Son mesaj - Gönderen: Recep Ergin - Salı, 01 Kasım 2011 23:40
Sitemizin yeni hali www.gumushane.gen.tr/v2 adresinde test edilmektedir. Lütfen belirli aralıklarla ziyaret ederek, yaşadığınız aksaklıkları ve önerilerinizi admin@gumushane.gen.tr adresinden veya buradaki formdan bize bildirin.
19 Şubat 2007 tarihli Kuşakkaya Gazetesindeki yazısı
Mail
kusakkayagazetesi@yahoo.com
Siteye Ekleyen
AdamGibi
Başka illeri bilmem ama, Gümüşhane Merkez ilçede, Atatürk ve Cumhuriyet caddesinde gezerken, caddenin iki yakasında sıralanan ticarethanelerle vitrinlerine bir bakın, başlığa aldığım uyarılarla karşılaşacaksınız; "Yüzde kırka varan indirim, faizsiz onsekiz taksit!"
Bir yerde %70 yazısını da gördüm, ama biraz abartılı bulduğum için onu başlık yapmak istemedim.
İşyerlerinin büyük çoğunluğu indirimli, faizsiz uzun vadeli satış, yapmaya razı. Yeter ki alış-veriş olsun.
Halkın temel gıdası ekmek. Fırıncılarla konuşmadım, acaba onlar da "ekmek satışlarımız düşüyor" diyecekler mi diye korkuyorum.
Çünkü, giyeceğinizi erteleyebilirsiniz, meyveyi, hatta sebzeyi de arada bir alabilirsiniz ama, ekmeği almadan edebilir misiniz?
Kimilerinin poşetlerinde beş-altı tane ekmek götürdüklerini görüyorum. Gümüşhane'de; Doğu ve Güneydoğu Anadolu da olduğu gibi, ailelerde sıklıkla sekiz çocuk, on çocuk, onbeş çocuk göremezsiniz. Beş, altı çocuklu aileler de vardır ama, azınlıktadır. Aile başına ortalama 2 çocuk, bilemedin üç çocuk düşer.
Beş-altı nüfuslu bir aile, nüfus başına birer ekmek alıyorsa, çoğunlukla karnını ekmekle doyuruyor demektir.
Fakir-Fukara edebiyatı yapmıyoruz, halkın ekonomik konumu konusunda çoğunluğun paylaştığı görüşlerdir bunlar.
Ama, Başbakan "Zenginlerin ekonomik durumu iniyor, yoksullar orta tabakaya yükseliyor" demiş. Gazeteler yazdı.
Bu mantığı bir çözemedim.
Bir tüccar, bir esnaf, niye yüzde otuz, yüzde kırk indirim yapsın? Bu ölçüde indirime karşın, niye onaltı aya taksitlendirsin?
İşyerinin dışında başka gelirleri de (Yeterli maaşları) olan bir tüccarla konuşuyorum: "İlkbahar sezonu için şimdiden sipariş yapmamız gerekiyor ama, yapmıyorum. Mevcut malı tüketmeye çalışıyorum. Bir liralık bile mal satmadan işyerini kapattığım günler oluyor. İşyerimiz (Kendi mülkü), evimiz (Kendi mülkü) ve de Maaşımız olmasa, geçinemeyiz!" diyor.
Bu yakınmayı, durumu, dışardan oldukça iyi görünen bir tüccar yapıyor.
Kendine ait, evi, işyeri, hatta aylığı olmayan tüccarı, esnafı siz düşünün.
Kredi kartları çoklarını batırmış zaten. Adamın, bir kaç bankadan alınmış kredi kartı var. ihtiyacı var, zorunlu olarak ihtiyacını kredi kartıyla alıyor, sonunda karşısına çıkan hesap şaşırtıyor.
Tüccarın, esnafın durumu böyle de aylıklıların farklı mı? Eskiden şu kadar aylığa şu kadar simit alınıyordu, diyorlar. Şimdi daha çok alınıyormuş.
Memur da, işçi de, emekli de şaşıyor bu hesaba! "Acaba; durumumuz çok iyi de biz mi farkında değiliz? Acaba; karnımız sürekli toksa, niye açlık hissediyoruz? Acaba; sırtımızda niye beş yıllık palto, ayağımızda niye üç yıllık ayakkabı, niye yeni gömleğimiz yok?" diye düşünüyor.
Adamın yolu, her gün mezarlığın önünden geçiyormuş. Hani, ne derler başında yok, ayağında yok, hanım bir şey istiyor, oğlan başka bir şey. Alım gücü sıfır. Bunalmış. Mezarlığın duvarına yaslanmış; "ölülere: hiç sesinizi çıkarmayın, bizden çok iyisiniz" demiş.
Tüccarı, esnafı aklını yitirdi galiba; normal kârı ile malını satarken, yüzde kırka, elliye varan indirimi, on altı aya, on sekiz aya taksiti niye yapsın? Bu, olsa olsa akıl noksanlığından olur.
Memur, işçi, emekli de öyle. Akıl azlığından, çok iyi durumda olduğunun farkında değil.