Gümüşhane Haberleri
2013-07-16 15:07:54

GÜMÜŞHANE ...

Engin Doğru

16 Temmuz 2013, 15:07

"Vatan, Antalya’da bir mavi su, Posof’ta bir çorak tarla, Gümüşhane’de bir yemyeşil bahçe" demiş ozan. "Dağ içinde bağ" deyiminin pek yakıştığı Gümüşhane, tarihindeki meşhur bahçelerini bugün biraz arasa da, sert ve sulu, hoş kokulu elması, onlarca çeşit armudu, pestile ve köme’ye lezzet veren dutu, uluorta bitiveren, bol dikenli, vitaminli kuşburnuyla halâ gözde.

Aslında Gümüşhane’yi anlatmak için söze Zigana’dan, şehir kapısının kilidi olan o ünlü geçitten başlamak gerek. Trabzon’u Erzurum’a, oradan da İran’a bağlayan yolun en zor aşılan, geçit vermedikçe adı kulaktan kulağa yayılan Zigana’nın bağrında bugün yaklaşık 2 kilometre uzunluğunda bir tünel var.

Ama manzaranın tadını çıkarmak isterseniz, teknoloji harikası tüneli bir kenara bırakıp eski han kalıntılarına da rastlayabileceğiniz o kadim yolu kullanabilirsiniz. Zigana Dağı Turizm Merkezi tesislerine giden yol tünele girmeden solda kalıyor. Kışın kayak, yaz geldiğinde de çim kayağı yapılan bu dağlar en rağbet gören yerlerin başında geliyor. Zigana Dağı’nın ardındaki Kadırga Yaylası ise, yayla zengini Gümüşhane’nin irili ufaklı 380 yaylasının en ünlüsü. Temmuz ayının üçüncü cuması yaylada yapılan geleneksel yayla şenliklerine 25-30 bin kişi katılıyor.

Bu "şehir" konumunun verdiği tezatları içinde barındırıyor; aynı zamanda bu tezatlarla zenginleşiyor. Ne kara iklimi hakim diyebiliriz buraya, ne de deniz iklimi. Sarp, çıplak kayalıklar bir yanda, yeşilin her tonuna bürünmüş ormanlar diğer yanda. Birinin elinde kemençe, diğerinin elinde tulum, kiminde de davul zurna. Toprağın rengi bile değişiyor çoğu yerde.

Seyyahın gözünden Gümüşhane;

1869 yılında  şehri ziyaret eden Fransız tabiat araştırmacısı Theophile Deyrolle, Gümüşhane bahçeleri   hakkında şunları yazar:

"Bayburt yolu, bir müddet iki yanında meyve bahçeleri uzanan Harşit suyunu takip eder. Bu bahçelerin büyük bir kısmı su basan arazide yapılmıştır "

T. Deyrolle, Gümüşhane bahçelerini tanıtırken şöyle der:

"Ardasa'dan Gümüşhane'ye bir saat kalıncaya kadar Harşit Çayı'nın mecrasına çıktım. Yeşillik olarak bodur bir takım ağaçlar, meşe ve çamlar vardı. Etraf çoraktı. Kayalar beyaz, kireçli idi. Fakat yolun bir dönemecinde gözlerimi şirin bir manzara aldı. Köpürmüş suların kenarında, meyve ağaçlarının ortasından hanlar ve değirmenler yükseliyordu. Gümüşhane'ye geliyordum. Bu şehrin bahçelerinin bana mübalağalı bir dille methedilmiş olduğunu anlıyordum. Yeşillikler içinde kıvrılan bir yatakta akan Harşit çayı boyunu çıkıyordum. Murad Hanı'na vardık. Artık burada Harşit suyu küçücük bir dere halini almıştı. Ulu ağaçların, meşelerin, kavakların, kızıl ağaçların yerlerine de bodur bir takım ağaçlar kaim olmuştu. Yabani elmalar ve ahlatlar, meyve ağaçlarının son izleri olarak görünüyordu"

Deyrolle 1869'da evinde misafir olduğu Gümüşhaneliden naklen, İl’deki meyvecilikle ilgili şunları yazmaktadır.

