YUNUSÇA BİR SEVGİ

Yunus gibi şahsiyetler insanlığın ilerlemesi ve saadeti yolunda birer rehber ve ışık olmuşlardır her daim. Ne geçen zaman ne de değişen fikirler onları unutturamamıştır. Çünkü onlar, sözlerini fanilik değil, ebedilik makamında söylemişlerdir.

Bugün insanlık aleminde gerçek anlamda insanlığı unutmamış ve unutturmamış değerler yaşıyorsa, bu onların, o büyük insanların hizmetlerinin sonucudur. İnsanlar, tarihin karanlık sayfalarını her halleri ile aydınlatan huzur ve saadet devirlerini o büyük insanlara borçludurlar.

Çağları aşarak günümüze gelen ve günümüzden sonra da insanlığın gönlünde yaşayacak olan müstesna insanlardan biri de Yunus Emre’dir.

Yunus Emre hazretleri, Anadolu medeniyetinin manevi mimarisinde büyük vazife görmüş bir tefekkür şairi olmaktan ziyade, o öncelikle bir velidir. O ve bütün Anadolu erenleri, İslâm imanını milletin inanma üslubuyla birleştiren büyüklerdir. Onlar Anadolu insanının ruhuna derin bir Allah sevgisi ve o sevgiye bağlı olarak büyük bir insan sevgisini, muhabbetini nakış nakış işlemişlerdir.

Bir düşünce sistemi olmaktan yükselerek, ötelerin ötesine doğru yol bulup aşarak, bir iman seviyesine varan böyle bir yolun inanmışları, en büyük en güzel sevgili olan Allah’ı kendi içlerinde büyük bir coşku ve heyecan ile yaşamışlardır. Bu heyecandır ki, hissedildiği her gönüle Allah’ın yarattığı her güzel şeyi ve yaratılanların en güzeli olan insanı sırf “yaradandan ötürü” sevme anlayışını bir emir gibi nakşetmiştir.

Bu aşk yolunun yolcuları insanı, her insanda Allah’tan bir tecelli bulduğuna inanarak severler. Yunus Emre’nin bütün hayatını ve hayatının bütün gayesini bizzat söylediği “sevelim, sevilelim” kelimelerinin derin manasında toplaması bundadır.

Yetmiş iki millete bir göz ile bakmayan

 Halka müderris olsa hakikatte âsidir.Diyebilmenin seviyesine yükselmiştir.

Dünya durdukça duracak olan Yunus, yüreğindeki aşk ve heyecan ile yalnız Allah’a değil, Allah’ın isimlerine mazhar olan bütün yaradılmışları da sevmiş ve gök kubbe altında bir çağlayan gibi akan bu muhabbete, yetmiş iki milleti muhatap tutmayı imanının gereği saymıştır.

İşte bu samimi ve riyasız sesleniş çağlar boyunca nice gafilleri derin uykusundan uyandırarak kendilerini bulmalarına yardımcı olmuştur. Beşerî ihtirasların ağırlığı altında ezilip yokluğa yönelmiş nice duyguyu, manevî dinamiklerle harekete geçirmiş ve büyük bir değişim gerçekleştirerek acıları bal, zehirleri panzehir yapmayı başarabilmiştir.

Bu değişimin tek mekanı gönüller olmuştur ve gönüllerin tezyiniyle de her davranış gönlün sesine göre gerçekleşmiş, her bakış da ışığını gönülden almıştır.

Yunus, o gür sesiyle gönülleri birleşmeye çağıran gönül insanıdır. O, her varlığın güzel yanlarını görebilme ve sevebilme düşüncesini yaymaya çalışmıştır. Ona göre, hastaları ziyaret edip gönüllerini almak, hizmetlerinde bulunmak, düşkünleri, darda olanları kollamak insanlığın gereğidir. Zenginliklerin en büyüğü gönül zenginliğidir. Gönlü dar olanların varlıkları bir şeye yaramaz. Dünyevî varlık sıkıntı, manevi varlık huzur getirir. Gönülleri zengin olanların dünyevî varlıkları olmasa da gıpta edilecek durumları çoktur. Gönül zenginliğinden nasibi olmayanlar ise asıl yoksullardır ve acınası halleri vardır.

Her ne olursa olsun, sevginin ve şefkatin unutulmaması gerektiğini haykırır Yunus. Bunun için insanları sürekli uyarır. Sevgiyi besleyenin fedakârlık olduğunu bildiği için lügatinden “darılmak” ve “küsmek” kelimelerini çıkarıp atmıştır. O her zaman insanlara alçak gönüllülükle yaklaşır. Tevazuda toprak gibidir. Tohum toprağa düşmedikçe yeniden filizlenmez, yeşermez. Mağrur bir gönülden, kendinden başkasını sevmeyenden kimseye bir fayda gelmez. Yunus bütün bunların bilincindedir ve kendinden başkasına küsmez, kırılmaz. Onun kimse ile bir davası yoktur.

Ben gelmedim dava için
Benim işim sevgi için
Dostun evi gönüllerdir
Gönüller yapmaya geldim.

diyerek bütün derdinin tasasının gönül olduğunu vurgular.

İnsanların sevgisini kazanmak, dünyanın tüm varlığına sahip olmaktan daha mutluluk verici bir şeydir onun için:

Bir kez gönül yıktın ise
Bu kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi
Elin yüzün yumaz değil.

O, sevmenin sınırsızlığını ne kadar kuşatıcı bir şekilde dile getirmiş.

Elif okuduk ötürü
Pazar eyledik götürü
Yaradılanı seveviriz
Yaradandan ötürü.

O, bir ucu halkta öbür ucu Hakk’ta bulunan en geniş alakalar zincirinin toptan sahibidir. O herkesten daha canlı, herkesten daha renkli, bizden bize daha yakın, içimizdedir.
YORUM EKLE