Gazze Meselesinde Kalıcı Çözüm

İki haftadır yüreklerimizi perişan eden acı olaylarla karşı karşıya olduğumuz bütün kamuoyunun malumudur. Üzerinde uzun uzun konuşmaya lüzum görmüyorum. Zira sorun belli, çözüm belli. Savaş, savaştır anladık da, ya bu insanlığı utandıran manzaraları nereye koyacağız? İşte orası muamma…

Yedi Ekim sabahı İzzeddin el-Kassam Tugayları’nın abluka altına alınmış, her türlü insani muameleden yoksun bırakılmış Gazze’den ilk füzeleri ateşlemeleriyle başladı her şey. Hızlıca Gazze Şeridi duvarlarını aşıp Askalan (Aşkelon)’a kadar ilerleyip pek çok İsrail askeriyle çatışmaya girip, bazı esirler de aldılar. Fitil burada koptu zaten. Karşılıklı çatışmalar başladı. Bunlar zaten beklenilen şeylerdi. Demir Kubbe’yi çökertmek için aynı anda yüzlerce füze yollamak, sıcak temas, askeri üslere saldırmak vs vs… Buraya kadar tamam da, hastane bombalamak nasıl iştir?! Olay o kadar korkunç ve vahşi ki hiçbirimiz empati bile yapamıyoruz. Gazze’de önce hastane bombalandı, yaklaşık 1000 kişi (inşallah) şehit oldu. Ardından bir okul ve pek çok yerleşim yerleri tarumar oldu.

Bir baba gördük evladının paramparça cesedini havada sallayan…

Bir baba gördük evladının ceset parçalarını torbada taşıyan…

Dördüzler gördük. Daha bir hafta önce doğmuşlar da anneleriyle beraber paramparça olmuşlar.

İnsanlar gördük kolları, bacakları, başları gövdelerinden kopmuş…

Üstelik her türlü malzemenin Gazze Şeridi’ne girmesi yasak. Ümraniye kadar yerde 2 Milyon insan mağdur vaziyette. Bir de üstüne alaylı bir açıklama gelmez mi! “Hastanede ilaç yok diye merhametli bir ölüm tattırdık onlara” diye. Aman ya Rabbi! Yardımın ne zaman Allah’ım?

Kafiri gördük. ABD hemen uçak gemisini yardıma yanaştırdı. İşte zehrin panzehri burada. Demek kafirler kol kola olunca bütün dünyaya kafa tutabiliyormuş.

O halde Müslümanlara da kol kola girip, kalıcı bir çözüm üretmek düşüyor. İşte o çözümün adı “hilafet”tir. Başka çaresi yok. Bundan yüz sene önce ne olduysa oldu. Artık üzerine konuşma lüzumu kalmamıştır. Geçen zaman içerisinde gördük ki hiçbir müslüman memleket kendi göbeğini kendisi kesemedi. Hilafet gitti gideli kan ve gözyaşı dinmedi. Birlik olmayınca, ayrılık olunca küçük küçük lokmalar halinde yendik, eritildik, sindirildik.

O halde İslam memleketleri bir araya gelip, yeniden Hilafet müessesesini diriltmek için gereken çarelere başvurmak zorundadır. Başımızda bizi zalimin zulmünden koruyacak, yetiş dediğimizde askeriyle yardıma koşacak, bu dağılmış ve perişan olmuş, dünyanın her tarafında etleri lime lime doğranan ümmeti yeniden toparlayacak bir halife lazım bize. Daha önce vardı halifemiz. Yine olmaması için hiçbir engel yok. Kendine İslam ülkesi diyen kim varsa bir araya gelmeli ve tüm dünyadaki müslümanların koruyuculuğunu üstlenecek bu çarkı kurmalıdır. Nasıl ki İsrail bütün yahudilerin koruyucusu ise, Vatikan’daki Papa bütün Ortodokslar’ın hâmisi ise, biz Müslümanlara da bir koruyucu, bir baba lazım.

İşte o zaman görürdük Gazze’ye yardım gidiyor muydu, gitmiyor muydu? Bu kadar kendine müslüman diyen ülke var. Hiçbirinin tek başına İsrail’e karşı en ufak bir yaptırım gücü yok. Aciziz. Bunu kabul edeceğiz. Hayal dünyasında yaşamayacağız. Gerçekçi olacağız ki çözüme giden yol da o oranda gerçekçi olsun, diyorum ve hilafet konusunda sizi Hz. Peygamber Efendimiz’in (s.a.s) şu hadis-i şerifiyle başbaşa bırakıyorum;

“Nübüvvet içinizde Allah’ın dilediği kadar devam eder; sonra dilediği zaman onu ortadan kaldırır. Sonra, nübüvvet sisteminde bir hilafet olacaktır. Bu da Allah’ın dilediği kadar devam eder; ardından Allah onu da -dilediği zaman- ortadan kaldırır. Sonra ısırıcı bir saltanat olur. O da Allah’ın dilediği kadar devam eder; sonra Allah dilediğinde onu ortadan kaldırır. Daha sonra ceberut bir saltanat olur; o da Allah’ın dilediği kadar devam eder, ardından Allah dilediği zaman onu ortadan kaldırır. Sonra, nübüvvet sisteminde bir hilafet olur.”

Recep ÇELİK

İmam-Hatip

Dini Sorularınız için;

recepcelik2925@gmail.com

YORUM EKLE