İSMAİL HAYAL İLE SÖYLEŞİ: İSMAİL HAYAL İLE SÖYLEŞİ

Babasının hamallığını kendisine gurur kaynağı yapan, kökünden kopmayan bir gönül eri İsmail Hayal.

İsmail Hayal’in hayatı aslında Anadolu’nun hayatı…

Anadolu insanının fakirliğini, çaresizliğini ama şükrünü ve Yüce Yaratan’a tevekkülünü İsmail Hayal son eseri “Ekmek Arası Domates” kitabında çok güzel işlemiş.

Bu kitapta her Anadolu genci kendisinden bir şeyler bulacaktır.

Lisede okurken zengin çocukları ile çektirdiği fotoğrafta pantolonunun dizindeki yırtığı göstermemek için yere çökerek dizini eliyle kapatıp fotoğraf çektiren bir başka Anadolu gencinin hikâyesi ne ise, İsmail Hayal’in hikâyesi de odur…

Sayın Hayal’le 5 Ekim 2012 tarihinde yaptığımız söyleşi ile sizi baş başa bırakıyorum.



HASAN PİR - İsmail Hayal kimdir, hayat hikâyenizi bizimle paylaşır mısınız?
İSMAİL HAYAL -
Gümüşhane’nin en uzak ve en mahrum köyü Demirören’de 1969 yılında bir tandırın kenarında dünyaya gelmişim. Yokluk ve yoksullukla geçen çocukluğum Trabzon’da devam etti. İlk, orta ve lise tahsilimi Trabzon’da tamamladım. 1993 yılında Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri’nden mezun oldum. Kars Kağızman’da sınıf öğretmenliği ile başlayan eğitim sevdam halen Gümüşhane Ticaret Lisesi Müdür Başyardımcılığı görevi ile devam etmektedir. Hayalce (Şiir), Köyüm Demirören, Gümüşhaneli Şairler Antolojisi, Fıkralarla Gümüşhane 1-2, 80 Yıllık Çınar Hıfzı Kenan Çetiner, Diyemediğim, Gümüş Portreler ve son olarak Ekmek Arası Domates kitabını çıkardım. Bu şehre karşılıksız ve riyasız bir sevda ile bağlandım. Ve o sevda ile ayakta duruyorum. 

HASAN PİR - Son kitabınızın adı çok ilginç,  niçin “Ekmek Arası Domates”?..
İSMAİL HAYAL -
Yıl 1984. Trabzon Kaymaklı Mahallesi ile Endüstri Meslek Lisesi arası uzunca bir mesafe. Maddi durum malum. Genellikle kilometrelerce mesafeyi yürüyerek gidiyorum. Günlük ders saati on. Öğleyin Yavuz Selim Sahası’nın karşısında yer alan bakkaliyeden paramıza göre çeyrek ekmek ve arasına dilimlemek için ufak boy domates alıyorum. Tuzu da bandı mı üzerine değmeyin keyfime. Yavuz Selim’in taş tribünlerinde ekmek arası domatese diş geçirirken amatör maçları da seyrediyoruz.



