ANNEMİZ

Yitik cennetimiz: Anne bu hayata gelişimize vesile olan, yaratılış sahnemiz (rahm)’i taşıyan, ilk sarmalayan kucak, anne kucağı âdeta cennet bucağıdır. Anne karnında iken bir bağ ile başlayan bu birliktelik, kordon kesildiği hâlde ömür boyu devam ettiği gibi, ölümden sonrası âhiret yurduna dek uzar. Ne kadar büyükmüş olsakda başımız sıkıştığında ta yürekten “Annem” diye sesleniriz. O yüzden yitik cennetimiz Anne Kucağıdır. Dünyamızı cennet kılan, cennetin biletini gönlünde, anahtarını ayağının altında taşır. Şefkat ve merhametiyle büyütür sevgisiyle sarar sarmalar. 

Okulu olmaz her Anne’de bu özellikler yaratanın lutfudur.

Öyleki: Yavrusunu bir yeri ağrısa, fazlaca rahatsız olur. Kendi rahatlarına çocuklarının rahatını tercih ederler. Bu zahmetli meşgale,  değişik safha ve şekillerde yavrusuna ilgide titreyen hassas bir yürekle hayat boyu sürdürürler.

Dokuz ay karnında, doğduktan sonra kuçağında, elinde, gözünün önünde, ömür boyu yüreğinde taşıyandır. Sütüyle besler. Yetmez eğitir, öğretir, huzuru ve güveni aşılar. Çocuklarına daha güzel bir hayat sağlamak, kültürlü ve eğitimli kılmak, onları mutlu ve huzurlu bir hayata hazırlamak için çalışır, didinir.

Yitik cennetimiz Anne !

Annemizden başka gideceğimiz kimimiz var? “Ağlarsa anam ağlar/ Gerisi yalan ağlar” sözünü tarih boyunca o kadar çok doğruladıki  tecrübeler. 

Başımıza gelen dertler, bizi yolumuzdan alıkoymaya çalışan zorluklar, mihnetler karşısında o kadar çok annemizin karnındaki saadet günlerimize ve cennet kucağına dönmeyi arzuladık ki…

Annem: Biz hep senin emin kucağına dönmeyi arzuladık, “sen artık yeter gelmeyin” deseydin belki her seferinde sana koşup gelmezdik. 

Ama öyle yapmak yerine, Arif Nihat Asya’nın “Anne” şiirinde anlattığı gibi davrandın ve dedinki:

“İlk kundağın  Ben oldum, yavrum; İlk oyuncağın. Ben oldum. 

Acı nedir? Tatlı nedir...? bilmezdin. Dilin damağın. Ben oldum.

Elinin ermediği. Dilinin dönmediği. Çağlarda, yavrum. Kolun kanadın. Ben oldum. Dilin dudağın. Ben oldum. 

Belki kıskanırlar diye. Gördüklerini. Sakladım gözlerden.  Gülücüklerini...

Tülün duvağın. Ben oldum! 

Artık isterlerse adımı. Söylemesinler bana. ‘Onun Annesi’ diyorlar... 

Bu yeter sevgilim bu yeter bana!

Bir dediğini iki etmiyeyim diye öyle çırpındım ki. 

Ve seni öyle sevdim sana O kadar ısındım ki Usanmadım, yorulmadım, çekinmedim, Gün oldu kırdın... İncinmedim; 

İlk oyuncağın. Ben oldum…Yavrum. Son oyuncağın. Ben oldum... 

Layık değildim. Layık gördüler. Annen oldum yavrum.  Annen oldum!” Sen böyle hissedip bunları söyleyince bize de her darlığımızda sana koşup gelmeyi arzulamak düştü…

“Anne bu büyük fedakarlığı isteyerek seve seve yapar, bunun için çocuklarından ne bir övgü ne de bir karşılık beklerler.”  Yaratıklar içinde insana en çok yakın olan ve insan üzerinde en çok hakkı bulunan  Anne’dir. 

Ey evlat! Sen yüzüne konan bir sineği bile kovamayacak kadar güçsüzken, Allah’ın yetiştirip büyütme,  merhamet edip koruma sıfatları onlarda kendini gösterdi.    

Öyleyse sen öncelikle Allah’ın birliğini kabul edecek, onun peşinden de ana ve babana iyilik ve itaat edeceksin. Allah bizden de anne babaya iyilik ve ihsanda bulunmayı ısrarla ister. Bunu, “sadece kendisine kulluk etme” buyruğu ile birlikte zikretmesi ise  etkileyicidir. 

