Benin Öğretmenim

    1981 yılından beri kutlanmakta olan “24 Kasım öğretmenler günü” nedeniyle bu sütunlar da paylaştığımız düşüncelerimizde, öğretmenlik mesleğinin önemini, öğretmen ve öğrenci merkezli olarak aktarmaya çalıştık. Bu günkü yazımızı da öğretmenim Abdullah TURHAN ’la yaşadığımız bir anımızla değerlendirmek istedik. 

    Hani derler ya! Ailede evlat erkek ise babayı, kız ise anneyi örnek alır. Okul hayatın da ise çocukların örnek aldığı kişi kuşkusuz öğretmenden başkası değildir. Onun için öğretmenler toplumda örnek kişi olmak zorundadırlar.

    Benim öğretmenim Abdullah TURHAN ‘da işte bunlardan birisi.

    O’nu 1947 yılı haziran ayı ortalarında Edire (Dörtkonak)yaylasında tanıdığımda henüz 9 yaşında idim. Girdiği Erzurum Pulur Köy Enstitüsünü bitirerek öğretmen olmuş, elinde mandolini üzerinde avcı tipi yazlık bir elbise yayla evi yapmakta olan babamların yanına yaklaşarak düzgün bir Türkçe ile “kolay gelsin amcalar” sözünü o günkü gibi hatırlıyorum. Bu kısa boylu ele avuca sığmayan genç öğretmenin okul başlayınca benim öğretmenim olacağını nereden bilebilirdim!..

    Netice itibari ile 9 yaşında babasının yanında tesadüfen bulunan bir çocuktum ama Abdullah öğretmenin köydeki paydaşlarına göre gösterdiği tutarlı davranışları, ayrıcalıklı konuşması ve elindeki çalgı dikkatimi çekmedi değil.

    Günler geçti okullar açıldı. Başöğretmenimiz Ruşen öğretmen ile bizi karşılayan diğer öğretmen ise aylar önce gördüğüm ve belleğimde silinmeyen izler bırakan Abdullah öğretmen değil mi? acaba bizim öğretmenimiz olur mu? Diye de içimde sevgi dolu bir his belirdi. Ve Ruşen öğretmenimiz açıkladı “1-2-3. sınıfları ben, 4 ve 5.sınıfları da Abdullah Turhan öğretmeniniz okutacak. Anlaşıldı mı?

Evet anlaşıldı.

    Ben sevinçten nerde ise çığlık atacaktım. Hani o elinde getirdiği çalgısı(mandolin) varya!. Dikkatimi hep o çekmişti. Aynı okula gitmeme de neden olan sebeplerden birisi ve en önemlisi de belkide bu çalgı olmuştur diyebilirim.

     Son 2 yılımızda müfredatı aşan konuları da içeren bir öğrenim sonucu çevre okullarda yaptığımız bilgi yarışmalarında hep birinci olmuştuk. Son yarışmamızı fotoğraf çektirmek için geldiğimiz Gümüşhane de 19 Mayıs 1949 günü bayram gösterileri sonunda toprak zeminli şimdiki Zafer Meydanında yaptık. Köy ve şehir okulları öbek öbek toplanıp yarıştılar. Finale Edire(Dörtkonak)ilkokulu ile merkez Gazi Paşa İlkokulu kaldı.    

    Gazipaşa ilkokulunun acar yarışmacısı sonradan Pet-kim hukuk başdanışmanı olan Alparslan Özdenoğlu, Edire İlkokulununki de bu satırları yazan gariban Yusuf (Türkan) Sadık. Karşılıklı soru ve cevaplar ilerledikçe öğretmenim Abdullah Turhan‘ın adrenali yükselmiş olacak ki ondüleli olan saçları neredeyse dimdik olacaktı. Son sorulan “Kazıklıvoyvoda” kimdir? Sorusana verdiğim cevap son cevap olmuştu. Çünkü sorduğum “Jansobyeski” ne iş yapar? Sorusu cevapsız kalmıştı. Kazanılan başarı zaferinin ardından komşu köy Yaydemirli ağabeylerle ve öğretmenim Abdullah Turhan’la köye doğru yol aldığımızda keyifli bir sohbetin derin izlenimleri ile yolun nasıl da bittiğini farkında bile olamamıştık. Öğretmenimizin çalgı çalması, yarışma hırsı bizi olumlu yönde güdülediğinden okul hayatımda 18 kez iftihar listesine adımın yazılmasında ve cümbüş, ud, kemençe ve kabak keman çalmada ki becerilerini geliştirmen de hep örnek insan Abdullah Turhan öğretmenimin emeği vardır.

    O’nu bayram nedeni ile ziyaret edip elini öptüğüm de gözlerinin buğulandığını gördüm. Bizimle iftihar ettiğini dile getirirken meslektaşlarının ona yav Abdullah Bey! Sen bu öğrencilerini iki kez mi okutuyorsun? Diye de meslektaşları tarafından da takdir edildiğini sözlerine eklemişti.

    O bakımdan öğretmenler!.. bu dünyada koklanmaya değer en güzel çiçeklerdir.
YORUM EKLE