HİKAYEMİZ

Bir yarım hikaye yaşandı bitti,
Hem kaderi gurbet olanlar gitti.
Düşlerde öteler besbelli yitti,
Bu şehir bizlerin bizler bu şehrin.
İsmail HAYAL 

Evet, bu benim hikâyem. Gümüşhaneli her kim olursa olsun benim, senin, onun ve hepimizin hikâyesi.

Yaşı benim gibi koca bir asrın ikinci yarısına başlayanların, bir tandırın kenarında dünyaya gözlerini açan, yokluğu ve yoksulluğu kader diye anaların memelerinden emenlerin hikayesi aynı zamanda.

Muhacirliği gören, birkaç başak tanesine muhtaç olanların, ineklerin dışkıları içinden buğday tanelerini çıkarıp yıkayan ve onunla karnını doyurmaya çalışan anne ve babaların evlatlarının hikayesi. 

Gurbetin kader diye alınlarına nakşedildiği, ekmeğini taştan çıkaran, gururlu, fakir ama onurlu bir neslin hikayesi.

Kıt ve verimsiz arazilerde birkaç god zahra için alın teri döken, birkaç büyükbaş ve küçükbaş hayvanının verdikleri ile geçimini sağlayan, güneşin alnında tırpan sallayan, zemheride birkaç metre karın altında tezekle ısıttığı tandırın sıcağında baharı bekleyenlerin hikayesi. 

Gidenlerin arkasından melül melül bakan ve evladının babasını yıllardır bekleyen taze gelinlerin manalı ve bir o kadar da hüzünlü hikayeleri.

Akhisarlı Rahmetli Kor Fayık Emmi’nin emektarı çift kabinli arabasının dönüşünü saatlerdir bekleyen hüzün yüzlü elma yanaklı çocukların da hikayesi aynı zamanda. 

Uzun kış gecelerinde tandır başlarında, köy odalarında al karılı hikayelerin revaçta olduğu, beş numaralı gaz lambasının isinde ders yaptığımız, analarımızın iki direk arasına gerili yayığı ayakları ile salladığı ve dört pilli radyodan ajansları dinlediğimiz henüz GDO’su bozulmamış zaman ve mekanların hikayesi üstelik.    

Öylesi bir hikaye ki cızlavut lastiklerimizle tozlu yollarında cegen çektiğimiz, tarlalarında hüzün ektiğimiz ve nihayetinde umut biçtiğimiz mahrum ancak çok ama çok özlediğimiz yılları saklıyor yüreğinde. 

Dede ve ninelerimizle geniş koskocaman ailelerimizde saygı, sevgi, muhabbet ve insanlık beslediğimiz, güne gün eklediğimiz ve gurbet yolu gözlediğimiz, Bayburtlu Hicrani ve İrşadi Baba’nın deyişleri içinde aradığımız tatlı bir hayal ötesi, yürekleri ısıtan bir türkü, gözyaşlarımızı sebil edecek kadar bir yanık ağıt, anamızın yarım dille üstümüze döktüğü bir ninni, karanlık gecelerimizin tek eğlence kaynağı bilmece, atma türkü, mani ve tekerlemelerle dopdolu bir küçük belki de koskocaman bir hikaye işte.

Sarıçiçek Köy Odalarında Ağlar baba’dan bir deyiş, Mavrengel’de bir köy düğününde halay başı, Tekke Köyü’nde bir cenazede yakılan ağıt, Tenbeda Yaylası’nda buz gibi bir ayran içimi, Dörtkonak Köyü’nde herfene gecesi, Sobran’da köy kahvesinde bir demli çayın buğusunda muhabbet, Kale Köyü pazarında mal pazarlığı, Üçkol Köyü’nde gençler arasında bir muhabbet, Demirören Köyü’nde bir bayram namazı sonrası mezarlık ziyareti, Dibekli Köyü’nde değirmen başı nöbeti, Bahçecik Köyü’nde harman kaldırma, Dölek’te maharetli ellerde gudu ve güveç yapımı, Kelkit’te zilli kilime atılan nakşın ilmeğinde saklanan bir hoca hikaye bizimkisi. 

Yaşanmış ve bir daha yaşanası mümkün olmayan ve bugün gözyaşları içinde aradığımız ancak bulamadığımız bir hüzün hikayesi işte. 

Ve işte bu hikaye Gümüşhane.

YORUM EKLE