Yazdırdığınız Makale: KUM SAATİ.


KUM SAATİ

 
        Genç Beyin Dergisi\'nin 2007 Aralık sayısında güzel bir hikâye anlatılıyor: "Sinek, zamanı durdurmaya karar verdi. Kum saatine girdi, ortasında durdu. Artık kum akmıyordu. "Zamanı durdurdum;  bir daha yaşlanmak yok, ölmek yok !" diye seviniyordu. Aylarca akmadı kum. Gel gör ki, kum saatinde yaşlandı sinek. Gücü tükenince dışarı çıktı saatten. Perişan haldeydi. "neden yaşlandım?" diye düşünürken oradan geçen bilge sinek cevapladı: "Senin tuttuğun sadece kumdu, zaman değil."

        Yaşlanmak ve ölmek her canlı için var olan gerçekler ama insanoğlu için gerçek olmaktan öte bir kâbus...

        İnsan haricindeki canlılar ölümü sadece ölüm anında yaşıyorlar. İnsan ise ölümü düşünüyor, düşündükçe ürperiyor, ürperdikçe korkuyor... Korktukça da hayat bir bilmeceye ve kâbusa dönüyor...

        Ölümün kendi salt yapısından öte ölüm gerçeğinin sırrını çözememek, insanı asıl çıkmaza sokan hakikat...

        İnsanoğlu, varlığının başladığı günden itibaren iki bilinmeyenle hep iç içe olmuş: Olmak ve ölmek... Hayat ve ölüm...

        Hayat ve ölüm, hayatımızın her anında kol geziyor... Her an binlerce can dünyaya geliyor... Hem de hemen yanımızda, bahçemizde, evimizde, tarlamızda, tavuğumuzun kümesinde, arımızın kovanında... Ama bir türlü bu can denen, hayat denen özü çözemedi insanoğlu... Yine her gün binlerce ölüm burnumuzun dibinde... Ama ölüm hâlâ sır... hâlâ çözülmez bir denklem...

İnsani açmazlar, beklentiler ve öldürülemeyen ölümün arkasındaki alemleri görememek veya görmek istememek hepimizin önüne bir kum saati çıkarıyor... Devekuşu hikâyesini bilmeyen yoktur. Zavallı kuş, avcılar kendisini görmesin diye kafasını kuma sokarmış. Kafasını kum içine sokunca gözleri kumla kaplı olduğundan, avcıları göremediğinden avcıların da onu göremediğini sanırmış...

        İnsandan başkasının ölümle kaybedeceği bir şey yok,,, Çünkü kaybetme endişesi, öncelikle var olduğunu bilmenin bir sonucu... Var olduğunu bilemeyen kaybettiğini zaten bilemez...

        Değişik frekansların yaşandığı alemleri, dünya gözü ve frekansıyla görmek mümkün değil, ama akıl, ötelerin olması gerekliliği konusunda insanı zorluyor...

        Ölümden korkanlar, kum saatinin çalışmasını istemezler. Kum saatinin çalışmasına engel olmak isteyen insanoğlu için ölümsüzlük diyarlarının, ötelerin varlığının şifresi ve ipuçları zaten insanın aklına, gönlüne konulmuş: Eğer, bu yaratılış sistemini dizayn edip yaratan Yaratıcı, ölüm sonrası yaşanacak öteleri yaratmasaydı ve insanı ebediyette yaşatmak istemeseydi; insana, "ölümsüzlüğü" isteme duygusu vermezdi... Daha kısa ifadeyle vermek istemeseydi, istemek vermezdi...

        Tarih boyunca insan için bir bilmece olan ölüm ve ebediyet gerçeği, 124 bin peygamberin içinde yer aldığı yaratılış modeli ile yeni bir anlam kazanmış ve Peygamberimiz Hz. Muhammed\'in( s.a.v.) Miraç\'la, görerek ötelerden haber vermesiyle de görüntülü izahını bulmuştur.

        En azılı düşmanlarının bile, doğruluğunu ve doğru sözlülüğünü inkâr edemeyip, Muhammed-ül Emin dedikleri Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.), Miraç yolculuğunda, dünya hayatının sona ermesiyle gidilecek olan ebedi alemleri görüp, gezmiş ve gördüklerini de bir müjde olarak insanlığa getirmiştir. Yani hep sorulan "ötelere gidip de gelen var mı?" Sorusu da böylece cevabını bulmuştur.

        Kum saati girdabından ve ölüm korkusu psikozundan kurtulanların sınırsız zaman yolculuğunun bir özeti olan ve insanların, ölüm sonrası varoluş ve ebediyet gerçeğini yakalamış olma rahatlığının izahı olan Yahya Kemal\'in dizeleriyle yazımı bitirmek istiyorum:          

        Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden

        Birçok seneler geçti dönen yok seferinden...