"Uyumadan, ev sahibinden ve akşam yemeğine çağırdığı misafirlerinden, memlekete dair işittiğim şeyleri not ettim. Gümüşhane'de meyve ticareti mühimdi. Ortalama olarak yılda 200.000 kuruş tutuyordu. Armut sandıklarla Trabzon, İstanbul ve Erzurum'a sevk ediliyordu. Sevkiyatın zamanı da, bozulmamaları için, meyveler tam olmadan, Eylül ve Ekim aylarında yapılıyordu. Elmalarına gelince, elmacılık aleminde şöhretli olan Amasya elmalarıyla rekabet ediliyordu. Aşıcılık sanatı bu memlekette çok ileri gitmişti. Bahçelerde her dalında başka başka çeşitleri bulunan meyve ağaçları gördüm. Gümüşhane; Erzurum, Bayburt ve Trabzon'a pek çok kiraz gönderir. Erik ve kayısı ve beyaz dut, evlerin taraçalarında serilerek güneşte kurutulur. Kırlar da yabani meyve ağaçlarıyla dolmuştur. Bütün sahil boyunca olduğu gibi, bağlar, hemen hiç bakılmayarak yetişir, ağaçlara serbest serbest sarılırlar". .. 

Yer Altındaki Düş; Gümüşhane Mağaraları;

Pamuk beyazı bulutları yırtarak gökyüzüne yükselen büyüleyici güzellikteki dağların dış dünyadan kıskançlıkla gizlediği yüzyıllardır büyümeyen saf bir çocuk gibidir Gümüşhane. Bu yönüyle o, yaşayan bir bilmeceyi andırır. Bu bilmeceyi çözmek için esrarlı doğasına karışmak, sırrını paylaşmak, küçük dünyasında kaybolmak gerekir. Dağların avucunda ki bu Kent’te, yine dağların sakladığı mağaraları gezerken, kanayarak oluşturdukları şekiller üzerine hayal kurmayı düşlerken, garip bir medeniyetle karşı karşıya olduğunuzu hissedersiniz.

Milyonlarca yılın sessizliklerinde, kendilerini sır gibi saklayan mağaralar, erdemli bekleyişlerini insanoğlunun gözlerinin değmesiyle yeni bir hayata aktarıyorlar. Karanlık korku verirken bizlere, onların doğal örtüsünü oluşturuyor. Mağaraların korktuğu ise insanoğlu, tüm güzellikler gibi yok edilmekten ve bozulmaktan korkuyorlar.
Belki de dağların düşündüğü yerlerdir mağaralar. İnsan içine girdiğinde kafasını yormadan edemiyor, o suskun silüetleri, çehreleri, boncuk boncuk billurları, dalgalanan beyazlıkları, muma benzer sönmesi imkânsız bu yükseltileri insanın bitmez tükenmez merak duygusunu iğneleyip duruyor. 

Gümüşhane’de turizmin önemli unsurlarından olan bu mağaralardan 24 adet bulunmaktadır. Karaca Mağarası, Arılı Mağarası, Ardıçlı Mağarası, Üç bacalı Mağara, İkisu Mağarası, Altıntaş Mağaralarının mağaracılık literatüründe yeterli kriterleri taşıması nedeniyle turizme açılması için çalışmalar yapılmış, bunlardan Altıntaş mağarası ise yakın zamanda turizme kazandırılacak. Karaca Mağarası ise bölgede en fazla ziyaret edilen turistik mekânların başında yer almaktadır..

Geçmişin zarif edasını taşıyan eski Gümüşhane Evleri;

