Yazdırdığınız Makale: SIRADANLAŞAN KUTLAMALAR....


SIRADANLAŞAN KUTLAMALAR...

 
        BAŞIMIZIN TACLARI...
    Yazımıza başlamadan önce hafta sonu idrakını anladık mı? Anlar mıyız? Bilemem.Anneler gününe değinmeden geçemeyeceğim. Haftada bir gazetemiz çıktığından biz gündemi geriden takip ediyor gibi görünsek de aslında dünya kadınlar gününde mayıs ayına ithafen duygularımızı dile getirmiştik. Kuşakkaya gazetesinde ki köşesinde Sayın İsmail HAYAL öyle bir yazı yazmış ki insanın gözlerinin dolmaması elinde değil. Hatta bazı mesleki çevrelerden "neredeyse hüngür hüngür ağlayacaktım" ifadelerine bile şahit oldum. Bu duygusal yoğunluğu yumuşatma babın da İsmail Hocamıza da takılmadan geçemeyeceğim. Sayın Hocam sizin annenizin yaptıklarını neden yenge hanım yapmıyor da etleri çocukların önüne siz koyuyorsunuz? Şimdi annemi daha iyi anlıyorum derken sanki yenge hanım çocuklarla ilgilenmiyormuş gibi bir hava ortaya çıkıyor? Kulağına gitmesin benden söylemesi :)) Buradan tüm annelerin anneler gününü bir kez daha kutluyoruz...

        GÜN GÜN KUTLAMA...

        Efendim Geçen hafta içerisinde anneler gününün yanı sıra Hemşireler günü ve Eczacılar günü kutlamaları da vardı. Eczacılık Fakültesi son sınıfta okuyan  kardeşime telefon açıp Eczacılar Gününü kutladığımda, buruk sesle sağol abide kimsenin hatırladığı veya ciddiye aldığı yok deyince sen yine şükret dedim.Ben mühendisimde ne oldu? Benim hiç böyle günüm falan da yok deyince gülüştük...Esasen düşünülmesi gereken noktalardan biride bu gün kutlamalarının bayağılaşması,sıradanlaşmasıydı...Hangi meslek  olursa olsun toplum içerisinde hak ettiği saygınlığı göremedikten sonra her yıl,gün  kutlamışsın çokta önemli değil.Ayrıca o kadar çok gün var ki her işe bir gün bulmuşuz şartmış gibi...Birazda günlerin sıradanlaşmasında bunun da rolü olsa gerek...Bu kutladığımız milli ve dini bayramlarımız,annelik,babalık ev hanımlığı müesseseleri  için de geçerli.Artık hep söze ah    nerde o eski bayramlar, nerde o eski günler diyerek başlıyoruz.Eskiden bir kızı istemeye gittiklerinde    ne mühendis ne doktorlar istedi de vermedik söylemi ile mesleklerin saygınlığı dile getirilmeye  çalışılırdı.  
      
        Doktor, mühendis,avukat,Hemşire,Eczacı,Öğretmen daha adını yazamadığımız bir çok meslek bu gün maddi veya manevi hak ettikleri saygıyı ve değeri alabiliyorlar mı acaba?

        YA ÖĞRETMENLERİMİZ...
       
Bu konuda en çok değer vermemiz gerekenin başında annelerimiz geliyor, yani kadınlarımız...Onların yeri tartışılmaz bile onun için onları Taht koltuklarına bırakarak mesleki manada Öğretmenlerimize değinmek istiyorum buna değinirken de bir hatıramı sizinle paylaşacağım...

        Sene 1996 Köse ilçemizin Salyazı Beldesine ablamların yanına misafirliğe gittim.Eniştem burada sınıf öğretmeni olarak görev yapıyordu.O sıralar ben üniversite de öğrenciydim.Eniştemin ile beraber okula gidip dersine girdim,arka sıraya oturdum dersi dinlemeye başladım,ders sonunda enişteme dedim ki işiniz gerçekten zor bana milyarlar versen ben sınıf öğretmenliği yapamazdım,meşrebime uymuyor.Eniştem Konyalı şivesiyle "Aslanım bu işler sabır ister " dedi.

        Şimdi Bu gün Avrupa ülkelerine baktığımızda  öğretmenler maddi ve manevi olarak el üstünde tutulurken bizde öğretmenler maddi olarak hak ettiklerini alamadıklarının yanı sıra manevi olarak ta eskiden duyulan saygının gün geçtikçe azalma gösterdiği de bir gerçektir....Bu durum diğer meslekler içinde geçerlidir bir günün içinde kutlayıp geçiyoruz maksat adet yerini bulsun.Ne zamanki hakkını vererek adet yerini bulsun mantığından çıkarsak, meslekler onure edilirse o zaman ileriki nesilde mesleklerini maddi manada seçmeden ziyade yüklemiş olacağı manevi misyonun tadını hissederek yapma eğiliminde olacaklardır...

        DERDİM DERDİME DERMAN İMİŞ...
        Bir ülkenin düzelmesi toplumun kendini düzeltmesine bağlı ise öncelikle değişimi kendimizde başlatmamız gerekecektir. Yani önce bu düzelmeye niyet edeceğiz, derdimizle derleneceğiz. Tüm toplum bunu kendine dert edindiğinde düzelme kendiliğinden gelecektir.

        Başlama noktamıza gelecek olursak Toplumun temel yapı taşı olan anne,baba ve çocuklar. Sorumluluğun birinci muhatabı olarak her zaman dediğimiz gibi biz babalar...Biz düzgün olursak eş düzgün olur.Düzgün eş iyi bir anne,iyi bir anne den iyi evlatlar sonuçta sağlıklı toplum olmada ilk adım tamamlanmış olur...

    İkinci adımda çocuklarımızın eğitimi, bu eğitimi veren öğretmenlerimiz... Mesleki olarak en mağdurlarımız...Devlet öğretmen açığını öğretmenle kapatmalı başka meslekleri monte ederek değil ve öğretmenlerin hak ettikleri maddi ve manevi destek biran önce verilmelidir. Burasını da  düzeltir isek  ikinci basamağı da geçmiş olacağız...

    Üçüncü adımda toplum içerisinde bulunan diğer yan diyebileceğimiz meslek gruplarının gelişmişliğini ve aktivitesini sağlarsak; Mutlu,huzurlu geçmişine bilen,maddi ve manevi mirasına sahip çıkan geleceğine güvenle bakan bir nesil yetiştirebiliriz.

        Bu üç adıma atabilmek için zeminimiz ADALET olmalı ki ayakta kaymadan durabilelim.
       
        Saygılarımla...