Yazdırdığınız Makale: AMAÇSIZ MÜCADELELER.


AMAÇSIZ MÜCADELELER

 

            Bugünlerde, İstanbul’un fethinin 553. yıl dönümü kutlamaları ile birlikte, bazı kesimler tarafından, Türk tarihini adeta karalamaya çalışan açıklamalarda gündeme gelmeye başladı. Bu açıklamaların bazıları Ulubatlı Hasan’ı bazıları ise Karadan yürütülen gemileri hedef aldı. Ben merak ediyorum, bu açıklamaları yapanlar hangi amacın hizmetindeler?

            Bir yeniçeri askeri bir bayrak dikmiş. O kahramanlığı gösteren askerin adı ha Ulubatlı Hasan ha başka bir şey. Bu yiğidin tarih sayfalarında anılması yanlış mıdır? Ya da o gemilerin karadan yürütülmesine inanmayıp ta, karada yapıldığına inanmak hangi mantığın getirisidir. Ben bu gibi olayları anlamıyorum. Neden tarihimizde, sahip çıkmamız gereken bu gibi büyük değerleri karalamaya çalışırız ki? Tüm toplumlar bu gibi şeylerle övünürken biz niye adeta reddediyoruz.

            Bu konuda detaylı bir açıklama yaparak, konuyu daha da derinleştirmek ve körüklemek istemiyorum. Söylenecek tek söz; bu insanlar ve olaylalar bizim tarihimizin dönüm noktalarıdır ve en az Çanakkale zaferi kadar önemli zaferlerdir.

            Bir başka husus ise, ilimizde bu günlerde gündeme sık sık alınan, ama çözüm üretmek yerine körüklenen bir konu. Şiddet olayları ile ilgili, herkes bazı açıklamalar yapıyor, bir şeyler söylüyor ya da yazıyor. Peki, kim ne yapıyor. Hadi bakın bakalım çevrenize. Hani herkes evinin önünü süpürse, süpürülecek bir yer kalmaz denir ya, buda öyle bir durum. Herkes kendi çocuğuna terbiye ve ahlak yönünden gerekeni verse, o şiddet olaylarına karışacak kimsecikler kalmaz diye düşünüyorum. Ama bunu kim yapacak? Terbiye vermek konuşmak kadar kolay değil. O nedenle konuşmayı tercih ediyor birçok kesim. İşte sorunlarda burada başlıyor. Yani neredeyse şiddet diye diye, halkı şiddet budalası durumuna getirdiniz.             Peki, yaygarayı kopardık. Şiddet var diye bangır bangır bağırdık. E sonra? Kimse yok ortalıkta. Beyler komik olmayalım. Amaçsız mücadele vermenin bir anlamı yok.  Sorunlar tekrarlanarak çözülmez. Birlikle beraberlikle ve akılla çözülür. Peki, burada kime ne görev düşüyor, bunu irdeleyelim.

            Vatandaşlarına tamamına, başta kendi aileleri olmak üzere, kendi çevrelerindeki insanlara, mümkün olabildiğince sağduyulu olmayı aşılamak ve insani değerler ölçüsünde davranışlar kazandırmak düşüyor. Güvenlik güçlerine, bu şiddet olaylarına karışan insanların, bu olaylara karıştıktan sonra tutuklamak yerine, karışmadan önce engelleyebilmek için gereken önlemleri almak düşer diye düşünüyorum. Ancak herhalde mevcut hükümet bunun tam tersini düşünüyor olsa gerek ki, hala bu yönde kanun çıkarmak yerine, polisi iyice aciz kılan düzenlemeler getiriliyor.

            Geldik işin en can alıcı kısmına. Yetkililere. Bu gün bizleri yönetenlere, yaptıkları kanun düzenlemelerinde ve yenilemelerinde adil olmak ve akılcı olmak düşüyor. Aksi halde, bu günkü sorunlar yaşanacaktır. Kelebek bıçağı silah saymayan, polisin müdahalelerini kısıtlayan, emniyet teşkilatını köşeye sıkıştıran, vatandaşı borç batağında bunalıma sokan, banka faizlerinin on katını bulan Bağ-Kur faizlerini uygulayan düzenle şiddet önlenemez. Gelin önce eğitim sistemini irdeleyin. Bu alanda bir düzenleme yapın. Türk kültürüne ve tarihine yakışır, yetenekleri ve becerilerin doğrultusunda eğitim almaya imkân sağlayan bir eğitim sistemi getirin. Ondan sonrada, diğer alanları yavaş yavaş düzenleyin. O zaman bu sorunların kendiliğinden çözüleceğini göreceksiniz. Bizler vatandaş olarak üzerimize düşeni yapıyoruz ve yapmaya da devam edeceğiz. Sizleri de görevinizi yapmanın gururunu yaşamaya davet ediyorum. Saygılarımı sunuyorum. Esen kalın.