Yazdırdığınız Makale: TARİHÇİ AHMET REFİK'İN GÜMÜŞHANE İZLENİMLERİ (17 Nisan - 20 Mayıs 1918).


TARİHÇİ AHMET REFİK'İN GÜMÜŞHANE İZLENİMLERİ (17 Nisan - 20 Mayıs 1918)

 

     Bu yazıda sizlere aktaracağımız bilgiler 17 Nisan-20 Mayıs 1918 tarihleri arasında Ermenilerin Türklere yapmış oldukları zulümleri yerinde tespit etmek için kurulmuş bir komisyonun (Tarihçi Ahmet  Refik(1) Alman Yazar Vays, Avusturalyalı Yazar Dr. Iştayn), Gümüşhane’den geçerken tutmuş oldukları notlardan oluşmaktadır.(2) Rusların Gümüşhane’yi işgali sırasında yaşananlar ve işgal sonrasında ortaya çıkan durumla ilgili bilgiler içeren notlar, yerel tarih araştırmacıları açısından oldukça önemlidir.         
25 NİSAN 1918

      “Hava bir türlü düzelmiyor. Kim bilir güneş olsa, bu dereler, bu vadiler, bu körpe fındık ağaçları, güneşin parlak ışıkları altında ne güzel görünecek! Fakat yağmur, hatta dolu bir türlü eksik olmuyor. Yol yükseldikçe soğuk artıyor. Beyinlerimiz bu güzel manzaradan üşüye üşüye  istifade etmeye çalışıyor. Zigana  bir şiir, yeşillikten, çamlıktan, çağıltıdan, oluşmuş bir levha. Bu cennet bahçesinin yeşil çağlayanları, kuşların terennümleri, çiçeklerin bahar renkleri karşısında zevk ve sefâ ediyorlar. Gözler bu cazip güzelliğe doymadan, ruh, bu tabii güzellikler karşısında bol şiir ve hayalle dinlenmeden, güneşin ışıkları birden bire kesiliyor. Yağmur başlıyor, kar yağıyor, ağaçlar her şey kayboluyor.
     Zigana’da yol genişletilmiş. Çamlardan bir çoğu telgraf direği, dekovil traversi için kesilmiş. Yollarda Rusların yaptıkları kereste fabrikalarına, harap yol makinelerine tesadüf olunuyor. Bu imar arzusuna karşılık, harap edilmemiş hiçbir Müslüman köyü yok. Yollarda ve köylerde hiçbir adam görülmüyor. Zigana hanları bomboş. Halk vatanlarını, evlerini, ata ocaklarını bırakmışlar, kim bilir nerelere gitmişler, nerelerde ölmüşler. Bu güzel Anadolu böyle miydi?
     Ardasa’ya (Torul)(3)  geldiğimiz zaman harabeden başka bir şey görülmüyordu. Ortalık karardı. Güneşsiz, donuk ve soğuk bir akşam. Rusların tahribatından, Ermenilerin mezaliminden kalbe dehşet geliyor. İnsan bir fener direği görse darağacı zannediyor. Ardasa harap. Camii ile medrese ahıra çevrilmiş. Mezarlığın bir kısmına da kahvehane yapılmış. Sokaklar mermi kovanlarıyla dolu. Burada Rus idaresi zamanında yaşayan Hasan Baba, şehrin bütün menkıbelerini biliyor. Hasan Baba’nın rivayetine göre Ardasa eskiden cümbüşlü bir yermiş. Düğünler yapılır zevkler edilir, türküler söylenirmiş. Köyün delikanlıları bazen coşarlar :
              “ Ağa beni vurursun
                  Kız kolların kurusun
                  Ben nereye gidersem
                  Yine beni bulursun...”
     Türküsünün şen ve şakrak nameleriyle oynarlarmış. Şimdi bu namelerin hazin bir hatırası kalmamış. Ruslar burada pek çok insani öldürmüşler. Ordumuzun Kabaktepe Zaferi,(4) Ardasa’da Rusları çıldırtmış. Birçok ehl-i İslâm, Rumların teşviki yüzünden casuslukla suçlanarak öldürülmüş. Hasan Baba diyor ki:
     - “Efendi bir görseydiniz, her akşam Kazaklar şu derenin kenarına toplanırlar, biteviye türkü çağırırlar, oynarlardı.”
     Baktım dere muntazam bir köprü altında çağıl çağıl akıyor. Ardasa’da iki sıra dükkanların önü arabalarla dolu. Arabalardan biri, kim bilir hangi tabur doktorunun eşyasını taşıyor. İçinde bir insan kellesi sırıtmış dişleriyle adeta gülüyor. Ortalık kararıyor.”

