HAYAT YOLU

Hayat yolculuğu kendi içinde birçok ilginçliklere sahiptir. Aslında hayat, belirlenmiş bir yörünge üzerinde devam eden bir döngüdür. Bazen bir doğrultu, bazen bir daire, bazen bir elips, bazen bir hiperbol ve bazen de parabolik bir yörünge olabilmektedir. Bir yörüngedeyken diğerinde olma şansı ve ihtimali de yok. Ama hangi yörüngede bulunulursa bulunulsun, bu, hayat için dayanılmaz bir kısıtlamadır aslında. Fakat her hayat yörüngesinin insana verdiği farklı bir haz da yok değildir. Bazen de hayat, sabit ve sade bir güzergâhtır. Bazen mavi denizlere yelken açılıp, gökyüzünde bulutlarla sohbete edilir. Bazı hayat yolculuklarında ise tüm konforlar hazırken, bazılarında ise sıkıntılar bedava.
Hayatın farklı tik tak’ları da yok değildir, trenlerin sesleri gibi. Aslında trenin tik tak’ları kaba olsa da başlangıçta, bir süre sonra seni kendi ritmine esir eder ve siz, o seslerin içinde en derin hülyalara bile dalabilirsiniz. Hayallerin derin boşluğunu beyaz bulutlarda yaşatır adeta. Bu boşlukta neler yoktur ki: çocukluk, gençlik, öğrencilik.

Başlangıçta tek düze gelen bu hayat tarzı sizi sonsuzluğun ufkunda bayraklaştırabilir de.Öyle ki, esen rüzgârlar sizi kendi doğrultularında uçurur. Uğradığınız her ufuk ayrı bir hayata açılan kapı gibidir. Öyle bir kapı ki, ölümü ve yaşamı aynı solukta hissettirir insana. Her soluğunda önce doğar, sonra da ölürsünüz. Belki de kendi zindanıyla iç içe yaşar insan, hani o “dört zindan” gibi… Tutunulan ne bahçenizdeki asmanın dalıdır, ne de yastığınız kuş tüyündendir. Cennet de bu bulutlardan daha çok mu uzakta veya cehennem nerede? Bu kısıtlanmış yörüngelerden başka bir yere gitme şansımız, cesaretimiz ve gücümüz var mı, bilmiyorum; ama bu yörüngelerden uçma ihtimali her an var. Ve bunu düşünmek bile oldukça negatif. Zira bu düşünce insanın içinde hayata dair ne kadar pozitif düşünce varsa yok etmekte.

Birçok defa da birlikte olduğunuz yörüngelerdeki insanların sıkıntıları basar sizi. Asık suratlar, kaba davranışlar, anlayışsızlıklar ve daha birçok şey. Hangi yörüngede olursanız olun sizi daima merkeze çeken bir kuvvet ile sizi kendinden iten başka bir kuvvetin etkisinde mutlaka olacaksınız. Güneş dahi bir sistem dâhilinde tüm yörüngelere çekim uygularken, güneş sistemini etkileyen birçok farklı sistemlerin de etkisindedir. Öyleyse böyle bir mekanizmanın işleyişi karşısında şapka çıkarıp eğilmekten de öte, ona bu kuvvet eşitliğini sağladığı içinde ayrıca şükranlarımızı sunmamız gerekmez mi, her fırsatta?

Her hareketin başladığı ve bittiği bir yer vardır. Başlamak nasıl bizim dışımızda ise bitişi de bizden bağımsızdır. Bu irade üstü bir işleyiştir. Birde hayatın ara istasyonları vardır; hat değiştirmek istenildiğinde inilen. Bazen gelmesi gereken trenin geç geldiği veya hiç gelmediği yaz kış beklenilen ara istasyonlar. Bazen de rayların son bulduğu istasyonlar vardır ki, orası son duraktır. Ya kalırsınız, ya da aynı yoldan dönersiniz. O istasyonlardan öte yol yok mudur? Mutlaka vardır, ama bu yeni yol başka bir yoldur artık. Sizin hayallere daldığınız hazda bir yolculuk sunmaktan belki çok öte bir yoldur. Hayatı sevenler hazzından huzur bulduğu yolu tercih ederler. Huzur bulamadıkları yolda yürümeye devam edenler için bir tanımlama var mı, bilmiyorum.

Belki de, Mesut'a erzak olan balığını unutturup geri döndüren güç, onların da bir noktadan geri dönmesini sağlayabilir. Her yolun yolcuları başka başka olduğu gibi, cümleleri ve kelimeleri de başka başkadır. Başka yerlerde farklı zamanlarda kaybettiğimiz kelimeler bu yolculuklarda çok farklı anıları dahi hatırlatabilir. Hani o uykulu anınızda duyduğunuz “mola” sesi ya da, trende uykudayken “pişmaniyeeee” sesi gibi. Bir kelime biter başka bir kelimeye hazırlık yapar durursunuz farkında olmadan.

Hayat böyle bir yolculuktur işte… Bilmediğiniz mekânlarıyla, insanlarıyla ve korkutuculuğuyla; bazen de haz verici hayalleriyle. Hani birçok defa anlamadığımız cümlelerin arkasından sık tekrarları yaparız ya, hayat yolunun da bunun gibi sık tekrarları vardır. Her nedense nüfuz etmeye çalışırız yanımızdakilere, upuzun yolculuklar esnasında.
Bizi kendine çekenle, kendinden itenin arasındaki ince dar yolu anlamak çabasına sığınarak... Düşünür dururuz, bu yolun uçurumunun neden sonra başladığını; ama çok defa da hatırlayamayız. Bazen uçarız ya da, uçtuğumuzu sanırız; konduğumuzda aynı yerde olduğumuzu görünceye kadar. Yörüngelerin tek düzeliğinden yorulsak da elinizden bir şey gelmez çok defa. Bizi taşıyan vagonun teker seslerine alışmak zorundayız. Ama bazen de bu seslerin eşliğinde bir çift turnanın kanatlarında dönmemek üzere havalanırız.

Hayat yolu bu, nasıl seyredilir belli olmaz.

ELVAN SARI
ÇEVRE TEKNİKERİ