LİMİT(SİZ)SİNİZ

Yerin seni çektiği kadar ağırsın,
Kanatların çırpındığı kadar hafif
Kalbinin attığı kadar canlısın.
Can YÜCEL


Mümin Sekman’ın kendi kanatlarıyla uçma dersleri parolası ile istifadelerimize sunduğu kitabının adı limit(siz)siniz; tavuk yumurtaları arasına yanlışlıkla düşen ve sonrasında yumurtadan kartal yavrusu olarak çıkmasına rağmen tavuklarla beraber yaşamaya alışan ve yıllarca gökte uçan hemcinsleri olan kartallara bakarak ömrünü heba edene ne de çok benziyoruz.

Zaten bizler hayata geldiğimiz yer ile hayatta gelmek istediğimiz yer arasında ömür geçiriyoruz. Ve bu hayatta bir şeylerden hep feragat ederek keşkelerle örerek ağlarımızı yarınlara hep acaba ile ulaşmaya çalışıyoruz. Mümin Sekman’ın tabiriyle işimiz ile içimiz arasında geçi(ni)p gidiyoruz.

Bizler kendimizde var olan potansiyeli görmemekte ısrar ederek o ilk küçücük ama aslında en büyük olan adımı atmaktan korkuyoruz. Dibe vurmayan sıçrayamaz mantığından bihaber hayatın aslında risklerden ibaret olduğunun da farkında değiliz.

Evet; sen Gümüşhaneli genç kardeşim. Ufkun doğduğun bu mahrum coğrafyanın çevrelediği dağlarla sınırlı olamaz. Sen kendi kabuğuna çekilmiş bu şehrin yokluk çerçevesinde ömrünü heba edemezsin.

Yıllar önce çocukluğumda Demirören Köyü’nde gurbete giden babamın yolunu beklerdim. Köyümüz etrafı dağlarla çevrili Gümüşhane’nin en uzak ve en soğuk köylerinden biriydi. Yokluk ve yoksulluk adeta kader diye alnımıza yazılmıştı. Ama ben o yıllarda köyümüzün en yüksek dağına bakar ve o dağın arkasında İstanbul veya Trabzon’u görebileceğimi hayal ederdim. Bir gün o dağın en yüksek tepesine tırmanarak Trabzon’u görmek istediğimde o dağın ardında peş peşe uzanan daha yüksek ve daha çok dağların olduğunu gördüm.

İşte o anda limitlerimi zorlayarak o dağların bir zaman sonra tükeneceğini ve Trabzon’a veya İstanbul’a ulaşacağımı düşünmeye başladım. Siz eğer inanmışsanız başarırsınız. Ve ben 7 yaşında Trabzon’da öğleden önce ayakkabı boyatıp öğleden sonra okula giderek hayallerime kavuşacağım yolu çizmiştim. Hayat ne kadar örümcek ağlarını örse de inanmanın semeresini görmek hayallerine erişebilmek nasip oldu bize.

Ve yıl 1989. Babamın ölümünden bir yıl öncesi. Trabzon’da Sağlık Memurluğunu ve bir hafta sonrada Gazi Üniversitesi’ni kazandım. Babam 72 yaşında ve sepet hamalı. Trabzon’da Nemkol’ün önünde ellerini sepetine dayamış, oturuyor. Yanına yaklaştım ve durumu anlattım. Ondan önce yaklaşık otuz kişiye danıştım tamamı bir an önce memur ol ve hayatını kurtar demişti. Babam gözlerini gözlerime dikerek ellerimi nasırlı ellerinin arasına aldı ve bana limitleri zorlayan ve hayatımı değiştiren;

“Git oğul Ankara’ya git. Boğulursan da büyük denizde boğul” cümlesi dökülüverdi dudaklarından. Şimdi rahmet ve minnetle her an özlediğim ve andığım sevgili babamın bana yol gösteren cümlesi her aklıma düştüğünde gözlerimden birer damla yaş döküveririm.
YORUM EKLE