KÜLTÜR YOZLAŞIRSA

Tarihsel, toplumsal gelişme süreci içinde oluşan bütün maddi ve manevi değerler ile bunları sonraki nesillere iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların bütünü kültürü oluşturur. İşte bu değerlerin ve araçların kaybedilmesi ya da bunların yerine yeni ve yabancı unsurların katılması süreci kültürel yozlaşma olarak adlandırılır. Sosyolojik olarak, kültür bizi saran, geçmişte yaşayan insanlardan öğrendiğimiz toplumsal mirastır. Bu mirasın kaybedilmesi yozlaşmaya neden olur. Kültür, insanların günlük yaşamlarında soludukları havanın bütününe verdiğimiz addır. Geniş manasıyla kültür, insanın yapıp ettiklerini, tutum ve davranışlarını ve hayatı algılama biçimlerini kuşatan bütün maddi ve manevi unsurlardan oluşur. Mimariden yeme içme adabına, mahalle ortamından TV ekranlarına yansıyan görüntülere, siyasetten borsaya hayat alanımızı inşa eden bütün unsurlar, bir toplumun kültür tasavvurunu oluşturur. Bu manada kültür, insanın ve toplumun var olduğu her yerde ve düzeyde kendini hissettirir. 

Toplum olmak ile topluluk ya da kitle veya sürü olmak çok farklı şeylerdir. Toplumu eğitimli, ne yaptığını bilen ve sorumluluk sahibi bireyler oluşturur. Birlikte oluşun bir amacı vardır. Ortak bir kültür ve ortak bir gaye etrafında toplanılmıştır. Oysa topluluk ya da sürü kerhen bir arada, zorlama ya da tesadüf ile birliktedir. Toplum her şeyden evvel kendi kültürüne ve oluşturduğu değerlere sahip çıkar. Topluluk için korunacak bir değerler topluluğu ya da kültür yoktur. Bu gün Türk toplumu Türk Milletinin 5 bin seneden beri oluşturduğu değerleri ve kültürünü harcama konusunda birbiri ile yarış halindedir. Oysa bu değerler pek çok badirelerin birlikte atlatılması ya da yaşanması ile ortaya çıkmış, milli bütünlüğü ve kültürü ile oluşturulmuş gerçeklerdir.

Yukarıda da bahsettiğimiz gibi kültür, İnsanların toplumsal yaşam içinde tarih boyunca ürettikleri bütün maddi ve manevi değerlerin hepsini dile getirir. Kültür maddi ve manevi olarak ikiye ayrılır.  Maddi kültür insanın doğa ile etkileşimi sonucu ürettiği her şeydir. Manevi kültür ise insanların inançları çerçevesinde,  birbirleri ile olan etkileşimi sonuncunda ortaya koydukları her şeydir. Kültür milli niteliğe sahiptir, her toplumun kendine özgü kültürü vardır.  Uygarlık ise kültürün evrenselleşmiş halidir. Kültür basit kurallar ya da değerler bütünü değildir. Öncelikle toplumu ve onu oluşturan bireyi korur. Çünkü kültür süreğen yani devamlılık arz eder. Toplumsaldır, insanların toplum halinde yaşamasından doğar. Tarihseldir, bir geçmişi vardır. Öğrenilir ve öğretilir, sonradan kazanılır. Sürekliliğe sahiptir. Kuşaktan kuşağa aktarılır. Devamlılık gösterir. Toplumdan topluma değişir. Uyulması gereken kurallardan oluşur. Kültürün maddi öğeleri, manevi öğelerinden hızlı değişir. Kültür dil yolu ile sonraki nesle aktarılır. Bir yeri işgal etmenin en kestirme yolu dilini bozmaktır. Dil bozulunca kültür yozlaşır, kültür yozlaşınca millet olma bilinci zayıflar.

