GÖNÜL DAĞI

“Dünya hassas kalpler için cehennemdir”
Goethe

“Özü sözü bir” muhteşem sloganıyla şu anda en güvendiğimiz TV kanalı TRT yüreğimizi ısıtan, bize tarihimizi dosdoğru anlatan, ailece arkamıza yaslanarak ve güvenerek izleyebileceğimiz dizileri ve sinema filmlerini yayınlamaya devam ediyor.

Maalesef tarihimiz bizlere ilk ve ortaokul yıllarından bu yana hep kasıtlı olarak tersten okutulduğu için hain diye bize yutturulmaya çalışılanların asıl ve asil kahramanlar olduklarını maalesef yıllar sonra öğrenebildik.

Kızıl sultan yaftası vurulan Abdulhamit’in cennetmekan bir değerimiz olduğunu, o yıllarda ve şartlarda Türkiye Cumhuriyetinin asıl kurucusu olduğunu, sanayi, eğitim, sağlık, denizcilik, askeri, iktisadi, mimari, ulaşım ve daha birçok alanda muhteşem projelerin hayata geçirenin yine Sultan Abdulhamid’in olduğunu yine bizler tarih kitaplarından değil TRT’nin sağlam ve muhteşem dizilerinden öğreniyoruz.

Selçuklu, Osmanlı, Cumhuriyet döneminin abartıya kaçmadan, kişilerin doğru, yaptıklarının eksiksiz anlatıldığı birçok başarılı projeyi hayranlıkla izliyoruz. Beklentimiz bizlere vatan haini olarak tanıtılan Sultan Vahdettin’in ve sonrasında Adnan Menderes, Turgut Özal ve dahi Muhsin Yazıcıoğlu’nun ibretlik hayat hikayelerinin dizi olarak yeni nesle en doğru şekilde anlatılacak dizi veya filmlerinin yapılması ümididir.    

Gelelim yazımın başlığı Gönül Dağı dizisine. Yaşım elliyi yeni devirdiği bu ömrümün dönemecinde son yıllarda gördüğüm en sıcak, aile, arkadaşlık, akrabalık ve daha birçok değerlerimizi dizinin en sempatik karakteri Selami’nin deyimiyle “adeta bize bir ders verircesine” anlatan bir dizi.

Hikayesini yazan, verilen görevleri harfiyle yerine getiren, ışıkçısından yapımcısına her kimin emeği varsa onların o pak yüreklerinden hasretle öpüyorum.

Bir eğitimci, yazar ve şair olarak başlamasını iple çektiğim, hemen bitmesin diye dualar ettiğim, diğer kanallarda yer alan saçma sapan dizi ve programlar yerine tüm ülkenin Cumartesi gününü bu diziye ayırmalarını hayal ettiğim muhteşem bir hayat.

Karadeniz’de doğmamış olsaydım en çok doğmayı ve yaşamayı istediğim tek yer inanın Orta Anadolu olurdu. İşte Orta Anadolu’nun bu bozkırında çekilen bu dizi her şeyden evveli yüreğimizi ısıtıveren hikayesi, adeta cuk diye oturan karakterlerinin gerçekliği, folklorik özelliklerin trajikomik anlatıldığı, Ciritçi Abdullah’ın bir aksakallı olarak dünyevi değil uhrevi ve ahlaki mesajlarını yalın ve muhteşem bir dille aktardığı, unuttuğumuz ve unutturulduğumuz birçok ulvi hasletlerimizin yeniden adeta bir gergefe dantel işlenircesine ruhlarımıza işlendiği, ülkemizin maalesef öldükten sonra kadri ve kıymetini anladığı Neşet Ertaş ustanın içimizi kavuran ezgi ve yorumlarıyla süslendiği bu yapıt her türlü takdiri hak etmektedir.

Şimdiden bu dizinin en iyi dizi, oyuncularından Ramazan’ın veya Selami’nin en iyi oyuncu, en iyi senaryo, en iyi yönetmen ve iyi adına her ne varsa tüm ödülleri hak edeceği  gerçeği hakkında bu diziyi izleyen herkes benimle hemfikir olacaktır.

Ciritçi Abdullah’ın yüreğimizin adeta bamteline vurduğu Yunus Emre şiirinin şu dörtlüğü ile bitirelim yazımızı vesselam;

İşitin ey yârenler aşk bir güneşe benzer,
 

Aşkı olmayan gönül misal-i taşa benzer
 

Taş gönülde ne biter dilinde ağu tüter,
 

Nice yumşak söylese sözü savaşa benzer.

YORUM EKLE