GEÇMİŞİN SESİ

Günümüzde pek rastlamadığımız eskiyi bize hatırlatan şimdilerde daha çok dekorasyon olarak kullanılan, belki de çoğu unutulan eşyaları zihnimizde canlandıralım istedim. Hepimizin hatıralarında yer alan eskiye duyduğumuz özlemi bir nebze azaltacak düşüncesi ile bu yazımı kaleme aldım sevgili okurlarım.

Dikiş makinesi: Anne ve anneannelerin dikmiş olduğu el emeği, göz nuru elbiseler, etekler, pijamalar eski dikiş makinelerinin bize bıraktığı anılardır.

Terazi: Küçük masa terazileri çocukluk yıllarında büyüklerin bakkala gönderdiği yarım kilo, bir kilo, bir kalıp, şeklinde alışveriş yaparak evin yolunu tuttuğumuz unutulmaz anılardandır kuşkusuz.

Gaz ocakları: 1960'lı ve izleyen yıllar da ne doğalgazdan ne de tüpten eser vardı. Kara ocaklarda yükselen alevlerle birlikte kurulan hayaller; kara tencere ve çaydanlıkta fokurdayan su ile demlenen çaylar ve pişirilen yemeklerin lezzeti, ocak başında ki keyifli sohbetlerle yoğrulan masumane duygular vardı.

Evdeki büyüklere sorarsanız gençlik yıllarında birçok plak-kaset biriktirmiştir. Tekrar tekrar dinlemek için plaklar, kasetler özenle saklanırdı.

Haberlerin dinlendiği, hikayelerin anlatıldığı, müziklerin çaldığı, “arkası yarın” programlarının başında beklenen eski tip radyolar. Hala günümüzde olmasına rağmen nerde o eski radyolar. O radyolarda müzikte, sohbette hikaye de bir başkaydı.

Cep saat olarak bilinen köstekli saat dedelerin babaların bıraktığı en büyük hazinedir.

Elektriklerin olmadığı zamanlarda, yanmış kömürler kor halinde ütünün içine konularak ütü yapılırdı. En yoğun kırışıklıkları en düzgün şekilde ütüleyerek giysilere hayat veren ütüler nerede??

Sac leğenlerde (tec) el gücüyle yıkanan çamaşırlar. Sonrasında yine el gücü ile çalıştırılan merdaneli çamaşır makineleri. Günümüzde makineye çamaşır atmaya üşenen gençlik. Ancak eski yılları bilseler seve seve yıkayacakları bir gerçek.

Geçmişin en önemli aydınlatma aracı olarak gaz lambası kullanılırdı. Yemekler, ödevler, sohbetler, el işleri hepsi gaz lambası eşliğinde yapılırdı.

Yine en çok özlediğimiz, günümüzde bu kadar karmaşanın ve rengin içinde kaybolmadığımız gece 12'de yayının bittiği siyah beyaz tüplü televizyonlar. 

Maalesef bizi biz yapan değerlerimiz ve geleneklerimizin bir kısmını erozyona uğratan, renkli ekranlarda rengimizin kaybolduğu bugünün televizyon programları var artık. 

Sevinçli ve hüzünlü haberler alabildiğimiz eski telefonlar. 0 dan 9 a kadar numaraların, telefon numarasına göre özenle tek tek tuşlandığı zil sesi çıkaran santral memurlarının bağlantı sağladı iletişim aracımız ev telefonlarımızda hafızalarımızda yerini almıştı.

Bir mektup yazıyorum,    
Daktilomun tuşunda
Unuttun mu Sevdiğim
Beni gönül işinde

Bilgisayarların olmadığı zamanlarda daktilo vardı. Daktilo seven, kullanan yazarlar mutlaka vardır. 

İbrik: Büyükler ellerini yıkamak veya abdest almak için ibrikten su kullanırdı. 

Güğüm; doğalgaz, şofbenin olmadığı zamanlarda sıcak su ihtiyacını karşılamak amacıyla sobanın üzerindeki suyun ısınması beklenirdi.

Acı hikayelerin de yazıldığı gurbet yolculuğunu başlatan tahta bavulları da unutmamak gerekir. Eşyaları ve gözyaşını tahta bavula yerleştirerek gurbete revan olanları da unutamayız. 

Koltukların olmadığı demirden yapılmış olan divanlar vardı. Hazırlanmış yataklar demir iskeletin üzerine konularak koltuk gibi üzerinde oturulurdu. Divanlara dikilen örtü de özenle serilirdi.

Bu yazımda sizlerle eşyaların geçmişten gelen sesine kulak verdik. Bizler unutmuş olsak da o sesler kulağımıza hep gelecektir.

YORUM EKLE