Gümüşhane, bakir doğasıyla da dikkat çekiyor. Ortasından geçen Harşit çayının iki yakasına yaslanmış olan il, özgün bir mimariye sahip. Gümüşhane mimarisinin en ilgi çekici unsurlarından biri, kuşkusuz eski evler…  Zamana meydan okur gibi günümüze dek ayakta kalmayı başarmış; mimari üslubu, yapı malzemesi, çatısı ya da balkonuyla dimdik duran, geçmişin zarif edasını taşıyan eski evler… Bu evlerin hemen hepsi, eskinin o ince zevkini günümüze taşıyan örneklerle dolu. Coğrafi yapının,iklim koşullarının ve içlerinde yaşanan hayatın biçimlendirdiği Gümüşhane evlerinin güzelliğine kapılarak başlanan yolculuk sizi eski Gümüşhane’ye (Eskişehir) götürür.
Geçmişin 60 bin nüfuslu zengin maden kentinin kalıntılarına. Bugünkü kentin güneybatısında Musalla Deresi vadisinin dik yamaçlarında 1500 metrelik yükseltiler arasında yer alır Eski Gümüşhane. Çeşitli uygarlıklara sahne olmuş kentin bulunduğu bölge, bugün Süleymaniye adıyla Gümüşhane’ye bağlı bir mahalle olarak bilinir. O dönemden günümüze ulaşmış tarihi eserler ve dev bir şato gibi yükselen Canca Kalesi’nin yanı sıra geniş bir alana yayılan kent kalıntıları, sönmeye yüz tutmuş bir ihtişamın son tanıkları olarak ziyaretçilerini karşılar…

Vadilerdeki Güzellikler; Gümüşhane Şelaleleri

Gümüşhane, doğası gezenlere farklı ve eşsiz güzellikler sunar. Labirenti andıran derin vadilerin içinde yer alan dağlarda şelaleler sizi sürprizlileriyle karşılar. Gümüşhane çevresinde Tomara, Örümcek, Halgent, Artabel şelaleleri turistik açıdan gezilip görülebilecek ve çevresinde piknik yapılabilecek alanlar sunmaktadır. 


Yörede kırk gözeler olarak bilinen, Tomara şelalesinin ilginç birde hikâyesi var. Köyün çobanı her gün sürüyü ıssız bir yere götürüp orada abdest alıp namaz kılarmış. Sürünün yalnız kaldığını söyleyen köylüler bu durumdan hoşnut olmazlar ve çobanı muhtara şikâyet ederler. Bir gün muhtar ve köyden birkaç kişi çobanı gizli gizli takip etmişler, çobanın sürüyle aynı yere gittiklerini görmüşler, köylüler tarafından izlendiğinin farkına varmayan çobandeğneğini yere vurarak çıkan suyla hem abdest almış hem de sürüsünü sulamış. Bu arada kendisini köylülerin izlediğini fark edince, kavalını ve çoban değneğini fırlatmış değneği bugün Seydibaba köyü sınırları içerisinde yer alan dağın göğsüne düşerek oradan şelalenin akmasına sebep olmuş, kavalı ise Çamoluk civarında bir başka dağa düşerek orada şelale oluşturduğu söylenir.



Ahşaba işlenen göz nuru; Sarıçiçek köy odaları

Tarih boyunca farklı kültürlerin zengin birikimiyle yoğrulan Anadolu’nun bereket yüklü  topraklarına değer katan renklerden  biri Sarıçiçek köy odaları. Tarihi İpek Yolu’nun üzerinde kurulu bulunan Gümüşhane merkeze 50 kilometre mesafede yer alan ahşaba işlenmiş göz nurunun tezahür ettiği bu evler görenleri şaşırtıyor.


Köyde yaşayanların rivayetine göre; 1773'de köyde yaşayan Hacı Ömer Ağa, gelen misafirler için özel konuk odası yaptırır. Konuk odasının iç dizaynı için bölgenin en iyi ustasını aratır ve Arhavi'den Tahir Usta ile çırağını köye çağırır. Hiç bir masraftan kaçınmayan Hacı Ömer Ağa, 100'er altın karşılığında usta ile anlaşır.


Birbirine 50 metre kadar uzaklıktaki konuk evlerinde usta ile çırak çalışmaya başlar. İki yapının sedir, tavan, yüklük, dolap, ocak ve kahve köşkü gibi iç düzenlemelere sıra gelince çırak ustasına giderek neler yapacağını sorar. Usta'dan aldığı "Bu iş için her ikimize 100'e altın verdiler. Sende ustalığını göster bende" cevabı üzerine hırs yapan çırak 2 yıl boyunca kapandığı odasında tüm ihtiyaçlarını karşılar ve işini tamamlar. Köy odalarında iş biter ve kapılar halka açılır ve çırağın yaptığı oda çok beğenilir. Bunun üzerine Tahir Usta çırağına yaptıklarından utanır ve köyü terk eder mesleği de bırakır.


