Yazdırdığınız Makale: YAŞAMIN NEFESİ ÖZLEM.


YAŞAMIN NEFESİ ÖZLEM

 
İnsanlık tarihinde ilk özlemi Hz. Adem,  Hz. Havva anamız için yaşamıştır. Şeytanın oyununa geldikten sonra cennetten kovulan Hz. Adem ve Hz. Havva, dünya denen bu mekanda farklı yerlere atılmışlardır. Hz. Adem, yüce Allah’a dua ederek yalvarmasıyla Havva anamıza kavuşmuştur.

Hz. Yakup da dünya bir yana o bir yana olan, küçük oğlunu, göz bebeği Yusuf’unu küçücük yaşında kör kuyularda kaybetti. Yıllarca onun hasretiyle yandı kavruldu. Senelerce gözyaşı döktü. Esen rüzgâra, uçan kuşa Yusuf’unu sordu. Yusuf’un hasretine olan özleminden ağlayarak gözlerini kaybetti. Ama kavuşma umudunu hiç yitirmedi. İlahi takdirle, sonunda yılların hasreti bitti. Yakup peygambere Yusuf’un gömleği getirildi. Oğlunun gömleğini öpüp koklayınca Hz. Yakup’un yıllardır görmeyen gözleri açıldı. Hz. Yakup, Kör kuyuya atılan Yusuf’unu yıllar sonra Mısır kralı olarak buldu. Yakup Yusuf’una kavuştu.

İnsanoğlu, yeryüzünde var olduğundan beri özlem vadisinde öylesine ağlayıp inleyen bir aşk delisi oldu ki, o cilveli, selvi boylu, mahmur bakışlı sevgili için bazen deli divane olup çöllere düştü, bazen de sevgiliyle arasına giren dağları yüreğindeki sevda volkanıyla parçalayıp, sevda çöllerinde susuz kalan âşıklar bahçesine kanallar açtı. Nice azat gönüller, aşk bahçesinde sürme gözlü sevgilinin kul kölesi oldu. Divan Edebiyatımızın büyük şairlerinden Nefi, bir beyitinde:

“Yar olmayıcak zehr-i sitemdir bana bade
  Bilmem nice def-i gam-ı hicran iderim ben”   

Yani, sevgili olmayınca, bade bana zulüm zehri olur, bilmem ayrılık gamını nasıl giderebilirim, def edebilirim ben. Diyerek sevgiliye karşı duyduğu özlemi dile getirmiştir.

İnsanoğlu sadece karanfil kokulu, gonca ağızlı, gamze yanaklı, selvi boylu perilere özlem duymamıştır. Gurbette, sılanın hasretiyle sıtma nöbetlerini yakalanmış, gökyüzünde salınarak uçan turnalarla sılaya haber gönderip bir nebzede olsa özlemini gidermeye çalışmıştır. Bir halk türküsünde:
“Uçun turnalar uçun sılama doğru

Benden selam götürün o yâre doğru” dizeleri gurbette, sılaya duyulan özlemi dile getirmektedir.         

Mevlana ve Yunus Emre gibi ulularda yüce yaratıcıya kavuşmanın özlemiyle yanıp tutuşmuşlardır. Yunus Emre bir ilahisinde sevgiliye duyduğu özlemi şöyle dile getiriyor:

“………

Sofilere sohbet gerek, Ahilere ahret gerek

Mecnunlara Leyla gerek, bana seni gerek seni

Eğer beni öldüreler, külümü göğe savuralar

Toprağım anda çağıra, bana seni gerek seni

Cennet cennet dedikleri, birkaç köşkle birkaç huri

İsteyene sen ver onu, bana seni gerek seni

Yunus söyler benim adım, gün geçtikçe artar odum

İki dünyada maksadım, bana seni gerek seni “

Benim naçizane özlemim ise: Kahpelerin hain saldırıları sonucu her sabah şehit haberleriyle uyanmamak, özgürlük maskesi altında televizyonlara çıkıp, bölücülük çığırtkanlığı yapanların konuşmaları esnasında elektriklerin kesilmesi ve böylelikle sinir katsayımın yükselmemesi, Cahit Sıtkı Tarancı’nın bir şiirinde dediği gibi:

“……..

Memleket isterim

Ne zengin fakir ne sen ben farkı olsun;

Kış günü herkesin evi barkı olsun.

Memleket isterim

Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun;

Olursa bir şikâyet ölümden olsun.”

Sevgili Kuşakkaya okurları, sizce özlemlerime kavuşabilir miyim? Ne dersiniz?