EĞİTİMİN ÖNEMİ VE BİZ ÖĞRETMENLER

“Herkes insanlığı değiştirmeyi düşünür ama kimse kendinden başlamaz.” (Mevlana)

Klasik anlamda bilgi veren, bilgi aktaran; çağdaş anlamda ise yenilikçi, kalıcı bilgilerle birlikte rehber olan anlamına gelen öğretmen, topluma yön veren kişidir. Taşıdığı bu değer nedeniyle o, hemen hemen her alanda belli yeterliğe sahip olmalıdır. Bu anlayış etrafında yapılan çalışmalar ile öğretmenlik mesleği, toplumsal beklentilerin yerine getirilmesinde büyük önem taşımaktadır.

Büyük devlet adamı, Mustafa Kemal ATATÜRK’ün ifadesiyle “Eserinin altına imzasını atamayan tek sanatkâr öğretmenlerdir.” Aslında her öğretmen aynı zamanda bir sanatkârdır. Böylesine önemli bir görevi yerine getirmek kaç kişiye nasip olur, varın siz düşünün. Yani medeniyetlerin inşası bizim gibi eğitim gönüllülerine verilmiş. Bu bilinçle hareket etmemiz ve şuurlu nesiller yetiştirmemiz gerekmektedir.

                                               

Öğretmenlik, insanlara bilgi, görgü ve tecrübe aktaran, insanlığın maddî ve manevî varlığını yücelten bir meslektir. O, toplumdaki gelişmelerin öncüsüdür.

“Öğretmenler! Yeni kuşağı, Cumhuriyet’in özverili öğretmen ve eğitmenleri, sizler yetiştireceksiniz ve yeni kuşak sizin eseriniz olacaktır. Eserin değeri sizin beceri ve özverinizin derecesiyle oranlı olacaktır. Cumhuriyet, düşünce, bilgi ve beden yönünden güçlü ve yüksek karakterli koruyucular ister. Yeni kuşağı bu nitelikte ve yeterlikte yetiştirmek sizin elinizdedir… Hiçbir zaman unutmayınız ki Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür kuşaklar ister (M. Kemal ATATÜRK, 1925).

Modern toplumun oluşturulmasında ve modern değerlerin topluma kazandırılmasında önde giden hep o olmuştur. Öğretmen, eğitim-öğretim faaliyetlerinin birinci düzeyde sorumlusu olarak bilinir. Bu nedenle özellikleri ve becerileriyle eğitim sisteminde fark yaratabilecek konumdadır. Rahatlıkla diyebiliriz ki “Dünyada her şeye kıymet biçilebilir; ama öğretmenin eserine kıymet biçilemez” Socrates.

Asırlar öncesine ait aşağıdaki dizeler, eğitimin ne derece önemli olduğunu bizlere göstermektedir.

"Bir yıl sonrasını düşünüyorsan eğer tohum ek,

On yıl sonrası ise tasarladığın, ağaç dik,

Ama yüz yıl sonrası için, halkı eğitmeye gayret et,

Bir kez tohum ekersen, bir kez ürün alırsın,

Bir kez ağaç dikersen, on kez ürün alırsın.

Yüz kez olur bu ürün, eğitirsen milleti,

Birisine bir balık verirsen, doyar bir defalık,

Balık tutmayı öğret, doysun ömrü boyunca."

                                          Çin Ozanı Kuan-Tzu

Konu eğitim olduğunda ilk akla gelen atasözümüz “Ağaç yaşken eğilir” olmaktadır. Bu atasözünde eğitim kavramının anlamı eylemin üzerine yüklenmiştir. Bu eylem de “eğmek” eylemiyle karşılanmıştır. “Eğitim” ve “eğilir” sözcüklerinde dikkat çeken ortak yön, her iki eylemin de eğ- kökünden türemiş olmasıdır. Bir öğretmenin okul ortamında her an, hâl ve hareketleriyle öğrencilerini şekillendirdiği unutulmamalı…

Milletler, akıl ve gönül birlikteliğini sağladığı sürece ölümsüzlük kazanır. Türk milli eğitiminin irfan ordusu olan öğretmenler, yeni nesillerin akıl ve gönül dünyasını zenginleştirme amacındadır. Akıllı ve faziletli gençler yetiştirmek, en başta gelen amacımız olmalıdır. Milletler ancak bu yolla huzura kavuşur.

Victor Hugo’nun değimiyle: “Bir milletin büyüklüğü nüfusunun çokluğu ile değil; akıllı ve fazilet sahibi adamlarının sayısı ile belli olur.” Bilgisizlik ve tembellik arttıkça insan kendi sonunu hazırlar. Bu son da her zaman hüsrandır. Milletler için bundan daha korkunç ne olabilir ki? Bu anlamda Türk milleti, tarihine bakmak koşuluyla bütün gerçekleri görebilir.

