İSTANBUL

“Sessiz sadakat şarkıları söylerdi”
....
Yetişen sebze, meyveleri, yiyecek ve içecekleri  İstanbul’un semtlerini çağrıştırırdı.

Semtlerinde yetişen sebze ve meyveler;

Çengelköyün salatalığı, ayvası, 
Beykoz’un cevizi, inciri
Mecidiyeköy’ün dut ve çileği, 
Erenköy’ün üzümü, 
Bayrampaşa’nın enginarı, 
Tuzla’nın bamyası,
Yedikulenin marulu,  
Gümüşsuyu’nun baklası, 
Çekmece’nin domatesi, 
Kartal’ın pırasası, 
Vaniköyün vişnesi, 
Kemerburgaz’ın patlıcanı,
Alibeyköy’ün mısırı...

Semtlerde yetiştirilen sebze ve meyveleri dışında yiyecek ve içecekleri;

Beykoz’un paça çorbası, 
Sarıyer’in  böreği, 
Dolapdere’nin işkembesi,  
Sütlüce’nin uykuluk ve sakatatı
Kanlıca’nın pudra şekerli yoğurdu,
Eyüp’ün kaymağı, 
Bebek’in  badem ezmesi, 
Sultanahmet’in, 
Tuzla’nın köftesi, 
Kayışdağı suyu Kayışdağı semtini, Taşdelen suyu Taşdelen semtini, Hünkar suyu Sarıyer’i, 
Boza’nın Vefa semtini, 
Haşlama mısır’ın Anadolu Hisarı semtini, 
Sahlep, nane şekeri denilince Boğaziçi vapurlarını, 
Çay denilince Emirgan, Piyerloti’yi, 
Kuruyemiş, baharat denilince Mısırçarşısı’nı, 
Kurukahve denilince Eminönü 
Yağ denilince Yağkapanı,
Bal denilince Balkapanı,
Un denilince Unkapanı semtini...

Pazarcılar Çengelköyyy diye bağırdığında salatalık, 
Kanlıcaaa diye bağırdığında yoğurt, 
Beykozzz diye bağırdığında incir veya ceviz, 
Yedikuleee diye bağırdığında marul, Tuzlaaa diye bağırdığında bamya, Bayrampaşaaa diye bağırdığında enginar sattıklarını anlardık...

Bütün bunlar bu semtlerde yetişirken,
“Beyoğlu’nda adam yetişirdi.”

Beyefendiler Beylerbeyi’inde oturur,
“Göksu da alem-i ab eylenirdi.”

Geçmişte bu semtlerden bahsederken bu ürünleri, 
bu ürünlerden bahsederken de semtleri beyninizde çağrıştırırken artık betonlaşmış yüksek binalar ve işgal edilmiş tabiatı ve gökyüzü ile yüksek duvarlarla çevrilmiş kapısında da “içerde köpek var” tabelası ile müstakil villaları, yapay konakları çağrıştırır hale geldi.

Hepsinden öte dayanışmanın paylaşmanın, komşuluğun olduğu “şehir” kimliği bahsi geçen bu binalarla yerini ruhsuz “kent” kimliğine terketti.

Evet, eskiden de yalılar ve konaklar vardı ama orada yaşayanlar o semtin fakirini fukarasını koruyan, kollayan manevi hamileriydiler.

Bahçelerinde köpekleri olsa da şimdikiler gibi insanlara saldıran değil gelen misafire sırnaşan köpeklerdi.

YORUM EKLE
YORUMLAR
yusuf sadık eğitimci yazar-gazeteci eleştirmen
yusuf sadık eğitimci yazar-gazeteci eleştirmen - 1 hafta Önce

Saygıdeğer Ernail bey kardeşim.
Bi,ze 100 yıl öncesi İstanbulu hatırlatan bu yazınızı değme araştırmacı gazeteler dahi beceremez.
yazdıklarını parça parça belki bilirdik ama böylesine bir istanbul Botanik tanımlamasını zatınızdan duymak gerçekten güzel oldu. bendeniz ara sıra istanbula uğra sizlerle demülaki olurduk ama bunlardan hiç bahsetmemiştim. Çok keyf aldım.
Ancak Dondurma nered yenir ? orta köy demi kadıköyde mi onu yazmadın. Hani bir denk gelmi,şdi de Kadıköyde bir Rum vatandaşın kafesindedondurma yemiştik. Unutamadım hafızama güvenip kafenin adını da yazmadım. belki var 15 sene her gittiğimde aradım ama bulamadım. Bilgin olsun. İlk frsatta bayramoğlu döner değil dondurmamı isterim...ç şekerim 200 olsa da. Selamlarımla