Yalnızlığın keyfini süren Göller; Artabel Gölleri Tabiat Parkı

Gümüşhane İli Torul İlçesi Gülaçar Köyünden geçen Artabel deresi membaında bulunan ve yörede Yıldız Gölleri, Beş Göller, Karanlık Göller ve Aygır Gölü gibi adlarla anılan Krater gölleri Gümüşhane il merkezine yaklaşık 50 kilometre mesafededir. Gülaçar köyüne bağlı Artabel mahallesinden sonra orman yolu ile ilk şelaleye ulaşmak mümkündür. Bu noktadan itibaren ilk krater gölü olan karanlık göle altmış dakikalık bir yürütüşle ulaşmak mümkündür.

Yörede iki ayrı jeolojik zaman diliminde hüküm süren volkanik aktiviteye bağlı formasyonlarla kaplıdır. İlk aktivite üst kratesede meydana gelmiş olup sahada yayılım gösteren Andazit bazaltlarla temsil edilmektedir.Artabel deresi menbasının hemen kuzeyinde  bulunan ve ilk şelalelerin kuzey doğusunda yer alan Karanlık göl bu dönemde gelişen kayaç toplulukları ile çevrilmiş olup adı geçen volkanizmanın yüzeye çıkışını sağlayan ağız boşluğunda gelişmiştir.

Diğer göller ise; Kara Göl Dağının yamacında Beş Göl, Artebel Tepesinin kuzey eteğinde Karanlık Göl,Sofranın Başı Tepe’sinin batısında Beş Göl, Gavur Dağı doğu zirvesinde Kara Göller adı ile üç göl yer almaktadır. Yine aynı formasyon içerisinde ve sahanın en kuzeyinde Abdal Musa Tepesinde (3331 metre) Aygır Gölü, Mezra Yayla güneydoğusunda iki göl olmak üzere toplam on sekiz adet krater gölü bulunmaktadır.

Zamanın Tanığı ;  Olucak köyü Taş Evleri

Köyde ve mahallelerinde sessiz eski taş evler. Onlar hep varlar. Kimi bakımlı, kimi ayakta zor duran, kimi yıkılmış her tarafında yaşanan hikayelerin anlatıldığı evler bu gün Gümüşhane il merkezinin kuzeydoğusunda ve şehir’e  33 kilometre mesafedeki Olucak köyünde yaşamlarını sürdürmeye çalışmaktadır.

Olucak köyü yerleşim yerinin bulunduğu mahallelere baktığınızda, sanki büyük bir kaya çekiçle yontulmuş da evler, sokaklar, pencereler hata güneş öyle ortaya çıkmış izlenimi edinirsiniz. Dolambaçlı sokaklar sizi geçmişin derinliklerine götürür. Taşa dokunulduğunda çıkan her ses ilerdeki sokakta hala çekiçleri ile taş ustalarının taştan evler yaptığı hissi verir. Sokaklar da hızlı adımlar atarak çekiç sesini yakalamaya çalışırsınız.

Maharetli ustaların ellerinden çıkan Olucak köyündeki sağlam kalmış evler, yıllarca birbirine omuz vermiş insanlar gibi yan yana dizilmiş iki, üç katlı mimarileri ile  gölge sokaklar oluşmuştur. Güneşle, gölge yıllardır bu sokaklarda köşe kapmaca oynamışlar zannedersiniz. Evlerin gölgelediği dar sokaklar onlarca insana gölgelik olmuştur.Eski evlerin bulunduğu bu gölgeli sokaklarda yürüdüğünüzde içinizdeki huzuru hissetmeniz mümkündür. Olucak köyü sokaklarına girdiğinizde kendinizi duvarlarla örülmüş bir yolda buluyorsunuz. Her adımınızda geçmişten tarihe tanıklık eden bu yapılar keşfedilmeyi bekler haldeler. Bu sokak tam bitti diye düşündüğünüzde, başka bir sokağa giriyorsunuz ve sokak başındaki taştan yapılmış mimarisiyle bir çeşme karşılıyor sizi. 
 
