HAYAT, DUA, GÖZYAŞI...

Hayat…
İki hece;
Ha-yat.
Her ne kadar iki heceden oluşmuş olsa da içine neler sığıyor neler…
 
Güneşin üzerine doğduğu ve battığı zaman aralığında taze kalamayan, doğum ile ölüm arasında o kadar çok olay yaşıyoruz ki… Şu koskoca dediğimiz dünya hayatı geliyor ve hayat denen iki hecenin arasına sıkışıveriyor. Zaman kavramını yitiriyor. Yoksa yaşanan onca şey bir hayalmiydi diyesi geliyor insanın. Sevinç, hüzün ve gözyaşı 30 yaşındakine sorsan da, 80 yaşındakine sorsan da her şey dün gibi…
 
Hayat içerisinde sevinçler değil, üzüntüler, acılar olgunlaştırıyor insanı. Üzülünce şöyle bir kendimize geliyoruz. Acziyetimizi anlıyoruz, yalvarıyoruz, yakarıyoruz Rabbimize… Acılar bizi pişiriyor. Üzüntü ve kederden kurtarmak için açıyoruz kesenin ağzını. Şu işten kurtulursam şöyle olsun böyle olsun, şu kadar para vereceğim, kurban keseceğim, fakir doyuracağım vs… Birde hatırı sayılır kişileri vesile ederiz. Allah dostlarının, yetimin, fakirin gurabanın, sabilerin yüzü suyu hürmetine gönlümüzü açar dua ederiz. Duamız kabul olur müşkülümüz hallolunur ama biz verdiğimiz sözleri unuturuz. O sıkıntılı halimizi unutuveririz sonra başımıza başka sıkıntılar gelince şaşar kalırız. Takdirin önünde gelen tedbiri,  verdiğimiz sözleri unutmamak gerekir.
 
Hani öyle işler başımıza gelir ki, kıl payı kurtardığımız olur. Kıl payı bir arabanın bize vurmasından kurtarırız, kıl payı devrilen ağaç yanımıza düşer, verilmiş sadakamız varmış deriz ya da Anamızın alkışı başımızdaymış. Dua ve sadaka başımıza gelecek birçok musibeti önleyebiliyor ne de olsa az sadaka çok belayı defedermiş.
 
Üniversiteden zamanın Nasrettin Hocası olarak nitelendirilen Kamil Hocamız bu durum ile alakalı latifeli bir şekilde “Bu aralar başımıza çok sıkıntı geldi, demek ki çok sadaka verdik ondan. Sadakayı azaltmamız lazım, az sadaka çok belayı def ediyor ”  diyerek bizleri güldürmüştü ama kafalarımıza da az da olsa sürekli sadaka vermeyi ihmal etmeyin temasını yerleştirmişti.
 
Geçenlerde bir arkadaşımızın bize anlatmış olduğu onların mucize olayını buradan nakledeceğiz.
 
Arkadaşımız bebeğini doktora götürüyor, doktorlar sağ kulağının duymadığını şimdilik bir şey yapılamayacağını belirterek ileriki tetkikler yapılmasını söylüyorlar. Tabi bizim arkadaş ve eşinin eli ayağı titriyor. Yapılacak bir şey yok mu deniyor, doktor arkadaşın içinin rahatlaması için istersen bir hastam var onu alayım sonra sizi tekrar alayım tekrar bakalım diyor. Arkadaş tamam diyor ve bekliyorlar. Arkadaşın gözleri dolu dolu… Sonra doktor arkadaşın eşi ile bebeği içeri alıyor arkadaş dışarıda bekliyor. Zaman geçmek bilmemiş. Bu arada arkadaş Bir Allah dostunun adıyla birlikte içinden sıtk ile bayağı yalvarmış yakarmış, adak adamış. Sonra kapı açılıyor, arkadaşın eşi ağlayarak duyuyor diyor, kulağı duyuyor. İçerdeki doktorda şaşırmış. İki defa ölçüm yaptım kulağı duyuyor diyor. Bizimkilerde büyük bir mutluluk, arkadaş çok şükür diyor ve gözyaşlarını tutamıyor.
 
Bu olay onların mucizesiydi. Herkesin yaşamış olduğu bir mucizesi mutlaka vardır. Önümüzdeki hafta sonu kısmet olursa yukarıdaki olayı yaşamış olan arkadaşımızın adak kurbanı yemeği var. Allah kendisine verilen sözü tutanlardan eylesin bizleri. (Âmin)
 
Saygılarımla.

YORUM EKLE