Türk toplumu basit bir tüketim kültürüne değil en az 5 bin senelik bir değerler manzumesine sahiptir. Bu değerlerin ortak adı da Türk Kültürüdür. Türk kültürünün en önemli özelliği bize yani milletimize has olması, bizi biz yapmasıdır. Bize değer veren, bizi diğer toplumlardan ayıran en temel özelliğimizdir. Bize kendi kimliğimizi ve kişiliğimizi kazandıran özgün yapımızdır. Bizim kültürümüz bize hastır. Pek çok milletin gıpta ile baktığı ve her daim övgü ile söz ettiği bir kültür birikimine sahibiz. O kadar güzel ve mümtaz bir kültüre sahibiz ki, eski Çin, İran, Bizans ve Avrupa kayıtlarında Türklerin kültürü hakkında gerçekten çok değerli görüşler yazılmış, milletimizin birlik ve beraberliği ile kültürel farklılığı hep takdir edilmiştir. Bizi beş bin senedir bir arada tutan en değerli varlığımız inancımız, dilimiz ve bunun etrafında gelişen kültürümüzdür. 

Bizim kültürümüz eşsizdir, çünkü binlerce yılın birikimidir. Nadidedir çünkü hala canlı bir şekilde yaşatılmaktadır. Yeryüzüne yayılmış yaklaşık 350 milyonluk bir millet tarafından yaşatılmaktadır.

Son derece bağlı olduğumuz değerlerimiz artık yavaş yavaş terkedilir olmuş, milli bütünlüğümüz ve kültürel zenginliğimiz yoğun bir kültürel erozyona maruz kalmıştır. TV, İnternet ve basın yayın organları tarafından son 30 seneden beri toplumumuz yoğun bir kültür emperyalizmi sağanağına maruz bırakılmış, eğer tedbir almazsak aile, toplum, milli ve manevi bilinç yok edecek derecede kültürel değerlerimiz yozlaştırılmış olacaktır.  Son yıllarda milli bilincin karşısına çıkartılan en önemli düşman, popüler kültür adı altındaki tüketim toplumu adı verilen yozlaşmış topluluktur. Düşünün ki; ne kadar insani değer varsa bir nevi pazar eşyasına, pazarlama ürününe dönüştürülmüş, aile, toplum bilinci yok edilmiştir. Türk Milletinin ne kadar kutsalı varsa buna sahip çıkmak gericilik sayılır olmuştur. Basit gibi görünen ama ileride çok derin meselelere yol açacak uygulamalar bile vatanını ve milletini sevenler tarafından dile getirilemez olmuş durumdadır. Buna ister mahalle baskısı deyiniz, isterse toplumsal duyarsızlık. 

Düşünün; sizin var olmanızda, bu günlerinize gelmenizde, sizin siz olmanızda olağanüstü bir gayret sarf eden anne ve babalarınızı hatırlamanızı bir güne hapseden aynı kültür ya da dayatma değil de nedir? Sevdiklerinizin bir güne ya da günlere sığdırılması toplumun yozlaşması değil de nedir? Anneler günü, babalar günü, sevgililer günü gibi uyduruk günlerin açıklaması neyle, hangi kültür birikimi ile yapılacaktır? Kutsallarımıza acımasız bir şekilde saldıran kültür emperyalizminin nihai hedefi milli birlik ve bütünlük bilincini yok edip, tüketim kültürünü dayatmaktır. 

Birimiz bile bu gün kalkıp eski atalarımızda anneye, babaya, aileye verilen değeri araştırma öğrenme ihtiyacı hissetmiyoruz. Toplumda yetim ve öksüzlere verilen değeri, onların nasıl korunduğunu kaçımız biliyoruz ya da merak ediyoruz?

Bizim kültürümüz bu değil! Sokaklarında sadaka verilecek fakir bulunmayan bir toplumdan, sokakta evsizleri olan bir topluma gelmek bizim utancımızdır. Kültürümüz acilen layık olduğu yere, toplumsal yaşantımıza döndürülmeli. Kültürümüzün uydurma moda terimler ya da akımlarla yok edilmesinin önüne geçilmelidir. Bunun için görev sadece devlete ve kurumlara değil, aynı zamanda doğrudan doğruya bize yani bu toplumu, bu milleti oluşturan bireylere ve sivil toplum kuruluşları olan kültür derneklerine ve vakıflara düşmektedir.

Bu aziz milletin fertleri olan bizler, kültürümüzün masallarda kalmasına ve yozlaşmasına asla izin vermemeliyiz. Kültürel yozlaşmayı engelleyemezsek, tarih sahnesinden silinip gitmeye mahkûm oluruz ki Allah böyle bir durumla bizi karşı karşıya bırakmasın.

YORUM EKLE