MİNARELERDEN YÜKSELEN SEDA’LAR

Özgürlüğün gür sedası: Ezan.

Ya Ölümün ya dirilişin sedası: Sela.

” Es salatu ve's-selamu aleyke ya rasulallah! ya seyyidel evveline vel ahirin! vel hamdü lillahi rabbil alemin!" ”Ey Allah'ın Resûlu, salat-u selam senin üzerine olsun! Hamd Alemlerin Rabbi Olan Allah İçindir "

Hz. Peygamber’den sonra İslâm’ın yayılmasıyla fethedilen yerlere ihtiyaçtan dolayı camiler inşâ edilmiştir. İnşâ edilen camiler, fethedilen bölgelerin İslâm yurdu olduğunun bir nişânesidir.  Özellikle camilerde ezânların, salâların okunduğu minârenin (maksûre) ilk kez inşâ edilmesi Hz. Ömer’in torunu Abdülaziz döneminde Emevilerin döneminde I. Muaviye zamanında okunmaya başlanmış.

Osmanlı, bu geleneğe diğer Müslüman toplumlardan daha çok sahip çıkmış. Dinleyenin ve okuyanın içini titretecek formlarda bestelemiş. Eskiler hem sözlerinden hem de makamından okunan salânın cenaze salâsı mı yoksa haber salâsı mı, cuma salâsı mı olduğunu anlarmış. Her vaktin salâsı ayrı makamda okunurdu.

Sela ne zaman okunur?. neden okunur?.

Selâ, bir haberleşme yöntemidir. Selâ, mahiyeti unutulmuş çok incelikli bir gelenek. Selâ çok içlidir ve dinleyene hüzün verir?. ” Selâ ” dinî mûsikî kavramı olarak okunan davet anlamını içerir. Okunuş şekline ve içeriğine göre mü’minlere bir ibadeti hatırlatmak veya bir olayın haberini vermek manasında da kullanılır. 

Eskiden padişah veya şeyh gibi önemli şahsiyetler camiye, tekkeye yani meclise gelince salâ Hz. Peygamber selamlanarak karşılanırmış. Şatafatla değil, “Ne büyük bir tevazu, ne büyük bir incelik.”. Hem insanlara padişahın veya şeyhin geldiği haber veriliyor hem de o insana tevazu sahibi olması gerektiği hatırlatılıyor,

Birde selânın çoklu icra edilmesi dinleyenleri huşu ve huzura davet ediyor. Kandil gecelerinde büyük camilerdede icra edilirdi.

Cuma ve bayram selâsı; Yaşadığımız zamanda hala uygulanan cuma ezanından bir saat önce müezzinlerin minareden yüksek sesle salavat getirmeleri, hem insanların salavat getirmelerini hatırlatmak yönünden hem de yoğun olarak çalışan insanlara cuma namazını hatırlatmaları bakımından sela okunur. Selâyı duyan, o günün cuma olduğunu hatırlar. Hatta Anadolu’nun birçok şehrinde pazartesi ve perşembe geceleri hatta bazı yerlerde her vakit okunurdu.

.Cenaze selâsı; Na‘y, ölümü ilan etmektir.[1]  Vefat haberinin duyurulması maksadıyla hüseyni  okunan salât-ü selâm ile cenâzenin kabre götürülüşü sırasında düzenlenen cenaze alayında ve definden sonra okunan salâ olmak üzere iki çeşittir. Salât-ı Ümmiyye; bazı dinî törenlerde ve dinî günlerde, kısaca salât-ü selâm getirilmesidir. Ölümü haber vermek için, mahallede bir cenaze varsa sela. hüzünlü bir sesle okunur. Mahalle sakinlerinden kimin vefat ettiğini öğrenmek isteyen kulak kesilir. Çoğu kişinin selâya dair zihnindeki bilgi bundan ibarettir. Bugün sadece vefat haberini vermek için minareden okunan selânın öğrettiği herkesin ölüme soğuk bakmasını engeller.

Pazartesi ve cuma gecelerinin selâsı: Bu dahada özeldi. Pazarı pazartesiye bağlayan gece salâ okunmasının sebebi, o günün Peygamberimiz’in doğum ve ölüm günü olduğuna inanılmasıdır. Aslında bunlar Peygamberimiz’in hatırlanması ve saygıyla selamlanması için birer vasıta olarak görülüyor.

Onbeş temmuz  gecesi tüm Türkiye' yi ayağa kaldıran tehdit girişiminde en çok dikkat çeken Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yayınlanan ilanda tüm camilerde ezan ve sela okunması oldu. Daha sonra minarelerden halkın sokağa dökülmesi gerektiğine dair duyurulardı.

Peki onbeş temmuz gecesi neden sela okundu? O gece Türkiye çok uzun ve sancılı bir gece yaşadı. Önce İstanbul Ankara ve ülke genelinde camilerde birbiri ardına sela Halk ise ezan ve selaların neden okunduğuna bir anlam veremedi. Baş komutanın halkı sokağa çağırmasının ardından camilerden sela ve ezan sesleri yükseldi. Selanın neden okunduğuna dair iki ihtimal var: İslam adetlerine göre Kurtuluş Savaşı gibi ölüm kalım meselesi olan özel günlerde halkın manen daha güçlü hissetmesi için sela verilirdi.

