Türk istiklal ve cumhuriyetini, yüreğinde, beyninde ve icraatında daima yaşatarak genç kalanlara emanet eden Atatürk'ün ölüm yıldönümün 67. yılını hep birlikte idrak ediyoruz.
     Atatürk'ün Türk milletine bıraktığı büyük mirası korumanın, kalkındırmanın, güçlendirmenin ve Türkiye'yi dünya devletleri arasında layık olduğu yere taşımak, kendini Türk ve bu vatan topraklarına borçlu hisseden herkesin  en kutsal görevidir. Tarih, ancak onu dikkatle ve şuurla inceleyenlerin elinde geleceği aydınlatan bir ışık kaynağına dönüşmektedir.
    Bugün Dünyada yaşanan hızlı ve bir o kadar da sancılı dönüşümleri doğru okuyabilmemiz ve anlamlandırabilmemiz için dün olduğu gibi bugün de tarihin rehberliğine ihtiyacımız vardır.
     Bu sebeple, son yıllarda yaşanan gelişmelerin Türkiye'ye sunduğu kıstasları ve getirdiği riskleri tahlil ederken Cumhu-riyetimizin nasıl kurulduğunu, hangi temel ilkelere dayandığını hep akılda tutmamız gerekmektedir.
     Bu temel ilkeleri başta eğitim kurumlarımızda olmak üzere toplumumuzun her kesimine doğru bir şekilde anlatmak mecburiyetindeyiz. Bu kutsal görev başta ilim ve irfan yuvalarımızda görev yapan ve her zaman varlıklarıyla övünç duymakta olduğumuz hakiki öğretmenlerimizindir.
    Bu çerçevede, Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün fikirlerini, öngörülerini ve tespitlerini de iyi bilmemiz çok büyük önem arz etmektedir.
     Türk milletinin sıkıntılı bir döneminde istiklal mücadelesini başlatan Atatürk'ün  irade gücü, azmi, bağımsızlık aşkı, cesareti, disiplini ve kararlılığı, bütün devlet ve siyaset adamlarımıza örnek olmalıdır. Türkiye'nin yeni dünya şartları içindeki stratejik konumunu tercüme etmek için Cumhuriyetin kuruluş felsefesinin iyi anlaşılması gerekmektedir.
     Milli bağımsızlık ve milli hakimiyet fikrinin Cumhuriyetin temel ilkesi olmasının altında Gazi Mustafa Kemal Paşa ve silah arkadaşlarının verdiği kahramanlık dolu mücadele ve bu mücadeleyle yetişen ve olgunlaşan yüksek Türk milli şuurun bulunduğu şüphe götürmez bir hakikattir. Dünyada özellikle son 10 yılda yaşanan gelişmeler karşısında bazı çevrelerin meseleleri etraflıca düşünme ve milli bir bakış açısıyla yorumlama güçlüğü çektiği herkesin malumudur.
     Cumhuriyetimizin vazgeçilmez değerlerinden olan millet ve milli devlet kavramlarının gerek içte gerekse dışta nasıl tartışmaya açıldığı ve nasıl bir kavram kargaşası yaratılmaya çalışıldığı da akıllardan çıkarılmamalıdır.
     Atatürk'ün  "Bu memleket tarihte Türk'tü, halde Türk'tür ve ebediyen Türk olarak yaşayacaktır" ifadesi günümüz Türkiye'sinde vatan topraklarını pazarlamak isteyenlere ve onların işbirlikçilerine  açık ve net bir cevaptır.
     Yalnızca 10 Kasım'larda değil, yalnızca O'nun sözlerinin bazılarını ezberlemekle değil, Atatürk gibi düşündüğümüz ve Atatürk gibi özgüven duygusu ve sabırla milli bağımsızlığı milli şuura dönüştürecek aydınların sayısını  arttırdığımız ölçüde geleceğimiz daha güvenli olacaktır.
      Bütün olumsuzluklara ve zorluklara rağmen Türkiye'mizin geleceği çok daha aydınlık ve zengindir.
    İçinde Millet olma hissi bulunmayan, milli kimliği reddetme küstahlığına varan ve Türk kelimesini kullanmaktan imtina edenler, zamanı geldiğinde aziz vatan topraklarının gerçek sahibi olan büyük Türk milletiyle hesaplaşacaklarını unutmamalıdırlar.
     Atatürk'ün "Türk Milleti yeni bir iman ve kesin bir milli azim ile yeni bir devlet kurmuştur. Bu devletin dayandığı esaslar "Tam Bağımsızlık" ve "Kayıtsız Şartsız Milli Egemenlik" ten ibarettir. Yeni Türkiye devletinin yapısının ruhu Milli Egemenliktir. Milletin Kayıtsız Şartsız Egemenliğidir..."  ifadesinde hayat bulan hakikat kulaklara küpe olacak özelliktedir.
      Devletimizin kurucusu Büyük Atatürk'ü ölümünün 67. yılında bir kez daha rahmetle anıyoruz.
      Aydınlık Türkiye'nin sembolü, büyük devrimci ve düşünce adamı Atatürk'ün, milletimizin  gönlündeki erişilmez yeri, hiçbir zaman değişmeyecektir.
     Ne mutlu Türk'üm diyene !

      Mutlu haftalar…