Ara
Gümüşhane
Kapalı
5°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
42,5828 %0.06
49,6682 %0.03
5.743,41 % -0,05
AHŞAP MİMARİMİZİN KAYBOLAN ÖRNEKLERİ; YÜCEBELEN KÖYÜ AMBARLARI

AHŞAP MİMARİMİZİN KAYBOLAN ÖRNEKLERİ; YÜCEBELEN KÖYÜ AMBARLARI

YAYINLAMA:

Geleneksel Türk halk mimarisinin özellikleri yapıların usta-çırak ilişkisi içinde yetişen kişiler tarafından inşa edilmesi, yapı sahibinin inşa sırasında bizzat çalışması, coğrafya ve iklime bağlı olarak da malzeme tercihi yapılır. Tercih edilen bu malzemenin bölgenin dokusu ile bütünlük sağlaması, yapı sahibinin ve bölgenin ekonomik uğraşılarına göre şekillenişi, bahçe içerisinde bulunması, inanç değerleri, ev sakinlerinin büyük aile özelliği göstermesi ve buna bağlı olarak yaşam alanları oluşturması, komşuluk ilişkilerinin şekillendirmesi, kiler ve ambar gibi depolama ihtiyacı duyulan anlayışlar şeklinde sıralanır. 

Karadeniz’de genellikle tümüyle ahşaptan yapılmış yapılar, farklı bir yapım tipolojisinin ve farklı bir geleneğin örneklerini sergiler. Evlere baktıkça kırsal mimarinin sade ve gösterişsiz boyutları dikkati çeker. Sadece doğasıyla değil kültürel değerleriyle de güzel ve eşsiz bir bölge olan Doğu Karadeniz’de bulunan Gümüşhane’nin kuzeyinde yapılan araştırmada yerleşim ve mimarlık açısından farklar görülmeye başlar.

Gümüşhane ili, Torul İlçesi Yücebelen köyünde bulunan halk mimarisinin en güzel ürünü ambarlardır. Bir zamanlar evlerin yanında veya önünde tahıl, un, mısır vb. gibi gıda maddelerinin saklandığı, çatı katında ise özellikle mısır kurutulan, bunun yanı sıra çok çeşitli gıdaları kuru bir ortamda saklama, kemirgenlerden koruma işlevini de yerine getiren Yücebelen köyündeki ambarlar, Karadeniz bölgesinde değişik isimlerle anılan Nayla, Sarender veya Serenderler’den daha farklı bir mimariye sahiptir.

Eski ustalar ambar kerestelerini kol hızarında biçip montajını kendileri yaparlar. Ambar için seçilen alanda önce 40 - 50 cm derinliğinde bir temel kazılarak buraya bir dikdörtgen alan oluşturacak şekilde dört adet kalas ve o dikdörtgenin ortasına bir uçtan bir uca çapraz olarak uzatılan bir denge kalası yerleştirilir. 2,40 cm’lik  8 tane de kalas da dikine atılır. Bu dikine kalasların üstüne yine oluk açılmış 4 tane kalas daha geçirilir. Bundan sonra içinin bölmeleri ve çatısı yapılarak ambar tamamlanır.

Ambar için kullanılacak ahşap kalaslar planya ile şekillendirilmektedir. Keskiyle oyulan ve alt döşemede kullanılan 15 x10 ebadında uzun kalasların yatay olarak uzatılarak bu oluğa aynı ebattaki kalasların dikey olarak oturtulması yöntemiyle oluşturulur.Tavan 1 x15 cm. ebadında biçilen iki kat tahta ile kaplanır. En üstüne de 3,5 - 4 metre ebadında kesilerek yine geçme usulüyle birleştirilmiş kalaslar ambarın gövdesini örtecek şekilde dışarıya doğru uzatılarak çatı yapılır. Eskiden tamamen tahta olan çatı kaplamasında (hartama) kullanılırken ahşabın hem çabuk çürümesi hem de pahalı olması nedeniyle son zamanlarda saç kullanılmaktadır.

Geçme Tekniği" ile yapılan ambarın "Beşik Örtüsü" denen çatısında ile ön tarafta girişi sağlayan kapının dışında hiçbir yerinde çivi kullanılmamaktadır. Ustalar derki; ambar tahtasına çivi vurulmaz. Neden derseniz çivi ağaç kurduna yol olur. İlle de vurulacaksa, çivi kendi ağacından olmalı. Ambar dediğin geçmeli olmalı ve gürgenden yapılmalı. Geçmeleri tam denk getirdin mi korkma çürüyüp kalacak diye. Bırak böceği, rüzgâr bile geçemez aradan. Ambar ustalarının yaptıkları bu muhteşem eserlere kazıdıkları, çaktıkları bir sembolleri, özel bir işaretleri olmadığı halde çaktığı çivinin bile yapanın işçiliğini yansıttığı söylenir ve işin erbapları hangi ambarı kimin yaptığını bilebilmektedir.

Ambara üçayak merdiveni çıktıktan sonra, 150 cm yükseklikte, 76 cm. genişlikte kilitli kapının açılmasıyla girilir. Girişte 1.20 cm, eninde 2.10 cm. boyunda hol bulunur. Hol’un hemen orta kısmında 90 cm yüksekliğinde 80 cm eninde ikinci bir kilitli kapının açılmasıyla ambarın içine girilir. İçeride 80 cm eninde,70 cm genişliğinde,70 cm derinliğinde dört adet bakliyat ve tahıl koymak için göz bulunur. Bu gözlere hasat sonunda kaldırılan mahsul doldurulur. Ambarın içinde tahıl konulan bu gözlerinin dışında yan duvarlarda üç sıra halinde raflar bulunur, bu raflara fındık, ceviz gibi daha hafif mahsuller çuvallanarak konur.  Ambardan hol’e çıkıldığında üst kısımda çatı katında tahıl kurutmak için bir alanın olduğu görülür. Ambarın çatısı hartama ile kapatılmıştır.

Kıtlıktan berekete, anıdan umuda yapılan yolculukta bu kutsallığa kesmiş mekânları bünyesinde barındırmaktan, onlarda dinlenip günü geldiğinde hayata taşacak coşkuyu düşlemekten memnundur ambarlar. Ayrıca yağmur, kar, dışında insanla kendini örselemeyeceği bir mesafede durmaktan da hoşnutturlar. Yan yana ya da karşı karşıya ama birbirleriyle sırlarını söyleşir, geleceği düşler gibi sıralanırlar.  Nice kuşağa meydan okuyan ambarlar hala heybetle durmasına rağmen yaşlandığı için emekliye ayrılanlar dışında belki de yıkılanlar da olmuştur. Ambarlar artık bugün yorgun. Artık içlerinde eskiden taşıdığı zenginlikleri barındırmıyor, şükür ve umutla harmanlanmış bereketleri kucaklayamıyor, yanlarına yeni ambarlar konamıyor. Yücebelen köyündeki ambarlar incelendiğinde onun ne kadar estetik, ne kadar işlevsel, ne kadar kendine has sağlam bir mimari yapısı olduğu görülecektir. Torul İlçesinin Yücebelen köyüne özgü olan bu kültürün ne kadar zengin olduğu, estetik olduğu, korunması gerektiği, günümüz işleviyle buluşturularak yeniden yapılabileceği ve yaşatılabileceği üzerinde durmak lazım. İnsanlar sanki akılları başlarına gelip onlara değil asıl kendi geleceklerine sırt çevirdiklerini, oysa kurtuluşun yeniden toprağın karnını yarmakta, toprağa dört elle sarılmakta olduğunu anlayacaklarmış gibi bekliyor. 
Umut işte…

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *