Son mesaj - Gönderen: Recep Ergin - Salı, 01 Kasım 2011 23:40
Sitemizin yeni hali www.gumushane.gen.tr/v2 adresinde test edilmektedir. Lütfen belirli aralıklarla ziyaret ederek, yaşadığınız aksaklıkları ve önerilerinizi admin@gumushane.gen.tr adresinden veya buradaki formdan bize bildirin.
Köşe Yazıları Bölgesi

Köşe Yazıları->İsmail HAYAL->KULLUĞUN NİŞANESİ: NAMAZ [ Arama ]

KULLUĞUN NİŞANESİ: NAMAZ
Başlık KULLUĞUN NİŞANESİ: NAMAZ
Açıklama -
Siteye Ekleyen Recep Ergin
Dua rahmetin, abdest namazın, namaz cennetin anahtarıdır. (Hadis-i Şerif)

Çölde adamın biri namaz kılarken bizim Mecnun önünden geçivermiş. Adam çabuk çabuk selam vermiş ve bağırmış;
"Be adam kör müsün? Görmüyor musun namaz kılıyorum." Mecnun başını hafifçe kaldırmış ve adama dönerek;
"Ben sevdiğim Leyla'nın aşkından kör olmuşum. Sen nasıl olur da sevdiğinin huzurunda beni görebiliyorsun?"

Öncelikle namaz nedir? Namaz, İslam'ın beş şartından biri olan ve tekbir ile başlayıp selâm ile son bulan, belli fiil ve sözleri içine alan bir ibadet,  bizi bir kan pıhtısından halk eden Yaradan'a karşı sonsuz tesbîh, ta'zîm ve şükrün ifadesidir. Yukarıdaki hikâyede de bahis olunduğu gibi namaz sevgili ile vuslatın adresidir. Adı üstünde kulun Yaradan'a karşı kulluğunun göstergesi, nefsin, şatafatın, gururun törpülenerek tüm insanların Yaradan'ın huzurunda bir ve eşit olduğunun sembolize edilmiş şeklidir.

Hangi cihetten bakarsan bak namaz ibadetin dışında temizliğin ve sağlığın da en büyük nişanesidir. Sabaha kadar tüm vücudumuzun ve tüm organlarımızın adeta ölüm halinden uyanarak seni halk eden Yaradan'a karşı bir sonsuz şükran ifadesi olarak huzurunda baş eğme, boyun bükme, secdeye varma hareketlerinin toplamıdır. Ki bu cihetten bakıldığında bile İsveçlilerin namazı taklit ederek sağlıklı olabilmek için hemen her gün bir nevi namaz kıldıklarını biliyor muydunuz?

Hiç unutmam rahmetli babam Trabzon'da hemen her sabah uyanır ve bizi de namaz kılmak için kesin uyandırırdı. Kardeşim Mehmet'in nefsine zor gelecek olacak ki zorla kalkardı. Suyu açardı ve görünen uzuvlarına su vururdu. Başını ıslatırdı ve rahmetli babam onun yüzünü, saçını, ayaklarını ıslak görünce abdest aldığını zannederdi. Daha sonra odamızda kardeşim kendini belli aralıklarla tam dört defa yere vururdu. Sesi duyan babam kardeşimin namaz kıldığına kanaat ederdi ve kardeşim Trabzonsporlu Tolga misali dördüncü yere düşüş sonrası sımsıcacık yatağın içine plonjon yapardı. Başından beri tüm bu olanları garip garip izledikten sonra kardeşim Mehmet'e;

"Lan oğlum. Bu kadar rol yapmana ne gerek var. Hemen hemen her yerini ıslatıyorsun. Şuna dua ilave edersen abdest almış olursun. Kendini dört kere yere vuracağına da doğru dürüst yatıp kalkarsan namazı da tamamlamış olursun. Hem de zavallı babamı kandırmamış olursun" dediğimi hatırlıyorum.  

Gençliğimde Zafer Dergisi'nde okuduğum ve ondan sonra namazımı hiç aksatmama sebep olan şu küçücük hikâyeyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Umarım hiçbirimiz geç kalmadan bu hikâyedeki nihayete ermeden namazımıza başlar ve asıl sahibimiz olan Yaradan'a karşı kulluk vazifemizi eda etmiş oluruz. Hikâye şöyle efendim;

Yolda karşılaştığımızda ezan okunuyordu.  

"Gel seni camiye götüreyim" dedim. "Bugün Cuma biliyorsun."


"Sen de benim camiye gitmediğimi biliyorsun", dedi.  

"Biliyorum ama, sebebini gerçekten merak ediyorum."

"Ne bileyim olmuyor işte", dedi. "Hem pantolonumun ütüsü bozulup, dizleri çıkar diye endişe ediyorum." Gayri ihtiyari gülmeye başladım.

"Herhalde şaka yapıyorsun", dedim. "Bunun için cami terk edilir mi?"


"Ciddi söylüyorum", dedi. "Giyimime ve özellikle yeşile düşkün olduğumu bilirsin." Gerçekten öyleydi. Giydiği birbirinden güzel elbiseleri mutlaka yeşilin bir başka tonundan seçer ve her zaman ütülü tutardı.

"Peki", dedim. "Hayatında hiç camiye gitmedin mi?"


"Çocukken dedemle birkaç kere gitmiştim", dedi. "Hem o yaşlarda dizlerim aşınacak diye herhalde endişe etmiyordum. Fakat artık camiye gidebileceğimi zannetmiyorum."

Söyledikleri beni son derece şaşırtmış ve bu konuyu açtığıma pişman etmişti. Daha sonra el sıkışıp ayrıldık. Onunla konuşmamızdan 2 ay sonra, kendisinin camide olduğunu söylediler. Hemen gittim. Bahçedeki namaz saflarının en önünde duruyordu ve üzerinde yine yeşiller vardı. Yavaşça yanına yaklaştım ve kısık bir sesle:

"Hani", dedim. "Camiye gelmeyecektin?"


Hiç sesini çıkarmadı. Çünkü musalla taşının üzerinde, yeşil örtülü bir tabut içinde yatıyordu.

Umuyorum benim kurtuluşuma vesile olan bu küçücük hikâye bu yazıyı okuyan birkaç kişinin de kurtuluşuna vesile olacaktır. Rabbim bizleri namazı dosdoğru kılan kullarından eylesin. 
Oyu Puanı: 22 - Ortalama: 5

Yorum Gönder Değerlendir Yazdır
Yorumlar

Bilgiler
Burda 2491 Köşe Yazısı Kayıtlı
Enfazla Bakılan: TARİMİZDEKİ KAHRAMAN KADINLAR...
Enfazla Değerlendirilen: TEKNOLOJİ VE İNSAN

Köşe Yazıları Bölgesini Gezen: 18 (0 Kayıtlı Üye 18 Ziyaretçi ve 0 Bilinmeyen Üye)
Görünen üyeler: 0


 


MKPortal M1.1.1 ©2003-2006 mkportal.it
Bu safya 1.29036 saniyede 15 sorguyla oluşturuldu