Son mesaj - Gönderen: Recep Ergin - Salı, 01 Kasım 2011 23:40
Sitemizin yeni hali www.gumushane.gen.tr/v2 adresinde test edilmektedir. Lütfen belirli aralıklarla ziyaret ederek, yaşadığınız aksaklıkları ve önerilerinizi admin@gumushane.gen.tr adresinden veya buradaki formdan bize bildirin.
Köşe Yazıları Bölgesi

Köşe Yazıları->Fatih YALÇIN->BABALAR VE OĞULLAR (2) [ Arama ]

BABALAR VE OĞULLAR (2)
Başlık BABALAR VE OĞULLAR (2)
Açıklama -
E-Mail -
Siteye Ekleyen AdamGibi

      Geçen hafta, bir film eleştirisi yaparken bizdeki baba-oğul ilişkisine göndermelerde bulunmuştum. Bizimkisi sadece bir serzenişti. Öyle görünüyor ki bütün babaların bam teline basmışız. Olumlu sinyaller aldık. İnşallah bu konuda çok ciddi gelişmeler var. Yeni nesil babalarının kucağında büyüyor. Ancak sıcağı sıcağına açıklanması gereken bazı hususları da burada ifade etmekte fayda görüyorum. Öncelikle serzenişte bulunduğum iletişim eksikliği bir kenara bırakarak birazda olumlu taraflarıyla bu ilişkiyi irdelemek gerekiyor. Babalarımızdan öğrendiğimiz bazı erdemler var ki bunların ihmal edilmesi mümkün değildir. Bunlar toplumsal birlikteliğimizin, varoluşumuzun çimentosu kıymetindedir.  
      Bunların ilki had bilmektir. Haddini bilmeyen insanlardan oluşan bir toplumda işin ehline bırakılması hiç de kolay değildir. Herkes her şeyi yapabileceği konusunda kendisine tam olarak güvenir. Bu durum ehliyet ve liyakat kavramının içinin boşaltılması anlamına gelir ki toplum için ciddi bir zafiyet noktasıdır. Açık konuşmak gerekirse bugün bu açıdan çok ciddi bir düşüş yaşıyoruz. Siyasi veya bürokratik destek bulan herkes her şeye talip oluyor. Düşünün ki adam bir makama atanıyor ve atandığı makamın işlevleri hakkında uzaktan yakından hiçbir bilgisi yok. Fakat bunu hazmedebiliyor. Yoldan çevirdiğiniz bir adama seni vali yapalım deseniz, artık kimsenin “ben yapamam” diyebileceğini zannetmiyorum. O zamanda ehliyet ve liyakat gerektiren koltuklar birer siyasi ve bürokratik arpalık hükmünde eşe dosta peşkeş çekiliyor. Dolayısıyla kendine güvenmek duygusunu Yunus Emre’nin “kendini bilmek” düsturuyla harmanlayarak hazmetmek gerekiyor. Bu çarpıklığın doğal bir sonucu olarak da halkın mağduriyeti nihai noktasına varır.
      İkinci olarak, haram lokmaya uzanmamaktır. Şükür ki hala hemşerilerimiz arasında varlığını koruyan bir değerdir. Ancak, insanoğlunun bitmek bilmeyen hırsının tehdidi altındadır. Haram kavramı çok sınırlı bir anlam dünyası içersine sıkıştırılmış. Mesela mesaiden çalan memur, layık olmadığı makamı işgal eden amir, sorumlu olduğu işleri yerine getirmeyen işçi, memur, amir, haramla beslenmektedir. Herkes sorumluluklarını yerine getirmekle yükümlüdür.
      Üçüncüsü ise güçsüz olana merhamet etmek, yardım etmektir. Bu değer zannederim yok olamaya yüz tutmuş değerlerden bir tanesidir. Şunu söyleyebilirsiniz. Binlerce kuruluş, insan yardım yapıyor. Nasıl olur da yok olmuş diyorsunuz. Daha önceki bir yazımda yardım etmenin adabından bahsetmiştim. Bir fakiri, mağduru ekran karşısına çıkararak onurunu kırdıktan sonra ona bir şeyler bahşetmenin bizim dünyamızdaki merhamet kavramıyla uzaktan yakından alakası yoktur. Siyasilerimiz, iş adamlarımız veya üst düzey bürokratlarımız bir fakirin sofrasına misafir olacakken veya birine yardım edecekken peşinde bir basın ordusuyla hareket ediyor. Biz garibanlar da bunu yutuyoruz. Aman ne yardımsever bir adam falan. Yardım etmenin bir adabı vardır. Bu adabın en temel şartı da bir elin verdiğini diğer elin görmemesi düsturu ile bir kaideye bağlanmıştır.
      Bize ayrılan bölümü aşmak üzereyim. Yazının devamını bir başka zamana bırakmak gerekiyor. Kalın sağlıcakla…

Oyu Puanı: 33 - Ortalama: 5

Yorum Gönder Değerlendir Yazdır
Yorumlar

Bilgiler
Burda 2491 Köşe Yazısı Kayıtlı
Enfazla Bakılan: TARİMİZDEKİ KAHRAMAN KADINLAR...
Enfazla Değerlendirilen: TEKNOLOJİ VE İNSAN

Köşe Yazıları Bölgesini Gezen: 18 (0 Kayıtlı Üye 18 Ziyaretçi ve 0 Bilinmeyen Üye)
Görünen üyeler: 0


 


MKPortal M1.1.1 ©2003-2006 mkportal.it
Bu safya 1.32595 saniyede 15 sorguyla oluşturuldu