğerini yok saymayan flu görmeyen, görevini hakkaniyetle yapanlar milletini ve devletini tarihin altın sayfalarına yazdırıyorlar.

İslam dininin en büyük özelliklerinden biri insanı yüce varlık olarak tanımlamasıdır. İnsanlar doğuştan eşit ve özgürdür. Mülkiyet hakkı, yaşama hakkı, siyasal ve sosyal hakkına sahiptir. Konum, makam ne olursa olsun insan insanı dinlemeli, duygularına ve düşüncelerine saygı göstermeli, sevinç ve acılarını paylaşmalı ve sorunlarına yardımcı olmalıdır.

Atatürk’ün dediği  gibi;

“Bireyler düşünür olmadıkça haklarını idrak etmedikçe, halk kitleleri istenilen yöne, herkes tarafından iyi veya fena yönlere sevk olunabilir. Kendini kurtarabilmek için, her bireyin kendi geleceği ile bizzat ilgilenmesi lazımdır. Bu da ancak akıl ve bilimle mümkün olur.Bir ülkede yöneticilerin kişisel ihtiras ve tartışmalarının, ulusal ve vatani görevlerinin gerektirdiği yüce duyguların üzerine çıktığı ülkelerde, dağılma ve batma kaçınılmazdır”.

Alabilen kendisine ders alsın gerisi size kalmış!

YORUM EKLE
YORUMLAR
Necla Sonmez
Necla Sonmez - 5 yıl Önce

Kalemine sağlık doğru tesbit