HASTALARINA ADANMIŞ BİR ÖMÜR:DR MEHMET MERAL 

Eşine, 

Gümüşhane’den gelen bir hastam var ameliyat ettim, kimsesi yok, çok zor bir ameliyat geçirdi otobüsle köyüne giderse yazık olacak kadına, yaptığım ameliyata da yazık olacak, hadi şu kadını köyüne bırakıp da gelelim.

Bir kış gününün iş dönüşü akşamında Gümüşhane’nin Köse ilçesinin eski ismiyle Şurut köyüne ameliyat ettiği kimsesiz hasta kadını evine götürüp sobasını yakıp, yatağına yerleştirip gece vakti karlı kışlı soğuk havada Trabzon’a evlerine dönebiliyorlar.

Her gün sabahın köründe uyanır, hizmetli personelden bile önce hastalarının başına gider, kılık kıyafetine, saçına sakalına önem vermez, ayakkabılarının topuğuna basarak yürüdüğü için de  onu tanımayanlar doktor olduğuna ihtimal vermezdi.

Çocukluğundan beri çok şakacı, çok esprili idi.
Koridorda hasta yakınları,

Doktor Mehmet Meral’in odası neresi?
diye soruyor.
Konuyu da bildiği için,

Ne söyleyeceksiniz bana söyleyin, ben kendisine söylerim.

Hayır biz kendisini göreceğiz,

Şuradaki oda onun odası , iki dakika sonra odasında olacak, deyip arka kapıdan girip masasına oturuyor. 
Hasta yakınları odaya girip karşılarında biraz önce sordukları kişiyi görünce doğal olarak şaşırıyor, bu sefer özür diliyorlar.

Nadir olarak hastalarından ücret alırdı, para pul makam, mevki onun için hiç önemli değildi.

Para almak istemediklerine,

Ben de para çok, ben sana vereyim mi? diye espri ile ayrıca gönül alırdı.

Lafını hiç esirgemeden söylerdi ama kimse de ona kızmaz, gücenmez hatta çok hoşuna gider kahkahalarla gülerdi.

Bir gün hastasına ilaçlarını da kendinden vererek;

Bak bunları birinci ayda, bunları ikinci ayda , habunnari da üçüncü ayda kullanacasun tamam mi?

Dördüncü ayda ne kullanacağım?

Dördüncü ayda ölecesun...

Ya Mehmet nasıl adamın yüzüne öyle söylüyorsun korkmuyormusun?
dediğimde,

- Emmo niye korkayım yalan mı söyliyrim?

Gerçekten hiç kimse ona kızmaz gücenmezdi.

Arkadaşlarının bana anlattıkları,

“Bir gün odasından bir takım insanları ana avrat küfrederek, ulan sizi bu memleket de yaşatmayacağım” diye tekme tokat dışarı attı.
Sonradan öğreniyoruz ki yabancı bir şirket hastane malzemesi için rüşvet teklif etmiş. Sonunda adamlar şirketlerini kapatıp Mehmet’in şerrinden Trabzondan ayrılmak zorunda kalmışlar.

Bir gün ise bana yaptığı ameliyat sayısının ondört bin olduğunu söylemişti.

Anlattıklarım meslek hayatında yaşadıklarından sadece bir kaçı.
Esasında anlatılacak çok anıları var.

Çocukluğundan beri şakayı, şamatayı, şer işleri çok severdi. Bu sebepten ailede en çok azar işiten, pataklanan çocuktu.

Çocukluğunda da özgürlüğüne çok düşkündü, arkadaşları arasında hiç ayırım yapmaz, aile karşı çıkmasına rağmen mahallenin en düşük profilli çocuklarıyla bile arkadaşlık yapardı. Onları her zaman korur kollardı, hayatı boyunca da onlara maddi, manevi hep destek çıkmıştır.

Trabzon’da yerleşik iki akraba aile olduğumuz için bir arada doğup büyüdük. Bizden küçük olmasına rağmen kendisini hiç ezdirmez, gereğinde burnunu burnumuza dayayarak bize kafa tutması, horozlanması      “No oli la!” demesi meşhurdu.

Çok ders çalışmazdı ama ders çalıştığını da bir mahalle duyardı. Okuduğunu ezber için tekrarladığı zaman bağıra bağıra tekrarlardı, git o zaman mahallenin en uzağında Mehmet'in sesini dinle.

Esasında romanlara sığmayacak, hastalarına ve insanlara adanmış bir ömür, ama kısa süren bir ömür.

Vefatınının kırkıncı gününde haziruna aile büyüğü olarak yaptığım konuşmada,

Ailesi olarak sitem edeceğimiz kimse yok. Gerek uzun süren hastalığında gerekse cenazesinde Mehmet Meral’i ve biz ailesini hiç yalnız bırakmadınız, herkese teşekkür ederiz,
demiştim.

“Sen Trabzon’unun Neyzen Tevfik’isin, Neyzenin cenazesinde İstanbul valisi de Galata köprüsünün altındaki evsizler de hazır bulundu denir, Allah gecinden versin Mehmet senin cenazende öyle olur,” diyerek takılırdım.

Gerçekten hastalığında ve  cenazesinde herkes vefalı davrandı, bütün eşi dostları,arkadaşları, meslektaşları, özellikle göz yaşları içinde hastaları, 

Trabzon ve yakın illerin milletvekilleri, valileri, kaymakamları, belediye başkanları, bürokratları, iş adamları, kentlisi, köylüsü, garibanı velhasılı herkes cenazesinde hazır idi.

O kadar ki o günkü şehrin trafiği dahi Mehmet’in cenazesine göre yeniden düzenlendi.

Her şeye acele ederdi, acelen neydi Memolim.
Senin bu insanlara daha çok hizmetin olacaktı.
Hiçbir zaman unutulmadın.
Mekanın cennet olsun kardeşim.

Ernail Koç

YORUM EKLE