Elimde çeyrek ekmek arasında dilimlenmiş ufacık bir domates dişlerimin vuslatına yetecek miydi bilinmez ancak yemeğim hemen tükenmesin diye yavaş yavaş yerdim. Tam doyayım diye iyice çiğnerdim lokmamı. İyice tadını alırdım ekmekle domatesin. Ve yutmazdım hemen, bir süre gezdirir, istemeye istemeye yutardım lokmalarımı. Tam ikinci lokmam için hamle yapacağım esnada önümden geçmekte olan iyi giyimli iki kişinin istemeden de olsa kendi aralarındaki konuşmalarına şahit oldum. Biri diğerine benim elimdeki ekmek arası domatesi göstererek; “bak şu köftecinin yaptığına, bize domates kalmadı demişti, ama bak bunlarınkinde domates var, hem de kaç tane.” O an yıkıldığımı ve kaynar suların yorgun bedenimden aşağı döküldüğünü hissettim. Yediğim ikinci lokma adeta boğazımın orta yerine çivi gibi çakılmıştı. Lokmamı ne ileri ne de geri alabiliyordum. Gözlerim dumanlandı birden. Yaş yumruk yumruk olmuş, yapışmış kalmıştı kirpiklerime. Ha fırladı, ha fırlayacak. Yanındaki beyefendi neden sonra bendeki hali görünce fark etti durumu ve yanındakine “sus” işareti yaparak kulağına sessizce; “onlar sadece domates yiyor, baksana…” dedi ve çekip gittiler önümden. Gözlerimdeki yokluk ve isyanın bombardımanı altında adeta patlamaya hazır mayın misali koyuverdim gözyaşlarımı… Dehlizinden kopan gözyaşlarım adeta birer yağmur damlası gibi dökülüverdi ekmek arası domatesin üstüne. Yanımdakilere fark ettirmeden yerimden usulca kalkarak en arka tarafa geçtim ve yoksulluğuma ağladım, ağladım, ağladım…

    Ve yıllar sonra hayallerine kavuşmuş biri olarak o yılların hatıralarını kitap yaptığımda “Ekmek Arası Domates” isminin kitabıma çok uygun olacağını düşünerek bu ismi koydum.

HASAN PİR - O günleri aradığınız oluyor mu?
İSMAİL HAYAL -
Bu soruyu söyleşi yaptığım TRT Trabzon Radyosu’ndan da sordular. Nasıl aranmaz ki o günler. 1980 ve sonrası ülke kendi ayağı üzerinde yeniden durmaya başladığında biz kurtuluşumuzun sadece okumaktan geçtiğini düşünüyor ve öyle inanıyorduk. Bugün gelinen noktada şartlar ne kadar iyi de olsa o yoksulluğu, yoksulluğun dayattığı okuma azmini, başarmanın verdiği sevinci ve hele o günlerde henüz genleriyle oynanmamış domatesin tadını ve kokusunu özlememek elde değil. O günleri hiç unutamadım ki…  

HASAN PİR - Kitabınızda samimi ifadelere rastlıyoruz. Toplumsal duyarlılık sizi ve eserlerinizi besliyor olmalı.
İSMAİL HAYAL -
Dağların yokluk diye emzirdiği bir coğrafyada şekillendi çocukluğum. Babamın köy odalarında okuduğu deyişlerin tadı var damağımda. O yüzden toplumun özünden ve sözünden hiç ayrılmadım. Ve o közle, tıpkı Yunus misali hamdım, piştim ve de yandım. Bu yoksul coğrafya hiç yanıltmadı beni. Ziyaüddin Gümüşhanevî gibi bir kökün dalları olarak hep helali, doğruyu, samimiyeti ve sadakati öğrendim. Bu öğrendiklerimizle amel ettik. Bu kültür mozaiği bizim rengimiz, desenimiz oldu. Zaten yaşadığın toplumun sesi olamıyorsan yazdıkların kimin umurunda olabilir ki? Her zaman dediğim gibi eğer ait olduğun toplum seni anlamıyorsa, yazdıklarını sindiremiyorsa; yazdıklarımız ve yaptıklarımız abesle iştigalin ötesine gidemez. Bu yorgun yüreğimde her zaman beslediğim, her zaman taze tutmaya çalıştığım özüm ile sözüm arasında olmaya çalışıyorum. 

 

HASAN PİR - Çocukluk günlerinizden en çok neyi özlüyorsunuz?
İSMAİL HAYAL -
Anamın tandır isi vurmuş nurlu yüzünü, babamın köy odalarında İrşadi ve Ağlar Baba’dan okuduğu deyişlerin tadını, kuzu beklerken göze başında demlediğim çayı, mereklerdeki ot kokusunu, anamın güzlük lavaşı arasına koyduğu azığın tadını ve Gümüşhane Salı Pazarı’ndan babamın dönmesini ve Kör Fayık Emminin emektar kamyonunu beklemeyi çok ama çok özlüyorum. 
 