İkinci ihtimale göre, daha önceleri de, eski tarihlerde (internet ve televizyonların olmadığı zamanlarda) sela bir nevi haberleşme yöntemi olarak kullanılıyordu.

Tehlike girişimi sonrasında okunan ezan ve selalar halkı dini duygularla dolup taşıp dışarıya dökülüp sokaklarda tepki vermeye davet etme amacı taşıyor.

Selanın okunması dini duygular ile vatana sahip çıkma aşkını körükleyeceği bilincidir. Sela birliğe çağrı ve uyanma yöntemidir. Halka saldırı girişimi üzerine de hem tepki hem haber verme amacıyla selalar okunuyor.

"Sela” Anadolu'nun kutlu nefesidir" Bu topraklar Hz. Muhammed'e saygının bir sonucunda 'cihan imparatorluğu' namı ile anılır olmuşlar. Ona gösterdikleri saygı, bizim irfanımızdan kaynaklanmış. Sadece dinin salt kuralları değil aynı zamanda kalbi birlik beraberlik boyutunu yaşayan Anadolu Müslümanları bu boyutu yüzyıllar boyunca oluşturdukları medeniyetle İslamın irfan boyutunu da yaşamaktadırlar.

O gecede duyulan selalarda bu boyutu idi.

ÖZGÜRLÜĞÜN GÜR SEDASI: EZAN.

Allahu ekber, Allahu ekber! Allah en büyüktür.

Bu nida, günde beş vakit, minarelerimizde yankılanırken, Rabbimizi tasdike, O’na itaat ve ibadete çağırıyor müminleri. Dünya meşgalesinden uyan! Kulluğun gereği olan namaz için kıyama dur! Diyor. Bireyden topluma, ümitsizlikten umuda götürüyor bu çağrı. Kendisine icabet edenin elinden tutuyor zamanın kalbini tutuyor. Özgürlüğün  gür sesi. Ezan.

İlkini Habeşli Bilâl’di  Mabedin damına çıkıp, “Allahu ekber” diyen ezanın nidasıyla şehirde yer yerinden oynardı. Yerde gökte ne varsa osese kulak verir kıyama durardı.. Zaman ayar olurdu. Kalbini ona vereni Allah’a itaat ve ibadete çağır. Tevhidin etrafında Vahdet olurdu toplumlar. Seslenirdi ezan Dünya meşgalesinden uyan! Tağuta değil Allah’a kul ol. Makamın secde’dir. Orada gel yücel ve yücelt , tutsak olma özgür ol.

Ezan, kalbi Allah için atanların namaz yönelmek aşk’ının dudaklardan dökülen sesidir. Ezan, tevhidin sembolü, İslam’ın ses ve söze dökülüşüdür. Müslümanın kalbini, beynini, ruhunu ve bedenini harekete geçiren sesle ilahi bir dokunuştur. Ezan, Kerim Kitabımızda taltif edilen en güzel çağrılardan biridir.  “Allah'a çağıran, salih amel işleyen ve ‘Kuşkusuz ben Müslümanlardanım’ diyenden daha güzel sözlü kimdir?”

Ezan, doğum ile ölüm arasında Dünyaya gözlerini açan bebeklerin kulaklarında ezanla kendisine Rabbinin adı hatırlatılır ve ilk manevi aşısı yapılır, her mümin hayata merhaba onunla der.

Ümmet’inin simgesi ve ortak değerlerindendir. Ezan, dilleri, renkleri, ırkları ve bütün farklılıkları İslam dilinde birleştirir. Bir kubbe altında omuz omuza bir ve beraber kılar müminleri. Çoğu zaman gündelik hayatın türlü meşgalelerine boğulan bizleri, Allah’ın huzurunda saf durmaya, diri olmaya çağırır; her daim yineler çağrısını her vaktinde.

Ezan, aynı zamanda özgürlüğün sembolüdür, bir haykırış, okunduğu beldenin özgürlüğü, bağımsızlığıdır.

Bu yüzdendir ki merhum Mehmet Akif:

“Bu ezanlar ki şahadetleri dinin temeli,

Ebedi, yurdumun üstünde benim inlemeli” derken bu gerçeği dile getirmektedir.

Bununla birlikte gerçek özgürlük, imandadır. Gerçek hürriyet, Allah’a kulluktadır. Gerçek özgürlük, fâni olanın esiri değil, hâkimi olabilmektir. İşte ezan, dünya üzerindeki herkesi her daim, Âlemlerin Rabbi’ne kulluğa ve hakiki özgürlüğe davettir. 

Ömür dediğin  ezanla namaz arası kadar kısa, ezanla başlar namazla biter. Ezana kulak kesilip gönül verenlerin kurtuluş  ve özgürlüğünün” Günde beş defa yapılan bu davete rükû ile, secde ile icabet halidir.

  Selam ve dua ile hayat bulun.

15.07.18

Gençağa EREN

 

2 Tirmizî, Sünen, Cenâiz 12, c.3, s. 312, no: 984.

[2] Fussilet, 41/33.

YORUM EKLE