Son mesaj - Gönderen: Recep Ergin - Salı, 01 Kasım 2011 23:40
Sitemizin yeni hali www.gumushane.gen.tr/v2 adresinde test edilmektedir. Lütfen belirli aralıklarla ziyaret ederek, yaşadığınız aksaklıkları ve önerilerinizi admin@gumushane.gen.tr adresinden veya buradaki formdan bize bildirin.
Köşe Yazıları Bölgesi

Köşe Yazıları->Fatih YALÇIN->...BELDEN AŞAĞI SANATÇILAR "Tükür Ağam Tükür Sanat Dünyasında Bütün Soytarılar" [ Arama ]

...BELDEN AŞAĞI SANATÇILAR "Tükür Ağam Tükür Sanat Dünyasında Bütün Soytarılar"
Başlık ...BELDEN AŞAĞI SANATÇILAR "Tükür Ağam Tükür Sanat Dünyasında Bütün Soytarılar"
Açıklama -
E-Mail -
Siteye Ekleyen AdamGibi

       Hasan Sağındık’a ait bir türkünün nakaratı bunlar. Modernite her alanda olduğu gibi sanat dünyasında da bütün değerleri alt üst etti. Bu bir yaşam biçimi önerisiydi ve geleneksel olanla bir mücadele içine girmesi kaçınılmazdı. Ancak tuhaf olan bu mücadelenin varlığı değil geleneksel olanın erken yenilgisiydi. Yaşam biçimimiz değişiyor ancak biz imparatorluk bakiyesi bir toplum, kahve dedikodularından öteye hiçbir karşı duruş gösteremiyorduk. Zamanla bırakın bir karşı duruş sergilemeyi, geleneksel kimlikle kendimizi tanımlamaktan utanır olduk. Sanat adına bütün değerlerimiz yerle bir edilirken biz sadece bu alanlardan uzak durarak vicdanımızı rahatlattık. Sinema, tiyatro, resim, roman aklınıza ne geliyorsa… Hepsi uzunca bir süre bir ucube kıymetinde oldu bizim için. Zamanla bu ilk neslin çocukları bu ucubeyi tanıma arzusu içine girdi. Ve bu arzunun neticesinde edindikleri tecrübeler “adamlar yapmış” söylemine aşina kıldı bizi. Evet, adamlar çok şey yapmıştı. Biz kahvehanelerde kös kös otururken veya geçimden yana tereddütlerle (!) kafamızı kumlara saklarken atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmişti. Daha sonraki nesil ise bu ucubeyi kullanmanın gerekliliğine inandı ama yadırganacak bir şekilde onların kurallarıyla oynamaya başladılar. Dolayısıyla ucube bizim olamadı ama biz ucubelerin emrine girdik.
      Batı sinemayla, romanla şiirle öteki dünyayı yönetti. Artık dünyada ötekilerin özlem duyduğu ve onlar gibi olmak adına her şeyinden vazgeçebileceği kadar kıymetli bir hayat vardı ekranlarda. Amerikalı ya da Avrupalı doğmamak bazı insanların en büyük engelimizdi.
      Uzun söze çok hacet yok efendim. Bize ilkönce demokrasiyi öğrettiler. Ve her fırsatta ne yaparsak yapalım hala demokratik olamadınız dediler. En lüzumlu en bize has reflekslerimizi bile demokrasimizin bir kusuru saydılar. Hatta öyle noktalara geldi ki mesele tuvalet ihtiyacınızı giderirken yaptığınız alaturka alafranga tercihi çağdaşlaşmamızın bir problemi haline getirildi: Bu zamanla bir tercih olmaktan çıktı ve bir zorunluluk halini aldı. Modern sayılabilecek her mekân alafrangadan yana tavır aldı. Doğal olarak biz taşralı Türkler kendi mekânlarımızda karantinaya alındık. Ülke demokratikleşip sözüm ona özgürlükler arttıkça bizim yaşam alanlarımız daralmaya başladı. Bu darlık zaman zaman bizi birbirimize düşürdü. Kendimizle uğraşmaktan bizim dışımızdaki alan sürekli genişlerken biz daralmaya devam ettik. 
      Bir zaman sonra bu ülkeyi bir uçtan bir uca parselleyenler bizim o daracık alanımıza da müdahil olmaya başladı. Bizim zevklerimizi banalliğinden tutun da hala ilkel kalışımıza duydukları hayreti sürekli ifade ettiler. Her şey onların elindeydi ama hala bu ülkenin bütün geri kalmışlığının sebebi bizdik. O kadar üzerimize geldiler ki doğal olarak biz de bu mesuliyeti üstlendik. Evet, biz bu ülkenin kamburuyduk. Hızla değiştik. Onlar gibi giyinmeye, onlar gibi konuşmaya, onlar gibi eğlenmeye başladık. Olmadı. Yine barışamadık. Bu sefer de haddimizi aşmakla suçlandık. Biz onların bize izin verdiği kadar onlar gibi olabilirdik. Ondan ötesi haddi aşmak olurdu.
      Bu hikâye bir kısır döngü gibi yıllarca devam etti. Şimdi de bize cami adabını öğretmeye çalışıyorlar. Kilise adabı bizim için daha uygun görülmüş. Birkaç santim önünüzde eğilmiş bir kadın vücudundan cinsel dürtüler çıkarmak bizim ahlaksızlığımızmış. Ya da birileri bizim en kutsal bildiklerimizi karikatürlerle aşağılarken abartılı tepkiler gösteriyormuşuz vs.
      Birinci mesele şükür hala erkek oluşumuzla ilgilidir. Ve bu topraklar üzerinde yaşayan hiç kimse bu durumdan rahatsız olmaz. İkinci durum ise küresel terörün bir kışkırtmasıdır. Bu kışkırtmaya kapılmadan yani onların istediklerini yapmadan en gür sesi çıkarmak boynumuzun borcudur. Günaha Çağrı filminin gösterime girmesini engellemek için sinemaları kundaklayan ve gösterimi yasaklayan Avrupa bu konuda bize demokrasi, sanat, veya hoşgörü dersi veremez. Şundan emin olmalılar ki elimizde kalan son kaleleri vermemek konusunda oldukça iddialıyız.
      Ne diyelim “tükür ağam tükür, belden aşağı sanatçılar, batı dünyasında bütün soytarılar.

Oyu Puanı: 25 - Ortalama: 5

Yorum Gönder Değerlendir Yazdır
Yorumlar

Bilgiler
Burda 2491 Köşe Yazısı Kayıtlı
Enfazla Bakılan: TARİMİZDEKİ KAHRAMAN KADINLAR...
Enfazla Değerlendirilen: TEKNOLOJİ VE İNSAN

Köşe Yazıları Bölgesini Gezen: 21 (0 Kayıtlı Üye 21 Ziyaretçi ve 0 Bilinmeyen Üye)
Görünen üyeler: 0


 


MKPortal M1.1.1 ©2003-2006 mkportal.it
Bu safya 0.82887 saniyede 15 sorguyla oluşturuldu