HASAN PİR - Ankara ve üniversite yıllarınızdan bahseder misiniz?
İSMAİL HAYAL -
Hayatımın en önemli kısmı Ankara günlerimdir. 1989 yılında adını çokça duyduğum ama tanışamadığım Mahmut Oltan Sungurlu’yu ziyaret için Adalet Bakanlığı’na gitmiştim. Ankara’da bîçare kaldığım anlarda Mahmut Oltan Sungurlu’dan başka bir kapı da bulamamıştım. Ve o gün Bakanlıktan içeri girip odasına vardığımda masasının başında bizden birinin, sanki bir akrabamın oturduğunu ve bana tebessüm ederek ayağa kalkıp ellerimi ellerinin arasına alarak; “gel bakalım sevgili Hayal. Sen Demirörenli kimin oğlusun?” dediğini asla unutamıyorum. Ben heyecan ve sevinç arası bir duyguyla kendimi tanıttım. Uzunca bir sohbet sonrası saçımı okşayarak; “Aferin oğlum. Sen atalarınızın Trabzon’da hamallık, seyyar satıcılık yahut amelelik yaptığı bir yerden şartlarınızı zorlayarak okumaya çalışıyorsun. Bu yüzden azimli, gayretli ve dürüst ol. Hiçbir zorluk seni yıldırmasın” diye uzunca bir nasihat etti.
Ve ben o ana kadar Ankara’da valizini terminalde emanete verip Trabzon’a kaçmanın hesaplarını yaparken Ankara gibi bir metropolde, başkentte çok değerli ve büyük bir hemşerimin varlığı ile gurur duyarak her bir zorluğun altına girdim. Onun varlığı benim Ankara’daki en büyük güvencem ve desteğim olmuştu.

HASAN PİR - İsmail Hayal’in hayattaki üç doğrusu nedir?
İSMAİL HAYAL -
Doğruluk, samimiyet ve paylaşmak. Hayat felsefemi Yunus’un ifadesiyle “Cümleler doğrudur sen doğru isen, doğruluk bulunmaz sen eğri isen” veciz sözüyle özetleyebilirim. Doğru olmak da yetmiyor samimi olmak da gerekiyor haliyle. Ve son olarak paylaşmak en güzel olanı. Rabbimin verdiklerini paylaşmaktan daha güzel ne olabilir ki? İnsanlar bugün kendilerinde olanları paylaşmadığı için bu haldeyiz diye düşünüyorum. 

HASAN PİR - Hayatta örnek aldığınız insan kimdir?
İSMAİL HAYAL -
Tabiki babam Hamal Hoca Ahmet. Askerde okumayı öğrenen ve çavuş maaşını annesine gönderen babam Hoca Ahmet örnek aldığım tek insandır diyebilirim. Yıl 1989. Trabzon Avni Aker Stadı’nda yapılan sağlık memurluğu sınavını birincilikle kazanmıştım. Aynı yıl Gazi Üniversitesi’ni de kazanınca tereddüde düştüm. Akrabalarımdan ve yakın çevremden yaklaşık otuz kişi ile yaptığım istişarede hemen tamamı sağlık memuru olmamı ve bir an önce hayata atılmamı öğütlerken bir babam omzuma elini atıp; “oğul boğulursan büyük denizde boğul, hayallerinin peşinden Ankara’ya git. Elde avuçta ne varsa satar seni yine okuturum” demişti. Ve ben baba sözünü dinleyerek hayallerimi zorladım ve nihayetinde bin bir meşakkatle üniversiteyi bitirdim. Okumamı ve öğretmen olmamı önce Rabbim’e ve sonra babama borçluyum. 


