İsrail'in Lübnan'a yaptığı harekatta ateşkes sağlanmasına rağmen İsrail'in saldırıları halen devam ediyor.
     İsrail askerlerinin şimdiye kadar öldürdüğü insan sayısı 1087 ve bunların 350'si 12 yaşın altındaki masum çocuklar…Lübnan Kurtarma ve Yardım Komisyonu'nun tespitine göre 3 bin 568 kişi yaralanmış .Hastanelerde gerekli tıbbi ilaç, araç ve gereç yok.sadece Türkiye'den gönderilen Kızılay'a ait yardımlarla yiyecek, içecek, kırtasiye, çadır, ilaç ve tıbbi araçlarla, böbrek diyaliz makineleriyle Lübnan halkı biraz olsun teselli buldu.
      Lübnan'a yardımlarından dolayı Kızılay'a teşekkür ziyareti yapan Lübnan'ın Ankara Büyükelçisi Georges Habib Siam şöyle duygularını ifade ediyor:  “Bu çocuklar ölürken dünyanın geri kalanı nasıl uyuyor?”
      Evet İsrail binlerce ton bomba yağdırırken sivillerin üzerine evlerini başlarına yıkarken ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, Avusturya, İtalya, Kanada, Çin, Rusya, Japonya…vs nasıl rahat uyuyor?Nasıl göz göre göre bu vahşete seyirci kalıyorlar?
      Bir “Kınama” tasarısı çıkaramayan, BM'lerin dört barış görevlisini bilerek sığınak delici roketlerle vuran İsrail'i “kınayamazsın!” diye tepki gösteren ABD’ye İngiltere'ye ve diğer üye ülkelere yazıklar olsun. Çok garip, adaletten uzak, kuvvetlinin zayıfı ezdiği bir dünyada yaşıyoruz. “Haklının değil, güçlünün haklı olduğu” bir dünyada yaşadığımızı unutmayalım. ABD, İngiltere, Almanya ve diğer üye ülkeler İsrail'e “yeşil ışık” yakarak; “gidebileceğin yere kadar git, öldürebildiğin kadar masum sivil çoluk çocuk, genç-ihtiyar demeden bombala, füze yağmuruna tut” diye cesaret verilmiştir.
     Hamas'ın bir İsrailli askeri kaçırması, Hizbullah'ın 7 İsrail askerini öldürüp ikisini de kaçırması olayları üzerine “fırsat bu fırsattır.” diyerek yıllarca ABD'den aldığı son sistem füzeleri, bombaları kendi imal ettiği tank ve toplarla Lübnan'ın altını üstüne getirdi.20 sene önceki Beyrut saldırısı gibi şehri yerle bir etti.
      Orada yaşayan Fransız, İngiliz, İtalyan,Brezilyalı, Belçikalı, Hollandalı, Kanadalı, Türk vatandaşlarından 11 bin kişi savaş gemileri eşliğinde Mersin Limanına geldi. Bazıları karayolu ile İskenderun'a gelerek oradan uçaklarla ülkelerine gittiler. Binlerce kişi işinden, yerinden,yurdundan, ailesinden oldu. Yüzlerce kişi sakat kaldı. Binlerce çocuk öksüz ve yetim kaldı. Savaşın ne zaman biteceği, ne zaman ateşkes olacağı belli değil. Çünkü İsrail'e açık çek verilmiştir. Nereye kadar gitmek istiyorsan, nereleri işgal etmek istiyorsan sen bilirsin istediğini yap. Bizden izin çıktı!...ne kadar öldürebilirsen öldür!..
     Dostlar aynı senaryoyu Sırpların, Bosna Hersek'te yaptığı soykırımda görmedik mi? Medeni(!) Avrupa'nın göbeğinde işlenen bu cinayetleri topluca adam öldürmeleri, Müslümanların evlerini, camilerini, köprülerini(Mostar Köprüsü) han, hamam ve tarihi eserlerini Osmanlı'dan kalan bütün eserleri yerle bir etmeleri aklımızdan ve hafızamızdan çıkmadı. Daha 10-15 sene önce bu cinayetler göz göre göre işlenmiştir.
     Şimdi aynı şekilde masum halk öldürülüyor, evleri başlarına yıkılıyor.İsrail haberleşmeyi keserek, yolları, demir yollarını enerji ve su kaynaklarını yok ederek İran'dan ve Suriye'den gelebilecek para ve silah akışını engelleyerek, Hizbullah'ı yalnız bırakmayı amaçlıyor. Olan Müslüman halka oluyor. Hıristiyan şehirlerini bombalamıyor.
      Halk nezdinde de “bütün bu olanların sorumlusu Hizbullah'tır.” Kanısını yerleştirmek kanısında. İsrail hükümeti “askerlerinin kaçırılmasını” bahane ederek birer “tehdit ahtapotu” olarak adlandırdığı Hamas'ın ve Hizbullah'ın kollarını kesmeyi hedeflemiştir.
      Ama Hamas ve Hizbullah (Allah'ın askerleri) attıkları Katyuşa roketleriyle İsrail’lilere büyük kayıplar verdirdi; 10-15 kişi bu roket saldırısında öldü ve 50-60 kişide yaralandı. Hizbullah savaşçıları İsrail komandoları ile gerilla savaşı yaparak onları durdurmayı bazı noktalarda başardı ve büyük kayıplar verdi.Tanksavar roketleriyle 5-6 tankı kullanılmaz hale getirdi.
     Suriye daha önceden “ABD sopasıyla sindirilmiş” ti.Şimdilik sesi sedası çıkmıyor. Ama sınırına binlerce asker, cephane, ve mühimmat yığdığı, savaşa hazır olduğu biliniyor.
     Bir ihtimal ABD-İran çatışmasında, radikal İslam terör örgütleri aracılığıyla alevlerin kendi topraklarına sıçramayacağı tampon bölge oluşması da İsrail'in planının bir parçası.
      Maalesef , Suudi Arabistan , Mısır ve Ürdün, değil İsrail'i kınamak tam tersine Hizbullah'ı eleştirdiler. İran ve Suriye, Hamas ve Hizbullah'a karşı ABD destekli İsrail şiddet politikalarında beklenen reaksiyonu veremediler. Onlar da hedef olmak istemiyorlar.
      Güzel bir atasözümüz vardır: “Bir kötünün yedi mahalleye zararı vardır.” ABD'nin güdümünde onu bakıp besleyen, silah yardımı gerektiğinde para yardımında bulunan İsrail, o kutsal topraklara İngilizlerin yardımıyla 1947' de gelip yerleştiği günden bu yana Arapları ve diğer sivil halkı “insan” yerine koymadığı için kan, ateş, gözyaşı, tutuklamalar, işkenceler, zulümler, işgaller, adam öldürmeler devam ediyor. Çünkü tahrif edilmiş Tevrat ta ve Talmut ta şöyle diyor:”Senin soyundan olmayanların kanı, canı sana helaldir. Onların kafasını kır, gözünü oy, kolunu kır, kanını akıt ki cennete giresin!”
      Mazlumların sahibi Allah'tır.