Gümüşhane’de çiçeğe duran portakal fidanları...

Gümüşhane;

Onurlu, gururlu bir o kadar da mahzun insanların yuvası.

İçerisinde bulunduğu cendere tarafından sürekli bir umutsuzluğa sürüklenen kadim şehir.

İlimiz, malum olduğu üzere; Trabzon, Giresun, Erzincan ve Erzurum gibi şehirlerin gölgesinde kalmaktadır. Bu gölge; her geçen gün itibari ile şehrimizi daha büyük karanlıklara itmekte, bizlerinde göz ardı edilemeyecek oranda ki katkısıyla sorunlar yumağı haline getirmektedir.

Taklitçi ve ben yaptım oldu zihniyeti bir kenara bırakılmalıdır artık. Sorunlarımıza; coğrafyamız, geleneklerimiz ve değer yargılarımız göz önünde bulundurularak yerel unsurlarımızın eliye, yerel çözümler getirmelidir. 

Uzun seneler ve özverili çalışmalar gerektirecek bu dönüşümü gerçekleştirmek için öncelikli husus, basireti yüksek, sorumluluk almaktan çekinmeyen, liyakat sahibi yöneticilerin taşın altına sadece ellerini değil, gövdelerini dahi koyması, bu cesareti gösteremeyecek kadroların ise değiştirilmesi olacaktır.

Yöneticilerimizin büyük bir bölümü; “Günü kurtarıyor”, “İdare ediyor”, “-mış gibi görünüyor”, “Göz boyuyor” gibi etiketlerin muhataptı durumundalar. Maalesef, milletin önüne geçmiş olanlar, içi boş haberlerde boy göstermekle yetiniyor. Şehrin geleceğini planlamaktan ziyade, etkisiz projelerde görev almanın yeterli olacağını zannediyor. Liderliğin, kendini suyun akışına bırakmak değil, akıntının aksine kürek çekmek anlamını taşıdığı unutuluyor.

İyi tahsil görmüş olanların, şehrin en önemli makamlarını işgal edenlerin; mesai sonrası kahvehanelerde oyun oynaması, çay ocaklarında laklak etmesi, boş yere zaman harcaması hoş karşılanmamalıdır artık. 

Tabiidir ki yöneticilerin özenle seçilmesi yeterli değildir. Bu değişimi ve ilerlemeyi sağlamak için kuvvetli bir inanç da gereklidir. Gümüşhane’yi seven, memleketinin geleceğini düşünen her fert, kendi üzerine düşen sorumluluğu en iyi şekilde yerine getirmelidir.

Ekonomik ve beşeri büyüklüğün yanı sıra siyasi güç bakımından da baskı altında kalan şehrimizin, bir an önce içerisinde bulunduğu durumdan kurtarılması gerekiyor. Bunun yegâne yolu da, sosyal ve kültürel bakımdan çevremizdeki illerin seviyesine ve hatta onlardan daha ileri bir düzeye ulaşmakla mümkün görünüyor.

Şehrimiz gün gelir de çevresinde bulunan güçlü rakiplerinden daha yüksek kültürel ve sanatsal bir hassasiyete sahip olursa eğer, işte o zaman rekabet gücü kazanmış ve bulunduğu cendereden kurtulmuş olacaktır.

Yapılması gereken “Zigana dağının üzerine portakal ağacı dikilmez!” sözünün tam aksine, bu hedefe ulaşmak için elimizde portakal fideleri, yüreğimizde onu yeşertecek bir inanç ile yola koyulmaktır. Halisane niyetlerle arı gibi, karınca gibi, örümcek gibi çalışmaktır… çalışmaktır… çalışmaktır…
YORUM EKLE