Tarihin Derinliklerindeki Kent;  SATALA
 
Gümüşhane’nin tarihi zenginliği göz kamaştırıyor. Kelkit İlçesine bağlı Sadak Köyü’nde Roma İmparatorluğu’nun doğudaki önemli ordugâhı olarak bilinen Satala antik kenti bulunur.  Kelkit ilçesinin 17 km güneydoğusunda bulunan 120 hanelik Sadak köyü, yükseltilerin doğu eteğinde kurulmuştur. Sadak Köyü’nün Antik Çağ’daki Satala ismini taşıyan önemli bir yerleşim olduğuna ilişkin kanıtlar bulunmaktadır.

Sadak köyünde bulunan bazı tuğla parçaları üzerinde XV. Legio Apolilinares’in arması okunmuştur. Arma bugün İstanbul Arkeoloji Müzesi’ndedir. Bu parça, buranın XV. Legio Apolilinares’in komutasındaki askeri bir yerleşke olan Antik Satala olduğuna ilişkin ilk önemli işaretlerden biridir. Satala’nın, Roma İmparatorluğu’nun doğudaki en önemli askerî yerleşkesi olduğu bilinmektedir. Askeri bir yerleşke olmasına karşın, buluntular burada medeniyetin bir hayli gelişmiş olduğunu düşündürmektedir.
Satala Küçük Asya’nın nehir boylarını ve dağlık kesimlerini aşarak denize uzanan önemli ticaret ve askeri yolların yaşamsal önemde bir parçasıdır. İmparator Domitianus (MS 81–96) ve Nerva (MS 96–98) zamanında, Kapadokya Krallığı döneminde bu yolların önemi giderek artmıştır. Doğu yollarından biri, XV. Legion’un komuta ettiği Satala’dan,  Melitene’ye (Eski Malatya. Burası da Roma askeri yerleşkelerinden biridir), oradan Samosata’ya, (Adıyaman/ Samsat)  ve Suriye’ye varmaktadır. Justinianos’un ölümünden sonra şehir önemini kaybetmiştir. Heraklios zamanında Persler tarafından alınan şehir İslam akınlarıyla iyice harap olmuş, Ortaçağ tarihçileri ismini bile saptamakta güçlük çekmiştir.Bugün Sadak’ta bulunan harabeler, amfi-tiyatro şeklinde yükselen bir dağın eteğindedir. Kalenin Pers tehlikesine karşı İmparator Justinianos tarafından onarıldığı düşünülmektedir.

İpek Yolunun Beyaz Zirvesi; Zigana
 
Gümüşhane ve Trabzon illeri arasında uzanan Zigana Dağları, yazın yeşil, kışın beyaz örtüsü, her iki mevsimde geleneksel şenlikleri ve yöresel lezzetleri ile karşılar konuklarını. Yemyeşil yaylaları, berrak dereleri, dumanlı zirveleri, İran'dan Karadenize uzanan tarihi İpek Yolu'nu sahile bağlayan ünlü geçidi, derin vadileri, dik yamaçlara yaslanmış şirin köyleriyle bir yönünü Karadeniz'e bir yönü Harşit Vadisine bakan muhteşem güzellikleri ile bir doğa harikasıdır. Aynı zamanda 800 yıllık yayla geleneğinin yaşandığı bir kültür vadisidir Zigana.

Ana bölümü Gümüşhane ili sınırları içerisinde kalan Zigana dağı bir yandan Trabzon'a diğer yandan, Harşit Çayı'nın doğusundan denize ulaşır. Ziganalardan doğan su kaynakları kuzeyde Değirmendere'yi, güneyde Harşit Çayı'nı beslemektedir. Bu dağ sırası konuklarına öylesine güzel görüntüler sunar ki, zirvelerine tırmananları, yaylalarında dolaşanları kendine aşık eder. Zigana Turizm Merkezi; Limni Gölü'ne 9 km, Kadırga Yaylasına 16 km, Erikbeli Yaylasına 20 km, Çakırgöle 49 km, Karaca Mağarasına 30 km, Sümela Manastırına 38 km, antik Santa Harabelerine 63 km, Avrupa'nın en uzun göknar ağaçlarının bulunduğu doğa harikası Örümcek Ormanlarına ise 50 km mesafededir

