MAZLUMUN AHI

1969’un Mayıs ayının yirmi üçünde bir tandır kenarında merhaba dedim hayata. Ve o günden beri düşe kalka yaşıyoruz yalan olan bu dünyada. Gümüşhane’nin en mahrum köylerinden biri olan Demirören’de şekillendi çocukluğum. Derelerinde çimdim, tozlu yollarında dolaştım, gözelerinden su içtim, koyun ve kuzu otlattım yamaçlarında. Babamın köy odalarında okuduğu İrşadi ve Celali Baba’nın deyişleriyle şekildendi ruh dünyam.

Yedi yaşımdan sonra hayat bir çarkıfelek misali savurdu durdu beni. Trabzon’da ayakkabı boyacılığından, hamallığa, amelelikten bulaşıkçılığa girmediğim iş, adımlamadığım sokak kalmadı. Hayata geldiğimiz yer ile gelmek istediğimiz yer arasında bir sarkaç misali dolanıp durdum. Birçok zorluklara göğüs gerdim minik bedenimle. Babamdan kalan tek sermayem ve varlığım olan onurumu hiçbir şeye karşı satmadım, sattırmadım.

1977 ile 1989 arası Trabzon’da, 1989 yılında Ankara’da, 1994’de Kars Kağızman’da ve 1997 yılından beri Gümüşhane’de hayat denen kilime ilmek attım durdum. Birçok insan, birçok fikir ve birçok olay gördüm. Hepsinin ortak paydasında sevgiyi harmanladım durdum yıllar boyunca. Ve geldiğim noktada tek sermayem insan sevgisiyle dopdolu bir kalp ile tek başınayım.

Toprağın üstünde farklı farkı olsak da toprağın altında eşitleneceğimiz o günün hayalleriyle hep sabrettim ve onurumdan hiç kaybetmedim. Hep ezilen oldum. Mazlum oldum. Çoğu bilerek kimi bilmeyerek hep zulüm işlediler. Doğduğumuzda hepimizin minnacık elleri yumuktu ama giderken ellerimiz açık gideceğiz. Atlastan libas giyenler çırılçıplak gidecek ama kimse bunun farkında bile değil. 

O-nursuz insanlar gördüm hayatımın değişik safhalarında. Varsılın yanında görünerek hep artılar koydular hanelerine. Ve (haşa) aldatmak için Rabbimi namaza durdular aynı saflarda. Bir garibin hakkını bir zalimin hakkına peşkeş çektiler. Ve saygın bir şahıs gibi dolaşıp duruyorlar aramızda.

Ama bilmiyorlar ki O’nun da bir hesabı var ve o hesaptan hiçbirimiz kurtulamayacağız. Boynuzsuz koyunun da hak soracağı bir yer var elbette. Mizan var, adalet var. Mazlumun gözyaşları var. Ve o gözyaşları o-nursuzları boğacak elbette. Günü var ve bekliyorum.

1995 yılında acemi birliğim Ankara Etimesgut’ta gördüm insanların eşit olduğunu. Kaymakam ve savcıyla aynı urbaların içinde kimse fark edemedi farklı kişiler olduğumuzu. Tıpkı aynı kefene sarılacağımız gibi. Aynı ölçülerde kazılan kabre gireceğimizi unutmadan.

Ey insanoğlu bu sözüm sanadır. Oynama kimsenin hakkıyla. Oynama kader denilen ince çizgiyle. Ah alma, günah alma, sonra vahlanma. Sebep olma kimsenin geleceğiyle. Makamlar ve mevkiler gelip geçicidir. Sabancı’ya, Vehbi Koç’a bile yâr olmadı koca dünya. Unutma ki koca Nemrut’u yıkan da bir karasinekti.

Unutma ki şah olsan da mazlumun ahı indirecektir şahı. Allah nefsimizi ıslah etsin.
YORUM EKLE