BABAMIN HAYAT ÖYKÜSÜ... (2)

Önceki yazının devamı…

Ama asıl cesaretini annemden aldığını annemin ısrarla “bir evimiz olsun" ısrarına daha fazla duyarsız kalmayarak ev yapımını gündemine aldı.

Bir çok komşusunun o zamanlar kiracı kaldığı Gümüşhane’de gözünü karartıp yanına aldığı ortağı Mehmet Demirel ile güç birliği yaparak ev inşaatına başlamaya karar verir.

Hatta annemin kararından vazgeçmemesi için kolundaki bilezikleri ve altınlarını çıkarıp vermesi iyice cesaretlendirmiş olmalı ki hiç vakit kaybetmeden başlar inşaat.

Evin inşaatı hızla ilerlerken paraya ihtiyaç olur. Kimseden borç para isteyemez. Nazı kendi malına geçer. Köye bir telefon açar ve hanımına ”Bütün koyun ve kuzuları getir satalım” der. Annemde ablam Hakime'yi yanına alarak kar tanesi gibi bembeyaz koyunları peşlerinde kuzularıyla birlikte yayladan alır ve Gümüşhane'ye götürür satarlar. Neticede ev inşaatı biter.

Komşuları Merhum Hurşit ve Ziya amcaların kiracısı olmaktan kurtulur.Kendi evine taşınır.

Hafta sonları köye gidip annemin gönderdiği doğal köy ürünlerini Hamiyet ablam yemeğe dönüştürürken bir anımı hiç unutamam.”Annem bir defasında babamla birlikte bize tahminen 5 kilodan fazla süt gönderdi. O hafta ana maddesi süt olan ne kadar yemek varsa ablam yapıp bizim karnımızı doyurdu. Dayanamadım birkaç gün sonra ablama dönerek ”içimiz dışımız süt oldu. Yeter be abla.” Dediğimi hala hatırlar ve aslında ablamın en kaliteli içeçeği bize sunduğunu o çocuk aklımızla düşünememiştik.

Köy ortamından çıkıp Gümüşhane’ye eğitim için gelen evlatlarının üzerindeydi gözü. Okumamız için her türlü fedakârlıkta bulunur bazen bize nasihat ederken “Ben okuyamadım siz okuyun” cümlesini sık sık tekrarlardı.

Takvimler 1987 yılını gösterirken bir Eylül ayında -hazan mevsiminde- hep yanı başında birlikte yaşadığı ve ilgilendiği annesi babaannem “Fadime hatun” çıkar hayatından.

Üzerine titrediği ve varlık sebebi gördüğü annesini kaybedişinin derin üzüntüsü sarar dört bir yanını.

Burada söz annesinden açılmışken bir anısını şöyle anlatırdı:“ Yıl 1964.Almanyaya köyümüzden çalışmak için işçi isteniyor.Arkadaşlarım gidiyor bende gitmeyi çok istiyordum. Müracaat ettim. Yazım geldi gitmeye hazırlanıyorum. Anneme sordum. Anne ben Almanya’ya çalışmaya gitmek istiyorum?Müsaade ediyormusun? diye sordum. Bana ne derse beğenirsiniz. Tamam git oğlum ama önce beni caminin yanına (mezarlığa) koy öyle git .dedi. Bende tamam anne madem sen istemiyorsun o halde bende gitmiyorum” dedi.

İyide olmuş gitmediği.Zamanı hep biz çocuklarının yanında geçti.
Bu kadar annesinin sözünde çıkmayan bir hayat görüşüne sahip bir evladın adı Hasan Turhan…

“Cennet annelerin ayakları altındadır” sözlerini çokça tekrar ederdi. Elleriyle annesini kabrine koyarken İmam Hatip Lisesi son sınıfında okuyor olmamdan olacak ki Kuran-ı Kerimi okumak hep benim payıma düşerdi.

Sonraki zamanlarda köyde gerek vakit namazlarında olsun ve gerekse diğer mevlit programlarında görev almamdan tarifi mümkün olmayan bir haz alırdı.

Yaklaşık 15 yıl hizmet verdiği Bayındırlık Müdürlüğünde ki görevi bittiğinde yıl yine 1987 idi. Ziraat Bankasında emekli ikramiyesini almaya gittiğimiz günü çok iyi hatırlıyorum.

Evimizin eksik olan ihtiyaçlarını alıp, emekli ikramiyesi ile evlatlarına ve yakın çevresine birer hediye alması ve o günde yoğun bir alış veriş yaptığını unutmuyorum.
Takvimler 1990 yılların başları iken çocuklarının tamamı okul ve öğrencilik günlerini tamamlamıştı. Büyük ablam Kız Meslek Lisesini bitirip okumaya devam etmezken diğer üç kardeş  üniversite mezunu olmuştuk….

(Devam edecek)

YORUM EKLE