Zigana'nın üzerindeki en yüksek zirve 3 bin 82 metre rakımlı Deveboynu Tepesidir. Zigana'nın bir diğer yükseltisi ise 2 bin 800 metreyle Ziyaret Tepesidir. Bu iki tepenin arasında, Taşköprü Yaylası'nda konaklayıp, dağın tüm güzelliklerine ulaşmak mümkündür. Bu arada yaylaya adını veren ve bir zamanlar üzerinden İpek Yolu kervanlarının geçtiği söylenen küçük taş köprüyü de unutmamak gerekiyor. Taşköprü, Deveboynu Tepesi'ne ve bu dağlardaki tek buzul göl olan Çakırgöl'e oldukça yakındır. Daha da önemlisi Yağmurdere, Şaphane, Kayabaşı gibi özgün mimari özelliklerini koruyan köylere ve antik Santa Harabeleri'ne kolayca ulaşılacak bir mesafededir. Zigana zirvenin güney yüzünde ormanların içerisinde gizemini saklayan Limni gölü ve tarihi İpek Yolu kenarında otantik yaşamını sürdüren Zigana köyü de görülmeye değerdir.

Gümüşhane’nin Saklı Kenti ;  Santa

Bugün Gümüşhane ili sınırları içinde yer alan, bir tarih ve medeniyet hazinesi, güneşin aydınlattığı yamaçlarda, “ saklı kent” olarak adlandırabileceğimiz Santa, ziyaretçilerini kabul ediyor. Santa’ya Gümüşhane’den geçerek 2200 m. Yükseklikte Kostan dağını aştıktan sonra Yagmurdere, üzerinden Taşköprü yaylasına üzerinden yol alıp, ulaşabilirsiniz... 

Bölgenin ilk olarak ne zaman iskan edildiği bilinmiyor. Orta Çağ’da var oluşu için kesin bir delil olmamasına rağmen, 17. ve 18. yüzyıllarda nüfusunun arttığı biliniyor. Etrafı Ziyaret ve Karakaban dağları, Zincirli, ve Uzun sırt, Deve boynu tepesi gibi 2200 metrenin üzerinde yükseltilerle kuşatılmış olan bölgenin girişe elverişli olan yeri Taşköprü yaylası ve vadinin kuzey kısmıdır. Burası, dışa kapalı, fakat kendi içinde su kaynaklarının varlığı ve bahçe ölçeğinde üretime elverişli toprağı ile yaşama elverişlidir. Doğu Karadeniz’deki yerleşimde, kişilerin doğal olanlarının yanı sıra, düşmanlarından gelebilecek tehlikeleri de göz önünde bulundurarak yaptıkları tercih, Santa’da bariz bir şekilde görülmektedir. Yörenin doğal halinin korunaklı olması yerleşimin temel nedenini oluşturmuştur. Birbirini kuş bakışı çok net bir şekilde görebilen 3 ayrı yamaç üzerine kurulmuş olan Santa’da mahalle olarak 7 yerleşme bulunmaktadır. Eski isimleriyle Piştoflu, Binatlı, İhsanlı, Terzili, Çakallı, Zincanlı ve Zurnacılı, mahalleleri bulunmaktadır. 

Yeşil Masal; Örümcek Ormanları  

Labirenti andıran patikaları, göğe tırmanan kutlu ağaçlarıyla ulu bir orman… Avrupa’nın en uzun göknar ve ladinlerinin boy verdiği bir ağaç müzesi… Gümüşhane’de ki örümcek ormanı, hırçın yamaçları, çağıltılı dereleri, şelaleleri, bitkileri ve barındırdığı hayvanlarıyla, masalların kayıp dünyasına açılan mucizevi bir coğrafya parçası…

Kürtün ilçesinde bulunan Örümcek Ormanları,  Avrupa ve Kafkasların en yüksek ve çaplı göknar ve ladin ağaçlarını bünyesinde barındırmaktadır. Bölge, Milli Parklar Genel Müdürlüğü tarafından 1998 yılında Tabiatı Koruma Alanı olarak ilan edilmiştir. Kürtün ilçesinden güneye doğru 11 km mesafesindeki toprak yol kullanılarak bölgeye ulaşılmaktadır. Ormanlar Gümüşhane şehir merkezine 1,5 saat mesafededir. 