29 NİSAN 1918

      “Ardasa’dan Erzincan’a kadar olan yol berbat. Kayalık boğazlar, çorak dağlar, çıplak ovalar, çamur, kar, soğuk bir yolcu için en can sıkıcı zorluklar bu mıntıkaya toplanmış. Dağlar geçilmekle bitmiyor. Yollar gittikçe uzuyor...
     Ardasa’dan Erzincan’a giden yol üzerinde en güzel ruha teselli veren yer; Gümüşhane... Gümüşhane’nin bağları, bahçeleri, elma, zerdali ve ceviz ağaçlarıyla dolu. Bahçeler dar bir vadide,yol vadinin kenarından geçiyor. Yolun etrafı tek tük evlerle çevrili . Çiçekli ağaçlar, geniş çayırlar, gümüş yapraklı söğütler altından, dere uzayan bir çağıltı ile akıp gidiyor. Ruslar, güzel meyve bahçelerini harap etmişler. Bahçe setlerinin taşları yıkılmış, yola dökülmek için küme küme kırdırılmış. Gümüşhane’nin çarşısı, camisi, meydanı bu yıkımdan nasılsa kurtulmuş. Tekye(5) (Tekke) Köyü bütünüyle harap. Civarındaki maden suyu, toprakları turuncu renklere boyayarak mütemadiyen kaynıyor.
      Pirahmet’ten hareket ettiğimiz gün şiddetli bir kar ortalığı bembeyaz etti yollarda çamurda geçilmiyor. Köseler, harap çıplak soğuk kasvetli geniş bir ova ortasında, sevimsiz bir köy. Civarındaki leziz suyundan başka güzel hiçbir şeyi yok. Ruslar burada bir erzak ambarı kurmuşlar. Köyün en zarif binası Mehmet Ağa’nın evi. Burası adeta bir köşk. Tavanı ve duvarları gayet süslü.
      Köseler’den Günbatır’a(6) kadar kar ve yağmur altında ilerledik. Soğuktan ziyade ,yollar ve çamurlar asaba dokunuyor. Günbatır’a  geldiğimiz zaman kendimizi adeta çamurlara batmış gördük. Buradan Sipikör’e(7) doğru yola çıktığımız zaman öğle idi. Dağın eteğine kadar, çamurlu yollardan, soğuk ovalardan gelmiştik. Bu ovalarda arabaların yürümesi de imkansız. Yürümeyi tercih ettik...
      Güneş, karlar üzerine yaldız serperek batıyor. Her taraf sessiz. Ne derelerin çağıltısı, ne kuşların  cıvıltısı hiçbir ses işitilmiyor. Daha tepenin yarısına gelmedik. Büyük felaket. Her taraf uçurum, ölüm ve sessizlik. Sıradağların beyazlıklarından başka bir şey görülmüyor. Vücudumuz bitap. Fakat yürümeye, Erzincan’a kadar gitmeğe mecburuz. Sipikör’ü inmek, çıkmak kadar güç değil. Fakat bu sefer karanlıkta uçurumlara yuvarlanmak tehlikesi var.
      Bereket versin ayın tatlı aydınlığı bizi bu felaketten de kurtardı. Marmara’da güneş gibi parıltılar, adanın karanlık çamlarında pürmur ışık oyunları, güzel İstanbul’un lâtif nurlar peyda eden ay, buradaki karlı dağlar, sarp kayalar, korkunç uçurumlarda bedbaht yolculara kurtarıcı bir meşale vazifesi görüyor. İmdadımıza ondan başka gelende olmadı...”        
______________________
1)Ahmet Refik (Altınay),  son devir tarihçilerimizdendir.  1881 yılında İstanbul\'da doğmuştur. Beşiktaş askeri orta okulunu ve Kuleli Askeri Lisesini, 1898\'de de Harp Okulunu bitirdikten sonra, Piyade Subayı olarak orduya katılmıştır. 1908 yılında Meşrutiyet’in ilanıyla Harbiye’de Tarih Öğretmenliğine atanmış, 1909 yılında da Tarih-i Osmani Encümeni Daimi üyeliğine seçilmiştir. 1917 yılında Tarih profesörü olan Ahmet Refik, önemli bir tarih yazarıydı. Osmanlı tarihçilerinin son halkası olarak kabul edilmektedir. Temiz Türkçesi ve üslubu ile de kültür hayatımıza "Tarihi Sevdiren Adam" olarak geçmiştir. Tarih ilmiyle dolu olarak geçmiş 56 yıllık ömrünün sonunda, 1937 yılında vefat etmiştir.
2)Ahmet Refik ve arkadaşları tarafından düzenlenen bu gezi Trabzon, Gümüşhane, Erzincan, Erzurum, Artvin ve Batum\'u kapsamıştır. Bu yazıda gezinin sadece Gümüşhane kısmına değinilmiştir. Ayrıntılı bilgi için Bkz.Yunus Zeybek; Kafkas Yollarında Hatıralar ve Tahassüsler (Ahmet Refik), İstanbul, 2001
3)Ardasa, Gümüşhane\'nin halihazırdaki ilçelerinden biri olan Torul\'un eski adıdır. Ayrıntılı bilgi için Bkz. Selahattin Tozlu 19.y.y da Gümüşhane, Erzurum, 1998, s. 17-24
4)Kabaktepe Zaferi\'nin yaşandığı -günümüzde de şehitlik olarak düzenlenen- bu bölge Kürtün\'ün batısında yer alır.
5)Bu dönemde "Tekye", günümüzde ise “Tekke” olarak isimlendirilen köyün eski adı "Selseki"dir.
6-7)Bu köylerin 19. y.y. daki durumlarıyla ilgili geniş bilgi için Bkz.Selahattin Tozlu, a.g.e., s.34