Biz evlatlara düşen görevler:

Üzerimizde bu kadar çok emek ve hakkı olan Anne’mizi sevmek ve sevgisini başka şeylerle değişmemek en önemli ahlakî görevlerimiz arasındadır. Yaptıklarından dolayı teşekkür ederken de bu esasa uymalı, kendilerine tevâzu göstermeli, ne çok sevildikleri hissettirilmeli, bir zamanlar kendisi için ne zahmetlere katlandıkları fırsat düştükçe söylenmeli, kendilerine duyulan minnet ifade edilmeli ve onların hoşnut olmayacağı işler yapılmamalıdır.   Çocukluğumuzdaki yanlış ve zararlı davranışlarımızı güler yüzle karşılayanlar bize muhtaç duruma gelince onlara, bize yaptıkları gibi iyi davranmamız aynı zamanda bir şükran borcudur. 

Adı fedakârlık ve sevgi ile özdeşleşen bir Anne Peygamberimizin ifadesiyle “kendisine iyilik yapılmasını en çok hak eden kişi”dir.   Farklı bir dine mensup olsa bile çocuğu ile güzel bir ilişki sürdürmek isteyen anneye engel olunmaması,  hatta evlâdın ona izzet ve ikramda kusur etmemesi gerektiğini belirtir. İyiyi ve doğruyu öğütleyen bir annenin karşısına dikilip isyankâr bir tavır ile saygısızlık etmeyi kesinlikle yasaklarken, cennetin Anneye bir adımlık mesafede olduğunu hatırlatır. 

Onlara her türlü ikram ve ihsanda bulunmak, onların ihtiyacı olduğu takdirde bütün maddî ihtiyaçlarını gidermek, onlara "öf" bile dememek,   onlara karşı daima tatlı dilli olmak, en güzel tavır ve davranışlarla karşılık verip en ufak bir şekilde onları üzmemek bıkkınlığı ifade edebilecek bir tavır takınmamak gerekir. Gönüllerini kıracak en küçük bir sözden bile kaçınmak, her hususta rızalarını kazanmağa çalışmak, onları kendisinden memnun etmek en büyük çabamız olmalı.
Hasta veya yatalak hâllerinde onların hizmetlerinde bulunmak “Anne baba, kişinin cennete girmesine vesile olacak en yüce kapılardan birisidir.   Bu davranışlar evlatlara cennetin kapılarını açar. Bu kapıdan girme fırsatını kaybetmek ya da değerlendirmek çocukların arzusuna kalmıştır. Onlara merhamet etmesi, günahlarını bağışlaması için “Rabbimiz! Hesap görülecek günde, beni, ana babamı ve inananları bağışla.”  Diye dua edip yalvarmalıyız. 

Yoksa ki ömür boyu çocuklarını yüreğinde taşıyan Anne’sini evine, ,dünyasına  sığdıramayanlardan olmadığımızı onlarla yaşayarak hayatı ve her şeyi paylaşarak göstermeliyiz. Bakım evlerinde terkedilmiş, kimsesiz ölümü bekleterek değil. Cenneti onların gönlünü kazanarak elde etmeliyiz.

Yitik cennetimiz Anne!  Yokluğu ta yürekten hissedilir.

Anne: Şu garip sırlarla dolu dünyada attığımız her adımda senden biraz daha uzaklaşır, uzaklaştığımızı fark ettikçe seni daha çok özleriz. O yüzden hep döner geliriz kapına, kuçağına düşmek isteriz o cennet sıcağını hissetmek isteriz, sar bizi kollarınla bizi hiç bırakma isteriz.”  

Üstat Necip Fazıl’ın “Anneme Mektup”u, hepimizin haykırışıdır: 

“Ben bu gurbet ile düştüm düşeli,  Her gün biraz daha süzülmekteyim.

Her gece, içinde mermer döşeli, Bir soğuk yatakta büzülmekteyim.

Böylece bir lâhza kaldığım zaman, Geceyi koynuma aldığım zaman,

Gözlerim kapanıp daldığım zaman, Yeniden yollara düzülmekteyim.

Son günüm yaklaştı görünesiye, Kalmadı bir adım yol ileriye; 

Yüzünü görmeden ölürsem diye, Üzülmekteyim ben, üzülmekteyim.”

Anne! Cennetin bileti gönlünde, anahtarı ayağının altında. Gitmek isteyenler  buyursun.

Annelere  selam olsun.

[1] Mehdi Sadr, Ehl-i Beyt Ahlakı İnsan y. S.327

[1] Nisâ, 36,

[1] Riyazu’s-Salihin Tercüme ve Şerhi, c.2, s.412, Erkam y,

[1] İsrâ, 23,

[1] Nesâî, Cihâd, 6.

[1] İsrâ,24,

[1] İbn Mâce

[1] İbrâhîm, 41.

[1] Prof. Dr. Erol Göka, ‘Anne ne yaptın?’ mkls,

YORUM EKLE