YUDUM YUDUM SU

Yeryüzünde hayat su ile başlamıştır. Kutsal kitaplar ve bilimsel eserlerde bu konuda hemfikirdir. Bir çok medeniyetin yerleşim yeri olarak  su  kenarlarını tercih etmesi de tesadüf değildir. Mısır’da Nil, Çin'de Sarı Nehir, Hindistan'da Ganj , Amerika'da Amazon, Anadolu'da Fırat ve Dicle bunlardan bazılarıdır. Tarihin en eski medeniyet başkentlerinden olan İstanbul, Bursa gibi şehirler de su kaynaklarının zengin olduğu topraklarda gelişip büyümüşlerdir.


Suyun önemini ve özelliklerini  saymakla bitiremeyiz. Hayat ve yaşamın temel kaynağı, vücut sıcaklığını sabitleyen, besin maddelerini ve oksijeni taşıyan, organları ve dokuları koruyan sihirli bir moleküldür su. Kanın %92'si, kemiklerin %22'si, beynin ve kasların %75'i  sudur. Bir insanın, yaşamını sürdürebilmesi için günde temizlik, yemek ve diğer yaşamsal faaliyetler de göz önüne alındığında 50 litre suya ihtiyacı vardır. Sadece bu veriler bile toplam su dinamiğini ve potansiyelini bilmek ve ona göre davranmak açısından önemlidir.


Birkaç teknik veriyle devam edecek olursak, dünyada toplam su miktarı, 1.4 milyar kilometreküptür. Bunun yüzde 97.5'ini okyanus ve denizler oluştururken, sadece yüzde 2.5'ini  tatlı sular oluşturuyor. Tatlı suyun da yüzde 90'ı buzullarda, toprakta, atmosferde ve yeraltındadır. "Kullanılabilir su" miktarı ise sadece ve sadece yüzde 0.3’dür. Kullanılabilir su miktarı  bu kadar az iken tüketim ve kirlenmenin  gittikçe artması çok  ciddi problemimizin olduğunu göstermektedir. Yakın gelecekte dünya nüfusunun çok daha artacağı ve var olan su miktarını paylaşacağı düşünülürse konunun önemi daha da iyi anlaşılacaktır.


Hakikaten, dünya nüfusu arttıkça tatlı su kaynaklarına yönelik talep de artmakta ve her 20 yılda bir bu talep iki misline çıkmaktadır. 1950 yılında su kıtlığı çeken ülke sayısı 12 ve bu ülkelerde yaşayan nüfus 20 milyon iken, 1990 yılında ülke sayısı 26’ya ve toplam nüfus 300 milyona; 2012 yılında ülke sayısı 43’e ve toplam nüfus 700 milyona ulaşmıştır. 2050 yılı için yapılan tahminler ise kıtlık çekecek ülke sayısının 65 ve etkilenecek nüfus sayısının 7 milyar olacağını sanılmaktadır.
Görülüyor ki artık sularımız,  dev kentlerin ırmak kenarlarında kurulduğu yıllardaki kadar bol ve ucuz bir kaynak değil, aksine stratejik bir malzemeye dönüşmüştür. Bu sorun, önümüzdeki yıllarda devletlerin gelişme hızında en az petrol eksikliği kadar hissedilecektir. Suyun ekolojik dengelerini  bozacak düzeydeki tüketimi ve kirletilmesi , yeryüzünün yüzde 50’sini kaplayan ve dünya nüfusunun yüzde 40’nın yaşadığı bir alana yayılmış olan 300 adet su havzasının çok daha dikkatli yönetilmesi sonucunu doğurmuştur.


Dün, 22 Mart "Dünya Su Günü" idi. Bu vesile ile suyun canlılar için yaşamsal özelliğine, dünyadaki mevcut potansiyeline ve insanların gelecekle ilgili kaygılarına değinmeye çalıştık. Yılda bir gün de olsa suyu anmak ve suyu düşünmekle dünyadaki suları sağlıklı yapmamız ve “Gelecek için su”yu iyileştirmemiz tabiki mümkün olmayacaktır. Hiç olmazsa, çocuklarımızı ve torunlarımızı zor durumda bırakmamak adına mevcut durumunu  muhafaza etmemiz gerektiğinin önemini anladık. Selam ve Sevgiler…

YORUM EKLE