Kürtün’de dağlar yemyeşil yol boyunca uzanıyor, o dik yamaçlara kondurulmuş köy evlerini yeşil deniz içinde parlıyor. Bazen sisin ardında kalıp görünmüyorlar bile. Patika bir yoldan kıvrıla kıvrıla dağa tırmanmaya başlıyoruz. Ne kadar çıksak yol bitmiyor. Dağdan gelen suyu, çevredeki böğürtlenleri tatmak için duruyoruz. Çok oyalanmamak lazım, sis basmadan Avrupa’nın en uzun göknarlarının bulunduğu noktaya ulaşmak gerek. Tam 450 yaşında bu ağaçlar. Hemen yukarıda Türkiye’nin en uzun ladinleri... Sis yavaş yavaş inmeye başlıyor. Anıt ağaçların kuytusunda yürüyorum, yakınlardan bir su sesi geliyor. Minik bir şelale... Su akıp gidiyor, çevre ıssız, sessiz, puslu ve hafif ıslak. Ağaçların ilahi yüksekliklerinden gözlerimi toprağa çeviriyorum. Yerde pırıl pırıl parlayan, kıpkırmızı minik dağ çilekleri. Bir tane ağzıma atıyorum. Bir tane, bir tane daha... Adım adım dağ çileğinin peşinden ormanın derinliklerine dalmak, her şeyi geride bırakmak... Yüzümde hafif bir gülümseme usul usul yürüyorum.

Kaybolmayan Kültür, Yayla Şenlikleri;

Gümüşhane’de yayla şenlikleri ilkbahar ve yaz boyunca, yörenin eğlence, turizm ve ticaret merkezi niteliğindedir. Davul, zurna ve kemençe eşliğinde horonlar oynanır.
İl genelinde 450 yayla bulunuyor. Zigana, Kadırga, Kazıkbeli, Erikbeli,Taşköprü,Gürleyik, Cami Boğazı gibi yaylalarda her yıl on binlerce insanın katıldığı şenlikler düzenlenir.

Önemli geleneklerimizden biri de yayla göçleridir. Kültürümüzde köklü bir yere sahip olan yayla göçleri artık çok az yaşanır oldu. Geçmişte kulak, yaylak, mezra, oba diye adlandırılan yöre isimleri de unutuldu. İlimiz genelinde pek çok köyümüz yazın yaylaya, kışın köye dönerlerdi. Bunun için yayla kelimesinin türkülerimizde, destanlarımızda büyük yeri vardır.

Yaylalara göçlerde büyük sevinç yaşanır, yaşlısından çocuğuna varana kadar herkes bu günü büyük bir heyecanla beklerdi. 3-5 km'lik yayla yolculuğunda bayramlık elbiselerini giymiş, allı pullu genç kızların hep bir ağızdan söyledikleri türkülere, özene bezene süslenmiş ineklerin, koyunların, kuzuların zil sesleri eşlik ederdi. Kış mevsiminin sıkıcı günlerinden, kurtulan insanlar doğa ile kucaklaşırdı. Şimdilerde göçlerin şekli de amacı da, yönü de değişiverdi. Artık umuda göçler başladı. Sonunda ayrılık var, hüzün var..  

Yaylaya çıkıldığında hayvanların selameti, tatsız olayların olmaması, insanların neşe ve mutluluk içinde olması, kısaca yaylanın bereketli olması için uğur getireceği inancı ile "Yayla anası" tarafından "Yayla bozulur", şenlikler başlardı. Bir yandan kuzusunu arayan koyunların melemeleri, sevinçten böğüren boğalar, at kişnemeleri;  çobanın yanık kaval sesi uçsuz bucaksız yaylalarda yankılanırdı.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.