 
HASAN PİR - Gümüşhane’nin dünü, bugünü ve yarınını değerlendirir misiniz?
İSMAİL HAYAL -
Mevlana; “Dün de beraber gitti cancağızım, Şimdi yeni şeyler söylemek lazım” dese de ben dünü özleyen, dünden ders alıp yarına hazırlıklı olan bir ruha sahibim. Dünün masal kenti Gümüşhane’yi özlememek elde değil. Tarihi İpek Yolu kavşağındaki bu tarihi şehri, bozulmamış bağlarını, elma, armut, vişne bahçelerini, kirlenmemiş Harşit Çayı’nı özlememek elde mi? Dünün asil insanlarını arıyorum. Pembe panjurlu ahşap konakları hayal ediyorum halâ. Pekmez kazanlarını, lemis kokusunu, dağ ve yayla kokusunu özlüyorum. Dünün “Yama Devri”ni yaşayan atalarımızın azmini, dürüstlüğünü, merhametini özlüyorum. Bugün maalesef o ataların torunları yok bu şehirde. Her şey gibi en güzel hasletlerimizde yozlaştı. Ama yine de yarınların daha güzel olacağı ümidini hiçbir zaman kaybetmedim. İnanın bu ümitle yaşıyorum…  

HASAN PİR - Hobileriniz nelerdir?
İSMAİL HAYAL -
En büyük hobim yazmak, yazdıklarımı paylaşmak ve bir insanın az da olsa derdine ortak olabilmek ve o müşkülüne yardım edebilmek. Eğer yazdığım bir yazıdan bir insan zerre kadar faydalanmışsa kendimi bahtiyar addedeceğim. Toplumun derdini kendine dert edinmeyenler bu toplumda tutunabilirler mi?

HASAN PİR – Gençlere mesajınız nedir?
İSMAİL HAYAL -
Gümüşhaneli gencin kaderi mahrum ve mağrur bir coğrafyada gizlidir. Ancak genlerinde helal lokmanın sirayet ettiği, son derece çalışkan ve asil bir neslin evladıdır. O yüzden “Yama Devri”ne şahitlik eden Gümüşhanelinin atalarının onurlu ve gururlu izinden gitme mecburiyeti vardır. Kaderi sürgün diye yazılan bu ilin evladı diğer illerin gençlerine nazaran daha çok çalışma mecburiyetindedir. Çünkü bu ilin böyle bir gençliğe acil ihtiyacı vardır.

    Gençlerimizin uyuşturucu, içki, sigara ve daha adını bile tiksinerek dile getirmeye çalıştığımız kötü alışkanlıklara girmemesi gerekir. Kendisine emanet verilen vücudunu zehirlemeye hakkı yoktur. En geri kalmış Afrika ülkeleri bile okuma alanında bize açık ara fark attığına göre gençliğimizin kitaplarla dost olması gerekir. Ve her zaman dediğim gibi önce eğitim, sonra eğitim ve her zaman eğitim diyorum. Çünkü eğitim süzgecinden geçmeyen nesiller batmaya ve yok olmaya mahkûmdur. Son olarak gençlerimize şunları söylüyorum:

    “Ey genç ve güzel kardeşim; ekmek arası domates yiyerek hayata tutunan ve bir yerlere inan alın teriyle gelen bu ağabeyinin sözlerini yabana atma. Senin okuman için boğazından, elbisesinden, en acil ihtiyaçlarından feragat eden anne ve babanı sakın hor görme ve sakın onları üzme. Onların boyunlarını yere eğdirme. Ahlakınla, duruşunla, efendiliğinle ve başarılarınla onları, bizleri ve herkesi onurlandır, gururlandır. Ve sana her zaman değer verdiğimizin farkında ol.
 
HASAN PİR - Bu güzel söyleşi için teşekkür ediyoruz.
İSMAİL HAYAL -
Asıl bana bu fırsatı sağladığınız için size ve sizin kanalınızla tüm Gümüşhaneli dostlara en kalbi muhabbetlerimi gönderiyorum.