Türk milleti olarak tarih boyunca yaşamış olduğumuz olaylar, bize ders vermektedir. Geçmişin iyi ve kötü yanlarını ele alıp değerlendirdiğimizde aydınlık yarınlara yürüyeceğiz. Geçmiş, eski olduğu için terk edilmez. Devrini tamamladığı ya da işlevini kaybettiği için terk edilir. İçinde bulunduğumuz an, yeni olduğu için benimsenmez; işlevsel olduğu için kabullenilir. Ne yazık ki bugün geçmişe kötü, pis damgasını vurmak; geleceğe de iyi, güzel önyargısıyla yaklaşmak en büyük çıkmazımız olmuş durumda. Her iki anlayış da iyi bir eğitimcinin yaklaşımı olamaz. İyi bir eğitimci bilinçli bir şekilde tarihî olayları ele alır ve değerlendirir.

Cumhuriyeti sevmek, Hun Türkleri Devletinden, Göktürk Devletinden, Uygur Türk Devletinden, Selçuklu Türkleri Devletinden, Timur İmparatorluğundan, Memluklular Türk Devletinden, Babür İmparatorlu Türk Devletinden, Osmanlı Türk Devleti’nden vazgeçmeyi gerektirmez. Osmanlı Türk Devleti’ni takdir ve tasdik etmek Türkiye Cumhuriyeti’ni tenkit ve aşağılamayı gerektirmez. Osmanlı Devleti şanlı geçmişimdir. Cumhuriyet ise kutlu bir zaferden kazanılan mukaddes varlığımdır. Bir tercih söz konusu değildir. İkisi de benim özümdür. Bu tercih bir çıkmazdır ve ne yazık ki eğitimsizlik (cahillik) buna sebeptir.

Geçmişle bugün arasında bağ kuran bir eğitimci, olayları tarafsız bir gözle değerlendirir. Öğretmen; bilgi, tecrübe ve kültürüyle öğrencilerine ışık tutma görevini üstlenir. “Atasını bilmeyen hatasını bilmez.” Bu Türk atasözü asırlık gerçeğin kalıplaşmış ifadesidir.

Türk Milleti, şan ve şeref dolu binlerce yıla hükmetmiş bir millettir. Bu millet, Anadolu’daki en az 7 bin yıllık tarihinde yer yer Avrupalı kavimlere medeniyet ve insanlık dersi vermiştir.

Tarih şuurunun önemini en güzel şekilde bizlere aktaran kişi, ülkemizin kurucusu olmuştur. "Türk çocuğu atalarını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.” M. Kemal ATATÜRK

Eğitim, insanı doğru yola yöneltir. Yaratılış itibarıyla sahip olunan yetenek ve üstünlüklerin geliştirilip korunmasını sağlar. Eğitim, gizli kalmış yetenekleri açığa çıkarır ve bu yeteneklerin doğru kullanılmasını sağlar. Her yönden ve her açıdan gelişmiş insanı amaçlar. Öğretmen, bireye şuur ve davranış yönünden rehberlik yapar ve bu yolla da öğrencinin kendi yolunu çizmesine yardımcı olur.

Öğretmenlik mesleğinin yeni neslin şekillenmesinde büyük bir önemi vardır. Bunun yanında ailenin eğitimdeki önemi azımsanmayacak kadar büyüktür. Ana unsuru oluşturacak bilgiler aile ocağında verilir. Büyüklerimiz “Beşikte giren teneşirde çıkar.” Bir de “Ot, kök üstünde biter.” demiştir. Temelde kültürlü ve bilinçli aileler görmek istiyorsak işe öğretmenlerin yetiştirilmesinden başlamak durumundayız. Öğretmenlik mesleği bu açıdan ele alındığında toplumun yarınlarının güvencesi durumundadır. Ailenin temel oluşturma düzeyinde verdiği eğitim ve aktardığı kültür, bir çocuğun özünü oluşturmaktadır.

Öğretmen, işte tam da bu noktada -dolaylı olarak- ailenin kültürel yapısını şekillendirir. Aileden devraldığı -emaneti- çocuğu, özü itibarıyla şekillendirmeye devam eden öğretmen, her bakımdan donanımlı olmak zorundadır. Aksi durumda emanet aldığı çocuğu yetiştiremez ve hatta onu köreltmeye doğru gider. Pek çok aileden duyduğumuz ve benim de savunduğum bir fikir vardır. Şöyle ki; bir çocuk dünyaya geldiği ilk günden itibaren her davranışı ve sözüyle adeta zekâ fışkırmaktadır. Ne yazık ki okula başladığı ilk günden itibaren her geçen gün pısırıklaşır, içine kapanır, cesaretini ve öz güvenini kaybeder.

Aklınız ve gönlünüzle yolunuz açık; alnınız ak olsun.

YORUM EKLE