Allah’ın Kapısından Kul Kovulmaz

Geçen haftaki yazımızda tövbeden ve tövbe etmenin şartlarından bahsetmiştik. Bu hafta da çok önemli bir konuya; adeta kanayan bir yaramıza değinmek istiyorum. Nedir o diyecek olursanız dostlar, Allah’ın kapısından kul kovmaktır derim. Öyle şey olur mu dediğinizi duyar gibiyim. Ama oluyor maalesef…

Unutmamak lazımdır ki tövbeleri kabul eden ancak Allah’tır. Ondan başka kimsenin cenneti veya cehennemi olmadığı gibi, nihai olarak ondan başka yargılayacak bir merci de yoktur. Bir kul tövbe edip, Allah’a yönelmişse onun tövbesini makbul saymalı ve geçmiş günahlarını yüzüne vurmamalıyız.

Olur ya insan -Allah muhafaza- zinaya düşmüştür, kumara müptela olmuştur, faiz yiyordur vesaire vesaire… Sonra Allah kalbine bir hidayet tohumu atar, bu adam bütün günahlarından pişman olur ve Allah’a döner. Dönemez mi? Hem de öyle bir dönüşle döner ki, Allah katında meleklerden bile üstün olur. Yeter ki kalpte samimiyet olsun. Sonra toplum içinde tövbesi duyulduğu vakit bazı boşboğazların şöyle dediğini duyarsınız; “ya ne tövbesi! Biz senin ‘cemaziyelevvel’ini de biliyoruz!” Pes! Ne çirkin bir söz! İşte böylelerini şeytan bedavaya işçi diye tutmuştur. Allah’ın kapısına geleni kim kovabilir?! Peki ne demeli? “Allah mübarek etsin, Rabbim tövbeni kabul etsin, inşallah biz de tam manasıyla Allah’a yöneliriz” diyerek onu daha çok teşvik etmelidir…

Yoksa Allah’ın rahmet eşiğine yüz sürmüş ve pişman olmuş bir kulu, Allah Teala huzuruna kabul ederken bizim ona “git! Senin ne olduğunu biz biliyoruz!” demek şeytana bedava amelelik yapmaktan başka bir iş değildir. Oysa bizler, Allah Teala’nın bizi Kur’ân-ı Kerim’inde anlattığı gibi iyiliği emreden, kötülükten ise sakındıran bir ümmetiz. Yüce Rabb’in ilahî dergahından kovmak şöyle dursun, pazarcının mallarını bağıra bağıra satmaya çalışmasından daha fazla bir şevkle ve hevesle insanları tövbeye çağırmalıyız. Evet, böyle olmalıyız. Çarşıda-pazarda, köşe başında, evde, okulda, işyerinde kısacası bir müslüman olarak her yerde, tövbe tezgahını kurmalı ve her fırsatta insanları Allah’a karşı samimâne bir şekilde yönelmeye teşvik etmeliyiz. Bu bizim imanımızın, var oluşumuzun temelidir. Yoksa elimizde Kur’ân, dilimizde “estağfirullah, estağfirullah” kelimeleri olmadıktan sonra bizim ne kıymetimiz var?

Bu hususları daima birbirimize hatırlatmalıyız. Çevremizde tövbekar olanlar varsa muhakkak onları ufak hediyelerle dahi olsa tebrik ve teşvik etmeliyiz. Asıl kınamamız gereken kişi tövbe edenler değil, tövbe edenleri ayıplayanlar olmalıdır.

Hem unutmamak lazımdır ki bir kimse tövbe eden kardeşini ayıplarsa, o ayıpladığı günahı işlemeden ölmezmiş. O yüzden çok dikkatli olmak ve ancak kendi nefsimizi ayıplamak lazımdır. Herkesin Allah’ı var. Biz de kimsenin yazıcı meleği değiliz. Hesabı gören de, kullarına yeten de Allah’tır.

Hazreti Peygamber’den nakledilen bu hadis-i şerif asla aklımızdan çıkmasın; "Kınamayınız, kınadığınız şey başınıza gelmedikçe ölmezsiniz."

Vesselam…

Recep ÇELİK

İmam-Hatip

Dini Sorularınız için;

recepcelik2925@gmail.com

YORUM EKLE